Önce esir aldılar, sonra kırmızı kart gösterdiler, daha sonra dövdüler, ya sonra?
Sportif alanda zihinsel performans antrenörlüğü yapan NationalTurk yorumcusu Ersin Afacan’ın ‘Önce esir aldılar, sonra kırmızı Kart gösterdiler, daha sonra dövdüler, ya sonra?’ başlıklı yazısı;
Ekim 2015’de Trabzonspor-Gaziantepspor maçından sonra Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kulüp yöneticilerine, “sabaha kadar, ben gelene kadar o hakem, o stattan çıkmayacak” demesiyle maçın hakemi Çağatay Şahan ve ekibi stadyumda esir alındı. TFF Başkan Vekili İbrahim Usta ise olaylı maçtan sonra hakem soyunma odası koridorlarındaki sportmenliğe aykırı hareket ve hakaretleri nedeniyle Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) tarafından 1.5 yıl hak mahrumiyeti cezasına çarptırıldı (1).
Şubat 2016’da Galatasaray-Trabzonspor maçında maçın hakemi Deniz Ateş Bitnel’in elinden kırmızı kartı alan Trabzonsporlu futbolcu Salih Dursun, hakeme kırmızı kart gösterdi. Futbol dünyamızda yer alan çoğu insan tarafından onaylanan ve ödüllenen bir tutumla Salih Dursun desteklendi. Özellikle maç dönüşü Trabzon havalimanında bir grup taraftar Salih Dursun’u “Herkes gitsin, Salih dursun” sloganı ile karşıladı (2).
Nisan 2016’da Trabzonspor-Fenerbahçe maçında bir taraftar maçın hakemlerinden biri olan Volkan Bayarslan’a saldırıp tekme tokat dövmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak? Esir alınan hakem, kırmızı kart gösterilen hakem, dövülen hakem derken sonra da yaralanan ve daha sonra öldürülen hakem mi olacak? Allah korusun diyorum. Çünkü gidişat ne yazık ki bunu gösteriyor.
Nasıl ki bir binanın yapı taşları dediğimiz unsurları varsa bir toplumunda üzerinde yaşadıkları coğrafya başta olmak üzere birbiri ile olan ilişkisini ortaya koydukları toplumsal yapıyı oluşturan yapı taşları vardır (3). Dolayısıyla Trabzon örneğinde ele aldığımız bu saldırılar toplumsal yapımızın küçük bir örneğidir. Nasıl mı?
Havalı atıp tutmalarla ezikliğini telafi etmeye çalışan insanları etrafınızda görebilirsiniz. Trafik lambalarında kırmızıdan sonra sarı yanınca, öndeki arabaya hemen korna çalmak da ezikliğin sonucudur. Türkçe’yi 300 kelimelik bir yoksullukla kullanan kişinin, havalı görünme çabası da bir ezikliktir ki üç yaş çocuklarının, oyuncak uçaklarını uçuruyormuş gibi kalkık kollarıyla “vuu vuuu” diye koşmalarına benzemektedir. Ülkemizde kişi başına düşen ortalama kitap sayısı 6 olunca, havalana havalana Mars’a da gidilecek değil ya…
Annelerle babalar, çocuklarını üst düzey bir kalitede yetiştirme yarışında…
– Bizim çocuk şu okula gidiyor…
– Bizimki de şu okula…
Çocuğun kalite mayası temelde beş yaşına kadar ev içinde hamurlanır. Trabzon’da hakeme saldıran kişilerin de…
Evde zengin bir Türkçe konuşulmuyorsa, en az 200-250 kitabın olduğu bir kitaplıkta Ziya Paşa, Hüseyin Rahmi, Refik Halit, Fahri Celal, İlber Ortaylı, Behçet Necatigil gibi Türk kalemlerinin süzülmüş yapıtları yoksa, şu veya bu okula gitmekle, anlatım zenginliği gelişmez ve kaliteli insan da yetişmez. Hakemi esir alan, kırmızı kart gösteren, döven, söven, rakiplerine saygı göstermeyen ve sporun özünü bilmeyen insanlar yetişir. Trabzon özelinde bütün Türkiye’de durum bu şekilde ve alaylısı da mekteplisi de aynı ezikliğin içinde çırpınıp duruyor. Biz ise körler arasında ayna satmaya çalışan insanlar gibi “mental antrenman” yapmaya çalışıyoruz. Her şeye rağmen “mental destek şart” demeye devam edeceğim ama “ahlaki destek olmazsa olmaz”..
Ersin Afacan / NationalTurk
twitter.com/mentaldestek
instagram.com/mental_destek
KAYNAK
(1) http://www.nationalturk.com/tutsak-hakem-221043
(2) http://www.nationalturk.com/herkes-gitsin-salih-dursun-226405/
(3) Göral, Mehmet – Afacan, Ersin; Spor Sosyolojisi, Lisans Yayımcılık, İstanbul-2016, s.47