2008 Krizini önceden tahmin eden felaket kahini Roubini, ikinci bir finansal krizin yolda olduğunu buyurmuş. Roubini henüz Nostradamus ile aynı takımda oynamasa da 2008 yılındaki referansı Roubini’yi kriz tellalı yaptı.
Aslında yukarıdaki sorunun cevabını vermek için Nostradamus olmak ta gerekmiyor çünkü 2008 krizi sonrası dünyada yeni krizlerin olmaması extra bir önlem hala alınmadı veya var olan yanlış sistem değiştirilmedi sadece sistem üzerine birkaç küçük rutuşla düzeltilmesi öngörüldü.Kısaca ameliyat olması gereken hastaya ağrı kesici verildi.
Son 2008 krizinden hangi dersler alındı ki artık sistem daha sağlam,daha güvenli daha az harcayıp daha fazla tasarruf sağlayan ve daha stabil duruma gelsin ve insanlar artık geleceğe güvenle bakıyor diyebilelim? ABD de başlayan fakat Avrupa Birliği ülkelerinde daha şiddetli yaşanan krizde en büyük sıkıntı bankalarda. AB’deki temel bankacılık sorunu aslında Almanya’nın diğer ülkeleri kendi gibi görmesi ve AB içinde kanser gibi büyüyen bu ülkelerin teşhisini zamanında koyamaması oldu.Yani Almanya ya bu durumu göremedi yada gözmezden geldi.
Geçen haftaki G20 toplantısı da Sistemin yapısında var olan maddi risk nasıl azaltılır? Mevduat bankası-yatırım bankası ayrımı yapmak bize ne kazandırır? Varlık baloncuklarına karşı para politikası kullanılabilir mi? Futures,Cds işlemlerini nasıl daha güvenli hale getiririz sorularının karşılığı gene ülke patronları tarafından cevapsız kaldı. AB ülkelerinin kamu harcamalarını kısma fikri ile başlayan ve yeni vergiler,asgari ücret ayarlamaları,memur maaş indirimleri,bürokratik harcamalar kısıntısı derken şimdide elektirik tasarrufu gibi kemer sıkma politikası ilede bu krizin aşılamayacağı aşikar. Aslında herkesin bildiği bu sorulara nedense G20 katılımcıları kulak tıkadı ve kanserli AB’ye sadece ağrı kesici verdiler diyebiliriz. Para musluğu kısa vadeli ağrı kesici gibi çözüm olsada mikrobun yayılma hızını da arttırıyor. Mikrobun tüm dünyaya bulaşması ise artık kaçınılmaz. Başta sadece bir uzuva-ülkeye yayılmış kanserli hücre artık bütün vucutta -dünyada. G20 toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda genel olarak borç sorunu olan ülkelerin kendilerine çeki düzen verecekleri ve 2013 yılına kadar bütçe açığı/GSYIH oranlarını aşağı çekmek amacıyla bütçe dissiplini uygulayacaklarını açıkladılar. Bu arada Obama çok katı bütçe disiplininin, toparlanmaya başlayan global büyümeyi sekteye uğratabileceğini, bu nedenle de, çok katı davranılmaması gerektiğini söylese de, bildiri de bütçe disiplinine vurgu yapıldıktan sonra, ülke bazında, büyümeyi destekleyici esnek politikalar da tümüyle gözardı edildi.
Güven göstergesi VIX endeksi pek hareketli. Başka bir güven göstergesi olan borsalar ise aşağıdaki datadan da anlaşılacağı gibi genel olarak zayıf. Fakat Türkiye İMKB ile dünya borsalarından 2010 yılı performansı ile açıkara önde. İşte bu dünyadan ayrışmış gibi görünen durum ve 30 haziranda açıklanan büyüme rakamlarının 11.7 gibi yüksek bir rakam ile G20 ülkelerine göre üstün performans göstermesi ama öbür tarafta, reel piyasalardaki durgunluk. Talepteki durgunluk,arzada yansıyınca istihdam,üretim gibi birçok kalemi etkiliyor ve hem yatırımcıyı hemde bankaları diken üstünde tutuyor.
Eğer, küresel büyüme 2-3 ay içinde yeniden hızlanmazsa, yıl sonuna doğru, ya da 2011 başlarında yeni finansal krizlerden ve 2008 deki finansal krizden yapısı ve seyri ile farklı yeni bir kriz kapıda diyebiliriz. Ama AB toparlanır, yatırımcılar yıl boyunca riskli varlıkları temkinli fiyatlarsa, kriz ertelenebilir.Zira ABD bankaları bilançolarını büyük ölçüde temizlediler ve dev sermaye artırımları ile likiditeyi artırdılar. Arkalarında ise koskoca FED var işler kötü gittiğinde seri hareketlerle sorunun üzerine gidebiliyorlar. AB’de ise bankaların riskleri bile saklanıyor oluşu şeffaf bir yönetim anlayışından yoksun olmaları yeni krizde başlıca rol alacaklar gibi duruyor. AB Merkez bankasının olaylara direk müdahele edememesi veya geç kalması başka bir sorun. Bankalar demişken sistemin kriz sonrası en büyük yanlışlarından biri olan reel ekonomiden çekilme politikası ise tutmadı. Çünkü, bankalar reel ekonomiye kredi vermek yerine, portföylerinde finansal varlıkları (DİBS, ülke tahvilleri,G20 CDSlerini) arttırıyor gelişmiş ülke borsalarında takas yapıyor ve altın gibi değerli metallere yöneliyorlar. Bütün dünyada tartışılan finans denetim mimarisinin temel amacı, bankaların türev finansal ürünlerde daha fazla risk almasını engellemek, ama kredi vermelerini kolaylaştırmak olmalıydı. Bunun yerine bankalar reel ekonomiye daha az kredi vererek riskten kaçınır oldu. Bankaların kredilerden dolayı düşen gelirlerinin yerine extra gelir arayışları ise halen devam ediyor.
Diğer taraftan yabancı yatırım kuruluşlarının açıkladığı raporlarda Türkiyeden övgü ile bahsedilse de özellikle politik gelişmelere ve seçim riskine dikkat çekilmeye başlandı. Tüm yabancı yatırım kuruluşlarının laf birliği etmişcesine özellikle politik alandaki gelişmeler, Anayasa mahkemesinde çıkacak bir karar üzerine erken seçim riski nedeniyle Türkiye ‘de borsanın yönünün değişebileceği yorumlarına katılıyorum. Önümüzdeki haftalar Türkiye için çok önemli olacaktır.Özellikle seçim konusunda yoğun tartışmalar yaşanabilir ve bu da çok ciddi anlamda piyasaları etkileyebilir diye düşünüyorum. Kısaca bundan sonra eğer USD-TL paritesinde yukarı ve IMKB de aşağı hareket olacaksa temel sebep politik faktörler olacaktır.
Ömer Demir
zaten millet kötü durumda kredi kartları falan ..eğer kriz gelirse biter herkes .eve ekmek görüremez aş pişmez