Yılmaz Özdil Keriman Halis ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını yazdı… Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesine önceki gün 99 yaşında vefat eden Dünya Güzeli Keriman Halis Ece’yi taşıdı.
Yılmaz Özdil ‘in “Dünya Güzeli” başlıklı yazısı;
Türkiye’nin ilk Dünya Güzeli Keriman Halis Ece, vefat etti.
Aslına bakarsanız, bi önceki senenin, 1931’in Türkiye Güzeli Naşide Saffet hanım, Avrupa Güzel Göz Kraliçesi seçilmişti. Perşembenin çarşambadan gelişiydi bu… ‘İnsan’ olma hakkını kazanan Türk kadınının güzelliği ortaya çıkmıştı. Mustafa Kemal, kuru-ruhsuz bi telgrafla yetinmedi, onuruna balo tertipledi, medeni bi erkek olarak, Dünya Güzeli’yle dans etti.
Dünya Güzelimiz için Taksim Meydanı’nda sahne kuruldu, törenle halka tanıtıldı. Çoğunluğu kadın-kız, on binlerce vatandaşımız koştu oraya… Kimse kimseye parmak atmadı!
Keriman Halis Ece’nin Dünya Güzeli seçildiği sene… Samsun’un simgesi olan Atatürk Anıtı açılmıştı. O zamanlar “19 Mayıs’ı niye kutluyoruz ki” filan denmiyordu.
Milletler Cemiyeti’ne girdik o sene… Onlar davet etmişti.
TBMM görüştü, kabul etti.
Şimdi olduğu gibi, el âlemin cemiyetlerine girmek için popomuzu yırtmıyorduk…
Yalvarılıyorduk.
Aynı sene… Ramazanın 15’inci günü, Hafız Yaşar bey, İstanbul Yerebatan Camii’nde cuma namazını müteakip, “müşfik ve rahim olan Allah’ın adıyla” diye başlayarak, ilk kez, Türkçe Kuran okudu. Ardından… Hafız Burhan, Hafız Kemal, Hafız Zeki, Hafız Nuri, Hafız Rıza, Hafız Fahri, Hafız Rifat beyler, Sultanahmet Camii’nde Türkçe Kuran okudu. Cemaatin çok önemli bölümü, kadındı. Hafız Rifat bey, Fatih Camii’nde, ilk kez, Türkçe ezan okudu. İlk Türkçe hutbe, Süleymaniye Camii’nde okundu. Kadir Gecesi… Ayasofya’da 30 hafız, Türkçe Kuran okudu. 50 bin kişi geldi Ayasofya’ya… Radyodan naklen yayınlandı.
1’inci Türk Tarih Kongresi toplandı. En önemli kararı şuydu: “Türk tarihi Osmanlı’yla başlamadı, siyaset ve kültürde Osmanlılığı esas almak kesinlikle yanlıştır.”
Türk Dil Kurumu kuruldu. “Türk dili sadeleşmeli, Arapça ve Farsçadan arındırılmalı” denildi.
Yoyo moda olmuştu.
Sevgili çocuklarımız “oyuncak” diye bir şeyin varlığından haberdar olmuştu.
Enflasyon “eksi” 6.
Büyüme hızı yüzde 11.
Ekmeğin kilosu, tanesi değil, kilosu sadece 8 kuruştu… Kilo diyorum, çünkü, dünyaya entegre olunmuş, uluslararası ölçü birimleri kabul edilmiş, kilogram, gram, metre, litre’ye geçilmişti.
Keriman Halis Ece’nin Dünya Güzeli seçildiği sene… Bölge tiyatroları kuruldu, Anadolu turneleri başladı. İlk kadın hâkimimiz Mürüvvet Hanım da, Adana’da görevine başladı.
“Boşverin canım, kolayı var… Uruguay’dan inek, ABD’den pamuk, Rusya’dan buğday, Fransa’dan arpa alırız” denmemiş… “Kendi kendimize yetelim” diye, 1’inci Ziraat Kongresi toplanmıştı.
Tekel kurulmuştu.
İzmir Rıhtım Şirketi devlet tarafından satın alınmıştı…
Ki, limanlar komple satıldı.
Bugün bile milyonlarca insanın diş fırçasından haberi yokken, taaa o zamanlar mevzunun önemi kavranmış, 1’inci Diş Hekimliği Kongresi tertiplenmişti. Hâlâ Denizcilik Bakanlığımız yokken, Milli İktisat Cemiyeti “ey ahali, sağlık için balık ye” kampanyası başlatmıştı.
Türkiye’nin ilk otomobil yarışı, İstinye-Zincirlikuyu arasında yapılırken… Yüzme sporunun teşvik edilmesi için, Türkiye’nin ilk yüzme yarışları, Büyükdere sahilinde gerçekleştirilmişti.
Tayyareci Vecihi Bey, Vecihi Hürkuş, uçağıyla yurt gezisine çıktı… “Soykırımcı” denilen, dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’i o yetiştirdi.
İzmirli kadınlar Cumhuriyet’in nimetlerinden öylesine faydalanmaya başlamıştı ki, İzmir’de erkek haklarının savunuculuğunu yapmak üzere Erkekler Birliği adıyla dernek kurulmuştu iyi mi!
İstanbul Milletvekili Ali Haydar Bey’in vekilliği, Meclis’e devamsızlığı nedeniyle düşürüldü. “Burda duracağıma, bari gideyim de, tivi’de futbol yorumculuğu yapayım” denemiyordu o günlerde.
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişi, ilk kez, törenle kutlanmıştı.
Bu sene, ilk kez, kutlanmadı.
Bugün, vicdansızca ve utanmazca “diktatör” denilen Atatürk’ün Türkiyesi’nde, Keriman Halis Ece Dünya Güzeli seçilip, yukarda bazı örneklerini saydığım devrimler yaşanırken… Almanya’da seçim yapıldı. Dünya “demokrasi” zannediyordu, Hitler çoğunluğu elde etti.
Sonra neler oldu…
Herkes biliyor.
Ha bu arada…
Keriman Halis Ece’nin Dünya Güzeli seçildiği sene, Muhsin Ertuğrul’un “Bir Millet Uyanıyor” filmi gösterime girmişti. Bilmiyorum gari, uyanıyor mu, uyanamıyor mu!
Yılmaz Özdil / Hürriyet / 31 Ocak 2012
Yılmaz Özdil Can Bonomo ile sohbetini yazdı… Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Pazar günkü köşesini Türkiye’yi Eurovision Şarkı Yarışması’nda temsil edecek olan Can Bonomo’ya ayırdı.
Yılmaz Özdil ‘in “İyi adam” başlıklı yazısı;
Araya bir sürü saçmalık girdi,
elim ermedi, kısmet bugüneymiş…
“İyi adam” o.
*
Can, bildiğin can.
Bonomo, Latince.
Anlamı, iyi adam.
*
Sefarad Musevisi. 540 sene evvel İspanya’dan göçüp, tarihi ilçemiz Bergama’ya yerleşen bi ailenin evladı. Dede, İzmir’e taşınmış, babası gibi,
Can da Alsancak’ta dünyaya gelmiş.
*
Dolayısıyla… En çok bıdı bıdı yapılan mevzuyu kafadan sordum, “van münüt malum, bak biz İsrail’e gıcığız ama, Musevi vatandaşımızı Türkiye’yi temsil etsin diye Eurovision’a gönderiyoruz, işte böyle hoşgörülüyüz filan demek için seni seçmiş olabilirler mi?” dedim.
*
“Ben Türk’üm” dedi.
Nokta.
*
1987 doğumlu. İlkokulu Çakabey Koleji’nde okuyup, Avni Akyol Lisesi’nden diploma almış, Bilgi Üniversitesi sinema-televizyon’u kazanıp, 17 yaşında ver elini İstanbul… Nişantaşı’nda kuzenlerinin yanında kalmış, sonra Etiler’de, şimdi Cihangir’de kirada oturuyor. Tek başına.
*
“İzmir mi, İstanbul mu?”
diye soruyorum. Hiç eğip bükmüyor. “İyi ki İzmir’de doğmuşum,
iyi ki İstanbul’da yaşıyorum”
diyor. Doğduğun yer, doyduğun
yer meselesi… Gerçekçi.
*
“Kız arkadaşın?” diyorum.
Dedim ya, gerçekçi…
“O işe girmesek abi” diyor!
*
Bir de anneciğini konuşmak istemiyor. Geçenlerde kaybettiği anneciğini… 6 yaş büyük ablası var. “Müzikle alakası var mı?” diyorum. Gülüyor. “Güzel müzik dinler” diyor. Ailede müzisyen, sadece, dede… İzmir TRT’de vokalistmiş. Ama, dedeye değil, komşunun gitar çalan oğluna özenmiş, öyle başlamış, 8 yaşındayken… Baba, kâğıt ticareti yapıyor. “İşyeri İzmir’de nerede?” diye soruyorum. Vaziyete o kadar hâkim ki, “bi saniye” diye izin isteyip, “babamın işyeri nerde?” diye anneannesine sordu iyi mi! Benimle telefonda konuşurken, anneannesinin evindeydi. Anneanne çok mutlu, eşin dostun tebriklerini kabul ediyor, gururla.
*
Hayatındaki en önemli insanlardan biri, “manevi kardeşim” dediği
Can Saban… Yapımcısı, kliplerini
o çekiyor. “Ertem Eğilmez’in torunu… Haliyle, kötü iş
yapması yasak” diyor.
*
Samimi. Sıcak. Ancak, genç yaşına rağmen “mesafe ve temas”ı çok iyi ayarlıyor. Tartarak konuşuyor. Tek kelime argo kullanmıyor. Türkçesi pürüzsüz. Ses tonu, spiker kalibresinde.
*
“Meczup” albümüyle patladı…
“14-15 yaşındaydım, biriyle tanıştım, kolunda meczup yazan dövme vardı, sordum, Allah yolunda aklını kaybetmiş kimse dedi, etkilendim” diyor.
*
Peki albüm piyasaya nasıl çıktı? “İlk intiba” için kravat takanların iyi okumasını öneririm… “Altı şarkı hazırladım, cd’ye kaydettim, cd’yi koyacak kap bulamadım, o sıralarda Irvine Welsh’in Porno isimli romanını okuyordum, kitabın bir sayfasını yırttım, cd’yi sardım, Can Saban’a yolladım, yollama şeklim ilgisini çekince tanışmak istedi, gerisi geldi” diyor!
*
Kesinlikle doğal.
Kesinlikle yaratıcı.
*
Dövme hastası… 18 dövmesi var. İlkini 17 yaşında yaptırmış. Göğsünde güneş, içinde kalp, güneş anneciğinin ismi… En son, sol omzuna, anneciğinin fotoğrafını kazıttı. Sol kolunun içinde, Bonomo yazıyor. Sol kolunun dışında, ekibinin, team bonomo’nun logosu var. Sol dirseğinde, bir semazen’le iki robot duruyor, maneviyat’la teknoloji, yaptığı müziği sembolize ediyor. Dövmelerini kendisi tasarlıyor, çünkü, illüstrasyon eğitimi almış. Sol elinin üstünde, üç paralel çizgi var, pagan müzisyenleri enstrümanlarının üstüne çizermiş, ilham perilerine yakın olmak için… Sağ kolunun içinde, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelesiyle tanınan, Amerikalı siyahi kadın şair Gwendolyn Brooks’un 8 satırlık “we real cool” şiiri var, İngilizce kazınmış, “harbi havalıyız, okulu bıraktık, gezip tozarız, şarkı söyleriz, içeriz, genç ölürüz” filan gibi bi şey… Sağ kolunun pazusunda, The Nightmare Before Christmas filminin başrolündeki Jack Skellington karakterini yansıtan,
iskelet figürü var. Sağ bileğine doğru, The Rat Pack filminde Frank
Sinatra’nın kullandığı dövme var.
Sağ dirseğinde ise, Mevlevi şiiri…
*
Mazi verir acı, keder
Kimse kalmaz, hep gider
Nerede Havva’yla Adem
Dem bu demdir
Dem bu dem
*
Şarkıcı diye gönderiyoruz…
Filozof gibi adam.
*
Nâzım Hikmet’in direnişçi
ruhunu, Barış Manço’nun cesaretini
ve yüreğini örnek alıyor.
*
“Peki ya şöhret?” diyorum.
Önce kıkırdıyor, “düne kadar kimse tanımıyordu, şimdi reklamlardan bile çok çıkıyorum televizyonlara” diyor, matrak buluyor bu durumu… Sonra ciddileşiyor, “şöhret hayalleri olan biri değilim, sadece yaptığım işi iyi yapmayı seviyorum, hepsi bu” diyor.
*
Umurunda bile değil.
En beğendiğim tarafı bu.
*
Kılık kıyafetini örnek aldığı kimse yok. Marka, moda, ilgilenmiyor. Şapka seviyor. Sporu sağlık için yapıyor. Futboldan anlamıyor. Takım tutmuyor.
Yazlarını Çeşme’de geçiriyor.
*
Para kazanmıyor. İdare ediyor. Sıkıştığı zaman, babasından istiyor. Otomobili yok. Alamadığı için değil. Kullanamadığı için. “Beceremiyorum, bi defa aldım, her yerini oraya buraya vurdum, vazgeçtim”
diyor. Motosiklet kullanıyor.
*
“Kaçıncı oluruz?” diyorum. Hakikaten bayıldım bu çocuğa…
“Bilemem abi” diyor!
*
Halbuki, benim bir netice tahminim var. Dandik dundik tipleri sanatçı
diye baş tacı eden Türkiye, bu değerli gencin adını bile duymadığına göre… “İyi adam”dır, iyi netice alacak.