TBMM’de türban konusunda yaptığı konuşmayla gündemin tepesine oturan CHP Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey, siyasete devam etmeyi düşünmediğini açıkladı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey, dün Abbas Güçlü ile Genç Bakış programına konuk oldu, Başkent Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtladı.
Şafak Pavey’in açıklamaları şöyle;
Sayın Başbakan kazadan sonra zarafet örneği gösterip beni hastanede ziyaret etmişti. Tekrar teşekkür ediyorum bunun için. Ama insani ilişkilerin siyasi rekabete malzeme yapılıp medet umulmasını anlamış değilim. Bir hasta ziyareti karşılığında dünya görüşümü değiştirmem mi gerekiyor? Bunu anlamış değilim. Başbakan’ın şimdi de aynı zarafet örneğini gösterip Berkin Elvan’ı da hastanede ziyaret etmesini umut ediyorum.
Meclis’te yaptığım konuşma Aykut Erdoğdu, Veli Ağbaba, Müslüm Sarı, Hüseyin Aygün ve eşleri ile oturulup sabaha kadar konuşularak hazırlandı. Hepsine teşekkür ediyorum. Özgürlükler mağdurunun hangi partiye oy verdiği ile ilgili değildir. Özgürlükler herkes için, her koşulda savunulmalıdır. Sosyal özgürlüklerin paha biçilmez olduğunu ancak kaybettiğimizde anlarız. Ben de adım adım kazandığımız bu sosyal özgürlükleri hatırlatmak istedim.
Başörtüsü konusunda bu toplumsal uzlaşıyı sağladığımız için de çok mutlu hissediyorum kendimi.
Ben bir kez daha fikirlerime katılmadığı halde insani zarafet sınırları içinde kalarak beni eleştirenlere teşekkür ederim. Başka yollarla kendini anlatmaya çalışanlara da teşekkür ederim. Ayrıca AKP’nin özenli seçmeninden de büyük destek ve tebrik aldım.
AKP’li Adana Milletvekili’nin kızlı-erkekli tartışması ve ‘kavas’ olayı karşısında sergilediği duruşu ve tavrını belli etmesini kutluyorum.
Devlet asla ahlaka karışmamalı. Hukuk devletleri böyle olmalıdır.
Çoğunluk istedi diye bir ahlak tanımlaması yapmaya çalışıyoruz. Köleler çoğunluk değildi ama dünyaya müthiş bir özgürlük hediyesi verdiler. Mesela çoğunluk istiyor diye Afganistan’da kız çocukları evlendiriliyor, Çeçenistan’da çocuk askerler alınıp satılıyor. Çoğunluk bunu kabul ediyor, peki bizim vicdanlarımız bunu kabul edebilir mi? Çoğunluğun hatırı için temel hak ve özgürlüklerden asla vazgeçilemez. Özgürlüklerin çıtası evrensel olarak yükselir.
Bazı öğrenci evlerinin basılmasından çok rahatsız oldum. Yasa olmadan rahatlıkla söylenen bazı sözler, zaten bunu kendine vazife edinmek, buna çeşni olmak isteyenleri daha da güçlendiriyor. kamu otoritesine sahip kişilerin çıkıp, bu konuda biz hemen harekete geçeriz diye AKP’den verilen mesajlara kendi kendilerine vazife edinip cevap vermiş olmaları bile çok tehlikeli birşeyi gösteriyor bize.
Geçen yıl Fazıl Say’ın davasında kapanış konuşmasında savcı; Fazıl Say’ın dini reddeden davranışının aslında otizmle ilgili olabileceğini ima ederek otizmle ilgili olup olmadığının araştırılmasını istedi. Savcının bu sözlerinden sonra bir haftaya kalmadan Türkiye’nin çeşitli illerinde, otizmli çocukların okullarında müdürler bunu kendilerine vazife edinip; ‘Evet otistik çocuklar Allah’ı bilmiyorlarsa biz onlara öğretmekle yükümlüyüz’ gibi açıklamalar yaptılar. Demek ki bizim toplumumuzda düşünce önderliği yapanların ya da gelmiş geçmiş en kudretli hükümet olan AKP’nin çok daha titizlikle konuşması gerekir. Bu sözlerin nereye gideceğini biliyorlar.
Sürekli ahlak konuşuluyor ama kapalı toplumlarda olduğu gibi kadınların iffeti üzerinden tanımlıyoruz ahlakı. Halbuki ahlak konuşabilmek için önce yolsuzluk, işsizliğin çözülmesi, Uludere’deki, Afyon’daki ölümlerin açıklanması gerek.
Geçen haftadan beri dünyanın çeşitli yerlerinden, üniversiteli federasyonlardan kınama mektupları geliyor özellikle kadın öğretim üyelerinden… Bizde böyle bir uygulama yok diye. Yurtlarda ayrım yok. Hollanda, İspanya, Japonya, İtalya, Norveç’te örneğin…
İktidara geldiğimizde bize düşen en büyük görevin oldukça hırpalanmış temel hak ve hürriyetleri onarmak olduğunu düşünüyorum. CHP olarak belki de seçmeni ikna edemiyoruz, daha fazla ikna etmeli ve çalışmalarımızı anlatmalıyız. Mesela Gençlik Kollarımız çok aktif çalışıyor ama belki toplumda kendimizi anlatacak hoparlörler bulamıyoruz.
Biz CHP olarak Türkiye’nin geniş bir kitle partisiyiz. Kendi içimizde birçok insanı temsil etmeye çalışıyoruz. Çok kültürlülüğümüz, çok fikirliiğimiz de bundan. CHP’nin çok renkliliğini bir biat kültüründe yaşamaya çok daha fazla tercih ederim.
Ailem bana hep iyi bir insan ol, politikacı olma demişlerdi. Ben politikanın bir nöbet değişimi olduğunu düşünüyorum. Herhalde devam etmem.
Suriyeli mültecilerin kamplarını gezmek istedim, izin alamadım. Ama şehirde sığınmış mültecilerle temas kurdum. Suriyeli mültecilerle ilgili partimiz bir denetleme komisyonu kuruyor. Onların oy kullanıp kullanmayacağı konusunu açıklığa kavuşturacaktırlar.
Siyasette empati eksikliği var. Ben insan haklarını savunduklarını söyleyen AK Partili vekillerin dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz için de çığlıklarını duymak istiyorum. Bunu duyamadığım için de hak ve özgürlükleri korumakta birlikte yol alacağımıza inancım azalıyor.
Meclis’te pantolon giymeyi konuşacağımıza gençlerde işsizliği konuşmayı tercih ederim. İki yıllık siyaset hayatımda üç kez pantolon ve bacak konusunda basın toplantısı yapacağımı hiç düşünmemiştim. Her özgürlük mutluluktur. Buna vesile olduysam ne mutlu. Ama her yıl üniversiteden mezun olan gençlerimizin sadece yarısı iş bulabiliyor. Ayrıca her iş bulan 5 gencimizden 4’ü taşeron işlerde çalışıyor. Türkiye’nin gerçek problemi bu, bunu konuşmalıyız.
Unutturulan bir sürü konumuz var. İş güvenliği olmadığı için, taşeron işçilik olduğu için Çin’den sonra işçisini en çok kaybeden ülkeyiz iş kazalarında. Bu konuyu konuşamıyor olmamızdan utanç duyuyorum.
Gezi olayları sırasında Genel Başkanımızın Merkel’e yazdığı mektup Avrupa Birliği görüşmelerinde 23 ve 24. faslın açılmasıyla ilgiliydi. O dönemde Merkel ‘Biz Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokmayız’ gibi sert bir çıkış yaptı. Genel Başkanımız mektubu bunun üzerine yazdı. ”Biz bu konudaki sert çıkışınızı geri almanızı, Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesinin her iki taraf için çok daha iyi olacağını düşünüyoruz” diyen bir mektuptu o. Gezi olayları ile ilgili Merkel’den yardım isteme mektubu değildi.
Gezi olaylarında beni en çok etkileyen şey barışçıl protestocuların yüzde 62’sinin kadın oluşuydu. Bu herhangi bir barışçıl gösteride en yüksek kadın katılım oranlarından bir tanesi. Ortadoğu’da da ilk defa kırmızılı kadının gaza karşı duruşuyla bir modern kadın, bir protestonun yüzü oldu.
Gezi olayları sosyal özgürlüklerle ilgili bir patlama. Bu yüzden siyasi bir oluşumla değil, sivil toplum örgütleriyle devam edeceğini düşünüyorum.
Gezi olaylarında gençler bize şunu hatırlattı; pasif direnişler çok değerlidir. Gezi mizahın değerini öğretti. O yüzden siyasetin diline tekrar mizahı getirebilirsek Gezi’den alacağımız dersi almış oluruz.
2023 deyince ben hemen eğitimi düşünüyorum. Hoyratça hırpalanmış eğitim sistemimiz beni çok endişelendiriyor. Şu an dünyada uzay egemenliği hakim ve bizim çocuklarımız fizik dersi alamıyorlar. AKP’nin elitleri kendi çocuklarını Harvard’a ve Stanford’a gönderirken, oylarını aldıkları garibanların çocuklarının fizik dersini bile haketmediklerini nasıl düşünebilirler. Bu günler bana bizim geleceğimizi erteleyen İskenderiye Kütüphanesi’nin yıkılmasını hatırlatıyor. Bugün de hoyratça kullanılan eğitim sistemimizin sanki bizim geleceğimizi erteleyen bir hamle olduğunu düşünüyorum ve 2023’te nasıl bir gençlik yetişecek diye endişe duyuyorum.
Her zaman daha çok olmak daha güçlü olmaktır. Sadece sayı olarak değil, bakış olarak farklılıklara açık olmak her zaman sizi güçlendirir. O yüzden Mustafa Sarıgül’ün partimize katılması çok pozitiftir.
Bence dünyada özellikle de gözyaşı ve kanın bitmediği Ortadoğu’da modelliğimizden söz edilirken Türkiye’den en büyük beklenti, dünyanın da insan haklarında çok büyük sorusu olan ‘gelenekle özgürlüğün uzlaşısını bulmak’… Önümüzdeki 20 sene biz buna bir cevap bulabilirsek, dünyayı değiştirecek buluşlardan birini yapmış oluruz. Bence biz bunu yapabiliriz.
Biz çözüm sürecinde bilgilendirilmemiş bir partiyiz. Buna rağmen sürece destek verdik. Bir daha asla tek bir gencimizi bile kaybetmememiz için ben her türlü barış çabasını destekliyorum.
Engelli hakları konusunda birçok kez Meclis araştırması açalım dedik. Her konuda açıldı ama engellileri araştırmak için açılmadı. Bunun için çok önerge verdim. Bakanla 4 kez görüştüm, söz aldım. Kanun var. Kanunda bütün haklar varmış gibi gözüküyor ama inanılmaz kurnaz yönetmeliklerle engellilere verilen bütün haklar kaşıkla verilip kepçeyle geri alınıyor. Türkiye’de 12.5 milyon insan engelli. Ve bir Meclis araştırması açılmasını başaramadık. Ben bu konuda sivil toplumun hükümeti çok daha fazla uyarması gerektiğini düşünüyorum.