Sen Misin 20-0 yenen?
Sportif alanda zihinsel performans antrenörlüğü yapan NationalTurk yorumcusu Ersin Afacan’ın “Sen Misin 20-0 yenen?” başlıklı yazısı;
Her gün skandal gelişmelerin yaşandığı spor kültürümüzde ilginç olaylardan biri de geçtiğimiz günlerde meydana geldi. Ordu 1. Amatör Küme 3’üncü hafta maçında, deplasmanda Kabataşspor ile karşılaşan Ulubey Belediyespor, ilk yarısı 10-0 biten maçı 20-0 kazandı. Maçın ardından Ulubey Belediyespor averajla liderliğe yükselirken, Kabataşspor ise son sıraya geriledi. Ulubey Belediye Başkanı İsa Türkcan, “Maçta Ulubey Belediyesporlu oyuncular rakibine saygı duymadı. Bundan dolayı oyuncularımızı cezalandıracağım. Sezon başında söz verdiğim primi bu ceza gereği ödemeyeceğim. Belki bundan sonra oyuncularımız rakibine bu kadar gol atmamayı öğrenir.” dedi (1). 14-Kasım Salı sabahında da TRT Spor’da yorumculuk yapan Atilla Gökçe de futbolcuların etik davranmadığını söyleyerek 20-0’lık bir skorla maç kazanılmaz dedi.
Bu konuyu değişik açılardan yorumlamak mümkün.
1. Spor sözcüğünün kökeni Latinceden gelmektedir (desportare ve isportus = eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, geçinmek, oyalanmak). 11.yüzyılda Fransızca’dan İngilizce’ye geçmiştir. Desport = eğlendirme, oyalama, gevşeme sözcüğü İngilizce’de sport = zaman öldürme, eğlenme, oyalanma, hobi biçiminde yer almıştır (2). Dolayısıyla futbolcular olabildiğince gol atarak bolca eğlenmek ve seyircileri eğlendirmek, bolca gol sevinci yaşamak ve seyircilere yaşatmak hakkına sahip değil mi?
2. Madalyonun olimpiyat yüzü de var. “Daha hızlı, daha uzağa, daha yükseğe”. Evet ama nereye kadar? Kuşkusuz elde edilen derecenin daha iyisinin yapılması, yarışanlara ve seyircilere tanımlanması güç duygular yaşatır. Spor kamuoyu için ulaşılan sonuçlar yeterli olmamakta ve sürekli daha yüksek başarılar beklenmektedir (3). Dolayısıyla futbolcuların daha çok gol atması ve daha yüksek başarı peşinde koşması neden cezaya sebep olsun? Rakip üzülmesin diye sporcu “Daha hızlı, daha uzağa, daha yükseğe” gitmesin mi?
3. 20-0’lık skor, sporun temel konularından biri olan rekor konusunu da aklımıza getirmektedir. Sportif rekorlar, insan potansiyelinin en yüksek başarısını ifade eder. Yani rekor kırma isteği, bir takım veya oyuncunun neyi başarabileceğini düşünüp bunu deneyecek güven ile ilgili kendisini çevreleyen sınırları zorlamasıdır. Rekor kırma isteği olan takım ve sporcular, başkalarının beklentileri sınırlandırılmış basit itaatkar insanlar değildir. Dolayısıyla Ulubey takımının potansiyelinin sınırını görmek istemesi, kendilerine veya bulunduğu lige ait rekoru kırma niyeti ve en önemlisi “başkaları ne der?, ne düşünür?, ne hisseder?” gibi süper (sosyal) egosu yüksek insanlar gibi itaatkar eğilimde olmaması neden cezaya sebep olsun?
4. Atilla Gökçe’nin bahsettiği etik konusundan olayı yorumlamak gerekirse ahlak kurallarının başında modern toplumlarda, iş ahlakı gelmektedir. İş ahlakının bir sonucu olarak kişiler, işlerini en iyi yapmak konusunda hassas olup kalitesiz iş ve ürünlere prim vermemektedir. Bunun yanında iş ahlakına uygun tavır ve davranışta bulunmayan kişilere gerekli cezayı vermekten kaçınılmamaktadır. (4). Dolayısıyla Ulubey takımının işini en iyi şekilde yapma konusunda hassas olup son düdüğe kadar mücadele etmesi ve oyunu en iyi şekilde oynayıp gol atmak istemesi neden etik dışı olsun?
5. Mental antrenman boyutunda ise karşımıza “Başarıyı Arttırmak” konusu çıkmaktadır. Bir de bu durumun zıttı olan “Başarıyı Korumak” konusu var. Ulubey, 3 veya 4 golden sonra bu gollerle yetinip başarıyı korumaya çalışarak oyunu ona göre oynayabilirdi. Yani ofansif oyun anlayışından vazgeçebilirdi. Bu durumu liglerimizde çokça görüyoruz. Takımlarımız 3. veya 4. golden sonra işi şova dönüştürerek, gelecek maçı düşünerek veya attıklarıyla yetinerek konsantrasyonlarını ve ciddiyetlerini kaybetmeye başlıyor. Dolayısıyla Ulubey takımı da konsantrasyonlarını ve ciddiyetlerini kaybedip mi oynasaydı?
Son olarak şunu ifade etmek isterim ki spor, bir doğal olgu değildir. İnsan tarafından oluşturulmuş, yaratılmış, geliştirilmiş, düzenlenmiş, gerekli görüldüğünde yeniden düzenlenecek ve geliştirilecek olan yapay bir olgudur. Yani spor, bir kültür olayıdır (5). Bu bağlamda bizim mevcut spor kültürümüz; futbolcularımızın gol sevincini bolca yaşayıp eğlenmelerini ve seyirleri, daha çok gol atıp rekor peşinde koşmasını, daha yüksek başarı elde etme isteğini, işini en iyi şekilde yapma konusunda hassas olup son düdüğe kadar mücadele etmesini, başarıyı arttırmak için konsantrasyonlarını ve ciddiyetlerini korumalarını rakibe “ayıp oluyor ve saygısızlıktır” gibi “başkaları ne der ve hisseder?” gibi sporla ilgisi olmayan paradigmalarla engelliyor.
Ersin Afacan / NationalTurk
KAYNAK
(1) http://www.nationalturk.com/fazla-gol-attilar-diye-primleri-kesildi/
(2) Voigt, Dieter; Spor Sosyolojisi, Çev.;Ayşe Atalay, Alkım Yayınları, İstanbul-1998
(3) Koç, Şevki; Spor Psikolojisine Giriş, Saray Tıp Kitabevleri, İzmir-1994
(4) Genç, Durmuş Ali; Spor Hukuku, Alfa Yayınları, İstanbul-1998
(5) Erdemli, Attilla; Temel Sorunlarıyla Spor Felsefesi, E Yayınları, İstanbul-2006