Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’a soruşturma
Gazeteci Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında, "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçundan resen soruşturma başlatıldı.
Fatih Altaylı’nın “Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz” başlıklı yazısı ve İsmail Saymaz’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” iddiasının soruşturmanın nedeni olduğu öğrenildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçlar Soruşturma Bürosunca tarafından gazeteciler Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında soruşturma başlatıldı.
Soruşturmaya, Fatih Altaylı’nın yazdığı “Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz” başlıklı yazısı ve İsmail Saymaz’ın katıldığı bir televizyon kanalında öne sürdüğü “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” sözleri gerekçe gösterildi.
Başsavcılıktan yapılan açıklamada, Saymaz’ın sözlerinin İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından doğru olmadığının teyit edildiği bilgisi aktarılırken, soruşturmanın iki şüpheli yönünden “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan başlatıldığı ifade edildi.
Altaylı, dün kendi internet sitesinde “Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz” başlıklı yazısını yayımladı. Yazısında, geçtiğimiz günlerde YSK’ye yönelik eleştirileri nedeniyle tutuklanan eski AKUT kurucusu Nasuh Mahruki ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Saymaz ise dün Halk TV’de yayımlanan “Rota” isimli programda, MHP’den istifa ettirilen 3 milletvekili hakkında “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izletti” dedi.
Fatih Altaylı’nın soruşturmaya neden olan yazısı;
Nasuh Mahruki de tutuklandı.
Gerekçe, Türkiye’nin en dokunulmaz kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu’na hakaret.
Mahruki, Türkiye’nin 19 Ağustos 1999 günü, Gölcük Depremi ile tanıdığı bir isim.
O güne kadar pek adını duymadığımız AKUT’la depremde enkaz altında kalanların yardımına koşup, artçı sarsıntılara kulak asmadan yıkık binaların altına girerek gözümüzde kahramanlaşan genç adamların lideri.
Bizim haberimiz bile yokken 1995 yılında bir araya gelen ve 1996 yılında resmî olarak Arama Kurtarma Derneği AKUT’u kuran 5 gençten biri, en tanınmışı.
O genç şimdi cezaevinde.
Gerekçe YSK’ya hakaret.
YSK Başkanı “Elektronik ortamda seçim yapmaya hazırız” demiş.
Nasuh Mahruki de “Size güvenmiyoruz” diye karşı çıkmış.
Aslında ciddi bir çoğunluğa sözcü olmuş.
Türkiye’de YSK’ya, YSK’nin kendi ile, yasalar ile çelişen tavırlarına şüphe ile yaklaşan tek kişi Nasuh Mahruki değil.
Açıkçası ben de Türkiye’de elektronik ortamda bir seçim yapılmasına karşıyım.
YSK bildiğimiz YSK değil, dünyanın olabilecek en güvenilir YSK’sı bile olsa karşıyım çünkü ben Türkiye’nin “elektronik ortam” dediği şeye güvenmiyorum.
E-devlet’in defalarca hack’lendiği, hepimizin en mahrem kimlik bilgilerinin ortalığa saçıldığı, devletin namusuna emanet ettiğimiz bilgilerimizin, internette parayla satıldığı bir ortamda seçim güvenliği falan olmaz.
Bunu da defalardır yazıp söylüyorum.
Nasuh Mahruki de güvenmediğini yazmış ama hedefe YSK’yı koymuş.
Sözlerinde hakaret var mı yok mu karar verici ben değilim.
YSK üyeleri var diyebilir, Nasuh da “Hakaret kastım yoktu” diyecektir.
Kimimize göre sözler ağır olabilir, kimimize ve AİHM’e göre ise kamu görevi yapanlar ağır eleştirilere katlanmak zorundadır.
Nihai kararı da yargı verir.
Burada karşı çıktığımız Mahruki’nin yargılanması değil, tutuklanmasıdır.
Tutuklama, şüphelinin delilleri karartma veya kaçma olasılığına karşı alınan bir önlemdir.
Burada ortada yazılı bir metin olduğuna ve kimse metni inkar etmediğine göre delillerin karartılması söz konusu bile değildir.
Mahruki’nin suçlandığı olayın karşılığı olan en ağır cezaya çarptırılsa bile paraya çevrilebilecek veya açıklanması ertelenecek bir hükümden ötürü Türkiye’den kaçması hiç mümkün değildir.
Bu durumda, bu tutuklama sadece ve sadece korkutma, ürkütme ve yasanın önlem olarak gördüğü bir durumu bir cezalandırma aracı olarak kullanma söz konusudur.
Deprem enkazının altında, yıkılmış duvarların arasında, nefes bile almanın zor olduğu ortamlarda insanların canını kurtarmak için kendi canını hiçe sayan birini, cezaevinin duvarları arasına koyarak korkutacağını, ürküteceğini zannetmek ise olsa olsa şuursuzluk alametidir.
Burada cezalandırılan Mahruki değil, adaletin bizzat kendisidir.