İngiltere’de yaptıracağı cami için Başbakan Erdoğan’dan yardım istemek üzere İstanbul’a gelen eski İngiliz müzisyen Yusuf İslam ilginç açıklamalar yaptı. Gezi Parkı olaylarında Erdoğan’ın tarafında olduğunu dile getiren İslam, Twitter’ı çok tehlikeli bulduğunu da söyledi.
Habertürk gazetesinden Kübra Par’ın röportajı;
Cuma günü sürpriz bir şekilde Ankara’ya gelerek Cambridge Camii projesi için Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaskanı Gül’le görüşen dünyaca ünlü İngiliz müzisyen Yusuf İslam’ı İstanbul’da kaldığı otelde yakaladım. Uzun konuşamadık. Yusuf İslam derviş ruhlu bir adam fakat ona bir şeyh muamelesi yapan oğlu ve damadı etrafımızda terör estirdi ve röportajı yarıda kestiler.
İslamı seçtiği 1977’de hayatını ve görünüşünü tümüyle değiştiren Yusuf İslam, son yıllarda daha ılımlı bir yaşam sürüyor. Müziğe yeniden başlamış, entarisini çıkarıp pantolon, tişörte geri dönmüş. “Artık daha modern bir Müslüman’ım” diyor…
Diğer Müslüman ülkeler dururken cami projesi için neden Türkiye’den yardım istediniz?
Cambridge İngiltere’nin en entelektüel ve politik şehri. Akademinin kalbi burada atıyor. Bu cami İngiltere’de İslam’ın sembolü olacak. İngiliz İslam anlayışı ılımlıdır. Türkiye’ninki de öyle. Burası hem Asya hem de Avrupa… Bu yüzden Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan alacağımız destek çok anlamlı.
Nasıl bir cami olacak?
Camiyi, daha önce İngiltere’nin en yüksek dönme dolabı London Eye’ı da tasarlayan ödüllü mimarlık ofisi Marks Barfield projelendirdi. Muhteşem ama biraz pahalı bir proje tasarladılar. Tavandan yere palmiye gibi uzanan ahşap kolonlar bulunuyor.
İstanbul’da akşam yemeği için nereye gittiniz?
Sultanahmet’te bir teras restoranında iftar yaptık. Daha önce görmemiştim. Manzaraya karşı oturdum ve iftarın tadını çıkardım!
Türkiye’de lüks iftarlar etrafında dönen bir tartışma var. Bunun İslam ruhuna uygun olmadığı söyleniyor.
Gittiğimiz yer elit bir mekândı. Fakat bu ev sahibinin cömertliğidir, ne yapması gerektiğini söyleyemezsiniz.
Peki kendi tercihleriniz nasıl? Müslüman kapitalist olabilir mi?
Hz. Muhammed’in bir sözü vardır; “İslam’ın en güzel yanı insanları doyurmasıdır” der. Türkiye’nin kapı eşiğinde yüz binin üzerinde yerinden edilmiş insan bulunuyor. Türkiye’nin onlara el uzatması Türk cömertliğinin en güzel göstergesi. Türkiye’de bu konuda bir körlük olduğunu zannetmiyorum. Ama kimi Türkler çok yemek yiyor! Etrafta göbekli insanlar görüyorum. (Gülüyor)
Türkiye’de Anti-Kapitalist Müslümanlar adında yeni bir hareket var. Haberdar mısınız?
Hayır, haberim yok.
Peki ya İslam dünyasındaki eşitsizlikler? Bir yanda Bangladeş gibi son derece fakir ülkeler varken öte yanda Körfez ülkeleri zenginlik içinde yüzüyor…
Ahirette sorgu gününde çok malı olanlar daha uzun sorgulanacaklar. Hz. Muhammed, fakirlerin zenginlerden 500 yıl daha önce cennete gideceğini söylüyor. Bu İslam’ın fakirlerin yanında olduğunun gösteriyor.
Adaleti öteki dünyaya bırakıp, bu dünyada haksızlığa ses çıkarmayalım mı yani?
Hayır. Öteki dünyada yaşayacaklarınız tamamen bu dünyada neler yaptığınıza bağlı; bu dünyada zamanınızı neye harcadığınız hakkında sorgulanacaksınız. İslam dünyası bu kadar çok kaynağa sahipken fakirlere göz kulak olmak ve onları doyurmak çok önemli. Fakat bu kaynaklar utanç verici şekilde kötü yönetiliyor.
Müslüman ülkeler zenginleştikçe bencilleşiyor mu?
Ahlaki bilinciniz yoksa buna yatkınlaşıyorsunuz. İnsanlar kamusal alanda da hayırsever değiller. Paralarını uçaklar ya da savaş için yeni teknolojiler gibi saçma sapan şeylere harcıyorlar. Allah aşkına insanlar orada açlıktan ölürken, zenginler mallarına tapıyor! Ölünce yanımızda hiçbir şey götüremeyeceğiz…
Neden İslam dünyasında Batı tipi demokrasiler yeşermiyor? Ya da yeşermeli mi?
İnsanların ilişkilerinin nasıl düzenleneceği konusunda reçeteler yazmamalıyız. Bu düzenlemenin bir ruhani tarafı vardır. İnsanları hayırseverliğe, samimiyete, dürüstlüğe ve kavgaları bitirmeye davet eder.
Peki ya politik tarafı? Örneğin Mısır’da yaşananlar konusunda ne düşünüyorsunuz?
Liderleri seçmenin farklı yöntemleri var ama asker duruma müdahale ettiğinde maalesef silahlar konuşuyor. Halbuki “not bullet but ballot” (kurşun değil sandık) demeliyiz. Tabi bu mümkünse…
Darbeyi desteklemiyorsunuz. Peki ya Mursi’yi protesto eden on binlerce insan?
Yargılamak haddim değil ama altında yatan gizli eğilimler vardı. Eğer bir insan protesto için yürüyorsa, bir şey tarafından yönlendirilmiş olabilir. Örneğin Twitter, insanların etki altına alınabileceği eşsiz bir ortam. Eskiden konuşan kişiyi direk görürdünüz oysa şimdi kimin tweet attığını bilmiyorsunuz. Herkesin elinde bir telefon var ve aslında bu biraz tehlikeli çünkü bilginin nereden geldiğini bilemiyorsunuz.
Ama sosyal medya aynı zamanda demokratik bir alan değil mi?
Sorun bu alanın çok kolayca manipüle edilebilmesi. Jullian Assange ve Bradley Manning’in durumu insanların nasıl kolayca yönlendirildiğini ortaya koydu.
Twitter’a karşısınız yani…
Çok tehlikeli. Bilginin nereden geldiği konusunda dikkatli olmak lazım.
Gezi Parkı protestoları hakkında ne düşünüyorsunuz?
BU konuyu fazla tartışmak istemiyorum ama hep yeşili ve parkları savunan biri oldum. Bu konuda Sayın Başbakan’ın tarafında yer aldığımı söylemeliyim. Yıllar önce buraya geldiğimde İstanbul farklı bir şehirdi. Bu kadar ağaç ve yeşillik yoktu. Değişmiş. Demek ki pozitif şeyler de yapılabiliyor. Şunu bir kez daha vurgulamalıyım: En iyi hesaplaşma sandıkta yapılır.
Türkiye’yi bir kenara bırakacak olursak bu yıl Brezilya gibi dünyanın bir çok yerinde kitlesel protestolar yaşanıyor. Bunu 1968 ruhuyla benzeştirenler var. O kuşağın bir parçası olarak bugünle bir benzerlik kuruyor musunuz?
Evet, ama başlangıçta ortaya çıkan ruh süreç içinde kayboluyor ve sonra kurumlar yüksek duvarlar örmeye başlıyor. Olayları nasıl yönetebilecekleri konusunda daha zekice hareket ediyorlar. 60’lardaki hareket, kontrol altına tutulmaya karşı muhteşem bir başkaldırıydı. Fakat sonunda İslam sayesinde fark ettim ki en iyi yol kendi kendini kontrol etmektir. Kendini kontrol etmedikçe hiçbir şeyi kontrol edemezsin.
Ama bu sisteme fazla boyun eğmeyi getirmez mi?
Bu benim tercihim. Özgür irademle böyle olmayı seçtim. Alkolü bıraktım, sağlığımı korumama yardım eden bir yol seçtim. Bir ailem ve değer yargılarım var. Geçen gün televizyonda evrim hakkında bir araştırma seyrettim. Aç gözlülüğün evrimle uyum içinde olmadığını açıklıyordu. Yani evrimin temel konsepti olan “en iyinin ayakta kalması” prensibine göre sadece kendini düşünen, bencil insanlar hayatta başarılı olamıyorlar. BBC’den o belgeseli seyrederseniz göreceksiniz!
Evrime inanıyorsunuz yani…
Allah’ın yaratışı mucizelerle dolu. Onun yaratış yönteminin en mükemmel yol olduğunu kimse inkar edemez. Fakat evrim insanın en önemli yönü olan ruhu gözden kaçırıyor.
Başbakan’a 6 çocuğunuz olduğunu söylediniz. Onlarla ilişkiniz nasıl?
Aslında 5 çocuğum var, en küçük oğlum vefat etti. Bir damadım ve 4 tane de torunum var. Birbirine çok bağlı bir aileyiz.
Kuşak çatışması yaşıyor musunuz?
Her zaman iniş çıkışlar oluyor.
İngiltere’de Müslüman olmak ve çocuk yetiştirmek zor mu?
Evet zor. Bu yüzden sadece eğitim ihtiyaçlarını değil ruhani ihtiyaçları karşılayan okullar kurmaya çalıştık. Avrupa’da çok sayıda Hıristiyan ve Yahudi okulları vardı, biz ilk Müslüman okullarını başlattık.
Artık entari giyinmiyorsunuz.
Evet imajımı değiştirdim! Önceleri bir Müslüman gibi görünmeyi çok önemserdim. Sonradan farkettim ki buna gerek yok. Modernlik bugünle alakalıdır. İslam hep dünle ilgili olmak zorunda değil; o da çağı yakalamalı. Bu anlamda artık daha modern bir Müslümanım.