Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada çarpıcı ifadeler kullandı.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın da katılımıyla düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında konuşan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner dünyada yaşanan derin krizin hemen her yerde demokrasilerin istikrarını etkilediğini belirterek “‘Şüphesiz ki ekonomik krizler ve yarattığı travmalar, demokrasileri tartışılır kılmamalıdır. Bu nedenle tüm demokratlar açısından demokratik ilkelerin ve kurumların üzerine titrenmesi gereken bir dönemdeyiz. AB’nin kimilerine göre, yalnızca Avro Bölgesi’nde sınırlı kalmayacak, belki de hayati bir krizin içinde olduğu inancının derinleştiği bir dönemde AB’yi merkeze alan bir toplantı yapıyoruz. Rüzgara karşı gidiyoruz diye düşünülebilir, böyle bir duruş bize çok yabancı değil. Son 20 yılın en kritik dönemlerinde TÜSİAD böyle davrandı” dedi.
Boyner, Türkiye’nin modernleşme, ekonomik rekabete açılma, sivilleşme ve demokratikleşme yolundaki ilerlemelerinin önemli bir kısmının AB üyeliğiyle yakından bağlantılı olduğuna dikkati çekerek, şunları aktardı:
”Türkiye’nin önüne bu tarihsel hedefi koyan ve ilk müracaatı yapan Adnan Menderes’i, Ankara anlaşmasını imzalayan hükümetin Başbakanı İsmet İnönü’yü, soğuk savaşın nihayete ermekte olduğunu görerek bu hedefi canlandıran Turgut Özal’ı saygı ve rahmetle anıyoruz. 1999’da adaylık davetinin alınmasından sonra, bundan tam on yıl önce ilk ve çok zorlu reform paketlerini yasalaştıran Bülent Ecevit hükümetine ve 2002-2005 yılları arasında reform rüzgarını kasırga şiddetine getirerek ülkemizin dönüşmesini hızlandıran Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan hükümetlerine de şükranlarımızı sunuyoruz.”
Bahsettiği bu kısa tarihçenin bile aslında AB sürecinin ne denli süreklilik arz eden bir dava olduğunu gösterdiğini belirten Boyner, ”Arada duran, hatta geriye düşen ama hiçbir zaman vazgeçilmeyen bir dava bu. Bu davanın asli hedefi ise Türkiye’nin örnek alınan, gıpta edilen bir ülke haline gelmesidir” dedi.
Boyner, Brezilya’nın eski başkanı Lula’nın Avrupa Birliği için söylediği, ”Dünya AB’nin bitmesine izin verme hakkına sahip değildir, zira Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başardıkları insanlığın demokratik mirasının bir parçasıdır” ifadelerini hatırlatarak, bu sözler doğrultusunda Türkiye’nin de kendisine doğru hedefi koyduğunu dile getirdi.
Boyner, krizlerin, büyük kırılmalar da yaratsalar geçici olduğunu, ilkeler, değerler ve bunlarla uyumlu kurumların ise kalıcı olduğuna dikkati çekti. Boyner, kendilerinin peşinde olduğu sonucun da bu olduğunu söyledi.
Geleceği kurabilmek açısından tarihi sağlıklı şekilde bilmek, yorumlamak ve değerlendirmek gerektiğini aktaran Boyner, şöyle devam etti:
”Tarihimize eleştirel bakmak ve bunun muhasebesini yapmak zorundayız. Ancak bu arayış sırasında sapla samanı karıştırarak, zaman dışı, tarih dışı ve revizyonist bir yaklaşım ve söylemi önümüze getirenlere de itirazımız var. Geriye dönüp baktığımızda, modernleşme çabalarının tanzimat dönemine kadar dayandığını görüyoruz. Cumhuriyet projesi radikal bir kırılma ile de olsa kendinden önceki yüz yıllık bir değişimin devamıdır. O günün şartlarında Türkiye’ye ciddi bir ivme kazandırmıştır. Tarihsellik içinde baktığımızda Türkiye’nin bugünkü durumunun, konumunun, toplumsal yapısının, ekonomik profilinin tüm Cumhuriyet döneminden soyutlanarak anlaşılması da söz konusu değildir zaten.”
‘Cumhuriyet tarihi içinde maalesef Türkiye’deki hiçbir siyasi akım pir-ü pak değildir
Toplumun, bilgi çağının ruhuna paralel şekilde gelişip değiştiğini belirten Boyner, şunları kaydetti:
”Bunun sağlıklı bir gelişme olduğunu düşünüyoruz. Toplumsal modernleşme, çoğulculuğumuzu kabullenmeye de yol açtığı ölçüde demokratik gelişmenin önünü açıyor. Çağımızın ulaştığı bireysel özgürlük anlayışı amacı modernleştirme de olsa, muhafazakarlaştırma da olsa vatandaşın özel alanına fazlaca müdahale eden devlet anlayışı ile uyuşmuyor. Yasaklar ve dayatmalar sürekli ve sürdürülebilir olmadığı gibi ancak toplumun bölünmesine ve kutuplaşmasına yol açıyor. Ve konumuz bağlamında eklemek gerekir ki, Cumhuriyet tarihi içinde maalesef Türkiye’deki hiçbir siyasi akımın çok parlak, pir-ü pak, özgürlükler ve hakları hep ön plana alan katıksız demokrat bir sicile sahip olduğunu söylemek de mümkün değildir. Siyasetimizin de bu nedenle toplumumuz kadar hızlı bir modernleşmeye ve demokratik zihniyet devrimine ihtiyacı vardır.”
Ümit Boyner, tarih tartışmalarını siyasi hesaplaşmaların çerezi yapmaktan vazgeçip, siyasi tartışmaların asıl meselesi olan geleceği kurmak için nelerin yapılması gerektiği konusuna odaklanılması gerektiği değerlendirmesini yaptı.