Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, 2013 yılında, büyümenin 2012’ye göre bir miktar hızlanarak yüzde 4,5 civarında olmasını beklediğini ve yeni yılda ekonomide belirgin bir canlanma tahmin ettiğini söyledi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Koç, Türkiye’de yurtiçi tasarrufların artmasının, yatırımların ve büyümenin finansmanda sürdürülebilirlik açıcından çok önemli bir konu olduğunu dile getirerek, Türkiye’deki tasarrufların yatırımlara yeterli kaynak sağlayamamasının yabancı tasarruflara yönelme eğilimi sonucunu doğurduğunu kaydetti.
Koç, aslında bu durumun Türkiye’nin cari işlemler açığının bir diğer ifade şekli olduğuna işaret ederek, ”Yani, cari açık sadece dış ticaretle ilgili bir konu değil, aynı zamanda düşük tasarruf oranlarımızla da ilgili bir konu… Dolayısıyla, tasarrufların artırılması konusunda çok ciddi çaba harcamak gerekiyor” dedi.
Türkiye’de tasarrufları artırmanın çok kısa vadede kolay olmayacağını, ancak orta ve uzun vadede tutarlı politikalarla bunun başarılabileceğini düşündüğünü aktaran Koç, bunun için kadınların ve gençlerin işgücüne katılımı yönündeki çalışmaların artarak devam etmesi gerektiğini söyledi.
Mustafa Koç, bu sayede her hanenin gelir düzeyi artabileceğine ve böylece tasarruf için imkan yaratılabileceğine işaret ederek, bunun yanı sıra, yurtiçi tasarrufların, bireysel emeklilik ve sigorta şirketleri ile birlikte, varlık yönetimi şirketleri gibi, özel sektör katılımıyla teşvik edilebileceğini ifade etti.
Bu bağlamda yeni finansal ürünlerin gelişimi ve finansal okur-yazarlığın artırılması için eğitim ve kampanyaların düzenlenmesinin önemli olacağına değinen Koç, ayrıca, yatırım fonlarının ve bireysel emeklilik sisteminin gelişiminin teşviklerle desteklenmeye devam edilmesi gerektiğini, bu konuda son dönemde atılan adımların son derece önemli olduğunu belirtti.
Koç, Türkiye’nin 2001 krizi sonrasında kamu maliyesi ve bankacılık sektöründeki sorunların çözümü konusunda çok önemli bir mesafe aldığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Kamu maliyesindeki disiplinin ve sağlam bir bankacılık sektörünün önemini 2008 krizi sonrasında özellikle Avrupa’da yaşananlar sonrasında çok daha net bir şekilde görebiliyoruz. Küresel kriz bize ayrıca, ekonomide üretkenlik, verimlilik ve uluslararası rekabetçilik konularını bir an için bile ihmal etmemek gerektiğini de bir kez daha hatırlattı. Bu konularda Türkiye’nin performansı giderek yükseliyor ancak elbette, yapılması gereken daha çok şey var.
Özellikle cari açık ve dış tasarruflara bağımlılık konusu bizi dışsal şoklara karşı en kırılgan yapan noktalar. Burada iyileşme sağlayabilmek için, ülkemizdeki üretimin daha yüksek katma değer sağlayacak sektörlere kayması gerekiyor. Bunun için de, teknolojik kapasitemizi artırmak, insani ve fiziki sermayeyi güçlendirmek ve üretimde verimliliği artırarak küresel anlamda rekabetçiliğimizi geliştirmek şart. Özel sektörün bu yöndeki kendi çabalarının mutlaka devlet politikalarıyla desteklenmesi gerekiyor.”
Mustafa Koç, Türkiye’nin kredi notunun çok daha önceden ”yatırım yapılabilir” düzeye çekilmiş olması gerektiğine işaret ederek, dolayısıyla, Fitch’in not artışı olumlu olmakla birlikte, geç bile kalmış bir karar olarak değerlendirilebileceğini ifade etti.
Bu çerçevede, diğer kredi değerlendirme kuruluşlarının da artık Türkiye’yi daha gerçekçi bir gözle değerlendirmelerini beklediğini ifade eden Koç, bu kuruluşların önümüzdeki dönemde Türkiye’nin kredi notunu artıracaklarını söyledi.
Koç, Türkiye’nin kredi notunun yatırım yapılabilir düzeye gelmesinin, Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcı tabanını genişletebilecek bir faktör olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
”Her ne kadar birçok yabancı yatırımcı şu anda da ülkemizde yatırım yapmaktaysa da bazı çok büyük kurumsal yatırımcılar, kendi iç kredi yönetmelikleri nedeniyle yatırım yapılabilir kredi notunun altındaki ülkelere gidemiyorlardı. Eğer Fitch’i takiben diğer iki büyük şirketten en az biri daha kredi notumuzu yatırım yapılabilir düzeye çekerse, şu ana kadar Türkiye’ye girememiş bazı büyük fonların da ülkemiz finansal piyasalarına girmesi söz konusu olabilir. Bu hiç kuşkusuz, hem varlık fiyatlarını destekler, hem de daha önemlisi piyasalardaki derinliği artırır.
Ancak, bence kredi notumuzdaki artışın daha önemli ve kalıcı etkisi, şirketler kesiminin finansman olanaklarının çeşitlendirilmesi üzerinde gözükecektir. Türkiye’de şirketler kesimi kendilerini hala büyük oranda banka kredisiyle fonluyor. Bildiğiniz üzere, bankalarımız son iki yıldır bono ve tahvil ihracı yoluyla kendilerine kaynak sağlamaya başladılar. Kredi notumuzun artması ve şirketlerin de kredi notu almaya başlaması sonrasında, önümüzdeki dönemde reel sektör şirketlerinin gerek yurtiçi gerekse yurtdışı piyasalarda tahvil ihracı yoluyla borçlanmalarının söz konusu olabileceğini düşünüyorum. Bu da, özellikle uzun vadeli yatırımların finansmanında şirketlere önemli bir alternatif sağlayacaktır.”
Mustafa Koç, 2013 yılında Türkiye ekonomisinin büyümesinin, geçen yıla göre bir miktar hızlanarak yüzde 4,5 civarında olmasını beklediğini dile getirerek, ”Her ne kadar büyüme oranında geçen yıla göre çok büyük bir sıçrama öngörmesem de, büyümenin bileşenlerine baktığımızda, Bu yıl daha çok iç talep ağırlıklı bir büyüme göreceğimizi düşünüyorum. Bir başka ifadeyle, 2012’ye kıyasla 2013’te yurtiçi yatırım ve tüketim harcamalarında belirgin bir canlanma olabileceğini tahmin ediyorum. Bu düşüncemin arkasındaki en önemli nedenlerin başında, faizlerin 2013’te bu seneye göre daha düşük düzeylerde kalacağı beklentisi geliyor” dedi.
2012’nin ilk yarısındaki sıkı para politikasını yılın ikinci yarısında gevşetmeye başlayan Merkez Bankası’nın, 2013 yılında da genel olarak ekonomiyi destekleyici bir para politikası uygulayacağı tahmininde bulunan Koç, 2012 yılında iç talepteki yavaşlama neticesinde cari açıkta sağlanan hızlı düşüşün, enflasyonun son aylarda mutedil bir seyir izlemesi ve finansal piyasalardaki istikrarlı görünümün, Merkez Bankası’nın faizleri düşük tutmasına olanak sağladığını anlattı.
Koç, bu durumun yaz aylarından sonra ciddi ölçüde zayıflayan tüketici ve yatırımcı güveninde de yavaş yavaş iyileşmeye neden olduğuna işaret ederek, ”Bu nispeten olumlu senaryoyu tehdit edebilecek riskler de elbette mevcut. Suriye ve İran kaynaklı bölgesel riskler önümüzdeki sene de bizi tedirgin etmeye devam edecek. Bunun yanı sıra, ABD’deki mali uçurum tartışmaları ve Avrupa’da süre giden sıkıntılar zaman zaman piyasalarda dalgalanma yaratma potansiyeline sahip faktörler olarak öne çıkıyor. Bu ortamda, ülkemizde yaklaşan yoğun seçim döneminin siyasi arenadaki yansımalarının iyi yönetilmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
Koç, Koç Holding olarak mevcut yurtdışı faaliyetlerini genişletmek, halen sadece Türkiye’de faaliyet gösterdikleri alanlarda da yurtdışına açılma fırsatlarını değerlendirmenin, stratejileri arasında yer aldığını kaydetti.
Koç, bu açılımları yaparken gelişmiş Avrupa pazarları coğrafi yakınlık, gümrük birliği, yüksek tüketim seviyeleri, gelişmiş alt yapı gibi avantajlar sunarken, gelişmekte olan pazarlar ise yüksek büyüme hızları ve rekabetçi yapıları ile ön plana çıktığını anlattı.
Koç Holding olarak dengeli bir pazar çeşitlendirmesi ile, farklı pazarların güçlü ve zayıf yönlerini dengelemeye çalıştıklarını, bu kapsamda krizde olanlar dahil, tüm Avrupa ülkeleri hedef pazarlarımız içerisinde yer aldığını, iştiraklerinin kendi alanlarında fırsatları izlediğini, genel yatırım prensiplerine ve getiri beklentilerine uygun olduğu taktirde bu tür yatırımları gerçekleştirebileceklerini dile getiren Koç, ancak özellikle krizdeki Avrupa ülkelerinde rekabetçi şekilde üretim yapmanın zorluğunun, kendilerinin ilgi duyabileceği yatırımları kısıtlayan bir faktör olduğunu kaydetti.
Mustafa Koç, Koç Holding’in yurt dışı yatırımlarına da değinerek, yurtdışı yatırımları en yaygın boyuta ulaşmış olan şirketlerinin Arçelik olduğunu anımsattı.
Satışlarının yarıdan fazlasını yurtdışında gerçekleştirdiği bu sektörde şirketlerinin, dünyanın hemen her coğrafyasındaki fırsatları sürekli izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Koç, özellikle gelişmekte olan pazarlarda üretim, gelişmiş pazarlarda ise marka ve dağıtım yatırımlarını hedeflediklerini kaydetti.
Koç, turizm şirketlerinin de yurt dışı yatırımlarına hız verdiklerini, marina, duty-free ve otel alanlarında yeni yurtdışı yatırımlar hedeflediklerini ifade ederek, Otokar şirketinin yurtdışı askeri araç projelerinin ihalelerine iştirak ettiğini, bu projelerin bir kısmı yurtdışında üretim yatırımını da içerdiğini anlattı.
Kuzey Irak’ta yatırım potansiyellerine de değinen Koç, şunları söyledi:
”Kuzey Irak 5 milyonu aşan nüfusu, doğal kaynakları, bize olan coğrafi ve kültürel yakınlığı ile potansiyel vadeden bir pazar. Henüz fiziksel ve yasal altyapı açılarından önemli eksikleri var. Bölenin gelişme potansiyelini hayata geçirmesinde hem Türkiye, hem de Türk özel sektörünün çok önemli rol oynayacağına inanıyorum. Koç Grubu olarak bölgeye yönelik ihracatımızın yanı sıra, Erbil’de Divan Oteli ve Setur Mağazası bu sene içerisinde faaliyete geçti. Koçtaş bölgede bir işbirliğine imza attı.
Tabi Kuzey Irak deyince ilk akla gelen konu enerji. Enerjide bizim faaliyet gösterdiğimiz petrol, LPG, doğalgaz ve elektrik alanlarının her birinde işbirliği ve yatırım imkanları olabilir. Şirketlerimiz bu konuda çalışmalar yürütüyorlar. Fakat bu tür projeler devletlerarası ilişkilerin de devreye girdiği, uzun vadede hayata geçirilebilecek konular.”
-Otomotiv yatırımları-
Koç, otomotiv sektörünün sürekli yatırım gerektiren bir sektör olduğuna işaret ederek, bir modelin yaşam süresinin yaklaşık 8 yıl olduğunu, Türkiye’deki liderliklerini sürdürebilmenin yanı sıra, üretimlerinin yüzde 70’ini oluşturan ihraç pazarlardaki başarılarının devamı için, ortakları ile beraber model yenileme ve yeni model yatırımları üzerinde çalıştıklarını anlattı.
Ford Otosan şu anda Yeni nesil Transit modellerinin yatırımına devam ettiğini anımsatan Koç, ”Bunun yanı sıra yeni bir hafif ticari araç projesi de var. 2014 yılı itibarı ile Kocaeli fabrikasının kapasitesi bu yeni araçlarla 400 bin adede çıkacak” TOFAŞ’ın araçları MiniCargo ve Yeni Doblo henüz yaşam döngüsünü doldurmadı. Fakat araçların değişik versiyonları, mesela Amerika pazarı için Doblo üzerinde çalışmaları var. Ayrıca binek araçta da yeni model projeleri değerlendiriliyor” diye konuştu.
Koç, faaliyet gösterdikleri tüm alanlarda gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında büyüme hedefleri olduğunu bildirerek, şirket satın alarak inorganik büyüme fırsatlarını da bu kapsamda izlediklerini, hedef ülke ve pazarlar sektörden sektöre değişiklik gösterdiğini söyledi.
Örneğin bankacılık alanında ağırlıklı olarak Türkiye’deki fırsatlar ilgilerin çekerken, Enerji, Turizm, Gıda alanlarında komşu coğrafyalar hedeflerinde yer aldığını, Dayanıklı Tüketim sektöründe ise çok daha geniş bir yelpazedeki pazarları değerlendirdiklerini kaydetti.
Koç, holding şirketi Arçelik’in global büyüme stratejisine paralel olarak hem satış yaptığı pazarları hem de üretim lokasyonlarını çeşitlendirdiğine işaret eden Koç, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Bugün Arçelik 100’ün üzerinde ülkede satışıyla, 20’nin üzerinde ülkedeki grup şirketiyle pazar çeşitlendirmesi açısından güçlü bir platform oluşturdu. Ana üretim merkezi Türkiye olmakla birlikte, üretim ağını bölgesel pazar ihtiyaçlarına bağlı olarak Romanya, Rusya, Güney Afrika ve Çin gibi ülkeleri ekleyerek genişletti. Bugün Çin’de yüzlerce satış noktasında Arçelik ürünlerini görebilirsiniz. Burada sadece Çin-deki fabrikamızdan değil Türkiye-deki fabrikalarımızdan da ürün sevk ediyoruz. Rekabetin en yoğun olduğu pazarlardan birisi olması gerçeğiyle, Çin-deki organik büyümemizi sindirerek gerçekleştiriyoruz.
Stratejik fırsatlar açısından bakarsak, sadece Çin değil, dünyanın birçok önde gelen gelişmekte olan pazarlarında şirket satın alma ve yatırım fırsatlarını değerlendirmeye devam ediyoruz. Şirketimiz, büyüme stratejisine uygun olarak, dünyanın çeşitli bölgelerinde yatırım imkanlarını araştırmakta, bu kapsamda pazar araştırmaları ve fizibilite çalışmaları yapmaktadır. Yüksek büyüme beklenen ve Hindistan-ı da kapsayan Güney Asya da doğal olarak Arçelik’in odağında olan bölgelerden birisi. Ancak, mevcut durumda Hindistan pazarı için olgunlaşmış bir karar söz konusu değildir.”
-Holding 2013 yatırımları…-
Mustafa Koç, 2012 yılında önemli bir yatırım dönemine girdiklerini dile getirerek, şirketlerin toplam 3 milyar dolara yakın yatırım harcaması gerçekleştirdiğini hatırlattı.
Faaliyet gösterdikleri tüm alanlarda yatırımlarının bu yılda da de devam edeceklerini bildiren Koç, ”2013’te toplam yatırım harcamamızın 3.7 milyar dolar seviyesinde olmasını planlıyoruz. Mevcut iş alanlarımızdaki bu organik yatırımların yanı sıra, bildiğiniz gibi Köprü ve Otoyollar özelleştirme ihalesini, bizim yer aldığımız konsorsiyum kazandı. İhale bedelinden bizim payımıza düşen pay, yaklaşık 2,3 milyar dolar. İhale onay mekanizması ve kapanış işlemleri ile ilgili sürecin gerçekleşme süratine bağlı olarak, 2013 yılı yatırımlarımıza bu tutarı da dahil etmemiz söz konusu olabilir” dedi.
Koç, Avrupa Birliği’ndeki karmaşık karar alma mekanizmalarının, ekonomideki sorunların çözümü konusunda hızlı adımların atılmasını zorlaştırarak, krizin uzamasına neden olduğuna işaret ederek,, geçen yılın yaz aylarına kadar Avrupa Merkez Bankası’ndan, örneğin Fed’in yaptığına benzer şekilde ekonomiyi destekleyici önlemler gelmemesinin, Avrupa’da krizin derinleşmesine ve uzamasına neden olduğunu söyledi.
Ancak, geçen yılın yaz aylarından itibaren yeni başkan Draghi yönetimindeki Avrupa Merkez Bankası’nın çok daha etkin ve proaktif bir politikayla piyasalardaki havayı bir nebze olsun yumuşatarak, politikacılara kalıcı çözümleri devreye sokma konusunda fırsat yarattığına işaret eden Koç, ”Dolayısıyla, Avrupa’nın geleceğiyle ilgili olarak şu anda, daha umutlu olabilecek bir noktadayız. Ancak, Avrupa’da kalıcı bir toparlanmanın olması için sadece merkez bankası politikalarının yeterli olmayacağı açık. Gerek Avrupa Birliği düzeyinde, gerekse ülkeler nezdinde ihtiyaç duyulan yapısal reformların ve düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu esnada, kamu maliyesindeki disiplinden taviz vermemek ve bankacılık sektöründeki sorunu da çözmek durumundalar. Bunların hepsini bir araya koyduğumuzda, 2013 yılında Avrupa genelinde güçlenen bir ekonomik ortam beklememek gerekiyor” diye konuştu.
Mustafa Koç, Avrupa Birliği’nin günümüz şartlarında kendini yeniden yapılandırması gerektiğine inandığını belirterek, bugün bakıldığında, ne yazık ki Avrupa’da ortak bir vizyondan bahsetmenin mümkün olmadığını kaydetti.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere bazı ülkelerin çok daha sıkı bir ekonomik-politik birlik arzu ederken, İngiltere ve İsveç gibi bazı ülkelerin ise çok daha gevşek bir Avrupa Birliği hedeflediğine işaret eden Koç, hatta şu anda İngiltere’de Avrupa Birliği’nden ayrılma ihtimalinin bile ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandığını ifade etti.
Koç, böyle bir ortamda, Avrupa’yı ileriye taşıyabilecek reformları hayata geçirmenin de oldukça zor olduğuna değinerek, şu an itibariyle en acil gözüken konunun, mevcut 17 Euro Bölgesi üyesi ülkenin, parasal birliği destekleyecek ortak kamu maliyesi politikaları ve ortak bankacılık birliği konularına eğilmeleri olduğunu bildirdi.
Avrupa Birliğinde ilk etapta, parasal birliği destekleyen kurumsal çerçevedeki yapısal eksiklikleri ortadan kaldırmaya çalışmak gerektiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Bu çerçevede, geçtiğimiz günlerde ortak bankacılık gözetimi konusunda alınan kararın, doğru yönde atılmış bir ilk adım olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, biraz önce bahsettiğim gibi, özellikle çevre ülkelerde ekonomilerin küresel anlamda rekabetçilik kazanabilmesi için çok kapsamlı yapısal reformların yapılması gerekiyor. Özellikle belirtmek isterim ki, sadece çok sıkı bütçe politikalarına dayalı önlemlerle Avrupa’yı içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkartmak mümkün değil. Birçok ülkede rekor düzeylerine tırmanan işsizlik giderek artan bir sosyal soruna dönüşüyor. Bunun politik yansıması olarak da, sağda ve solda marjinal partiler güçleniyor. Bunun böyle devam etmesi durumunda, Avrupa’da doğru yönde karar almanın daha da zorlaşacağını unutmamak gerekiyor.
Avrupa’nın tarihine baktığımızda, büyük değişimlerin ve atılımların genellikle çok büyük krizleri takiben ortaya çıktığını görüyoruz. Bugün Avrupa’da yaşanan süreci bu çerçevede değerlendirirsek, iyimser bir bakış açısıyla, Avrupa’nın bu krizden daha da güçlenerek çıkma şansının olduğunu bile söyleyebiliriz. Elbette, bunun olabilmesi için yukarıda bahsettiğim konularda ilerleme sağlamaları şart. Eğer bu kriz sonrasında rekabetçiliğini artırmış, kurumsal yapısını güçlendirmiş ve karar alma mekanizmalarını hızlandırmış bir Avrupa ortaya çıkarsa, 2008 öncesindekine benzer bir performans görmek mümkün olabilir. Böyle bir Avrupa’da, Euro Bölgesi’nin dağılması gibi bir durum da elbette söz konusu olmaz. Ancak, eğer bunlar sağlanamazsa, Avrupa’nın kendisini yeniden şekillendirmesi söz konusu olacaktır.”
-”Ekonomik zayıflık gelişmekte olan ülkeleri de etkilemeye başladı”-
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, gelişmiş ülkelerdeki ekonomik zayıflığın geçen yılın özellikle ilk yarısında başta Çin olmak üzere birçok gelişmekte olan ülkeyi etkilemeye başladığını, ancak, yılın ortalarından itibaren Çin, Brezilya ve diğer birçok gelişmekte olan ülkede gerek para politikasının gevşetilmesi, gerekse kamu harcamalarının artırılması yoluyla ekonomilere destek sağlandığını ifade etti.
Bunun olumlu etkilerini, örneğin Çin’de görmeye başladıklarını, Çin ekonomisinden son aylarda gelen verilerin, ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın sona erdiğine işaret ettiğini dile getiren Koç, gelişmiş ülkeler kriz öncesindeki performanslarına dönünceye kadar, özellikle ekonomileri ihracata dayalı birçok gelişmekte olan ülkenin geçmiş dönemlere kıyasla daha zayıf büyümelerinin söz konusu olabileceğini ifade etti.
Koç, ancak yine de, gelişmekte olan ülkelerde en az yüzde 5’ler düzeyinde büyüyebilecek potansiyele sahip olduklarının anlaşıldığını dile getirerek, ”Bu nedenle, Türkiye’nin kendi ihracatını artırabilmesi için, son yıllarda son derece başarılı bir şekilde yapmakta olduğu gibi, hızlı gelişen pazarlara yönelmesi ve ihracatını coğrafi olarak çeşitlendirmeye devam etmesi gerekiyor. Özet olarak, ben gelişmekte olan ülkelerde bu sene gördüğümüz göreli yavaşlamanın geçici bir durum olduğunu, önümüzdeki dönemde bu ülkelerin yeniden yüksek büyüme hızlarına ulaşabileceklerini ve Türkiye için de önemli fırsatlar yaratabileceklerini düşünüyorum” dedi.
-”Enerji fiyatlarında görece sakin bir seyir bekliyoruz”-
Önümüzdeki dönemde, küresel düzeydeki arz ve talep koşullarını değerlendirildiğinde, enerji fiyatlarının genel olarak yatay bir seyir izlemesini beklediklerini ifade ederek, küresel ekonominin 2013’te ancak çok sınırlı bir toparlanma kaydetmesi beklentisine paralel olarak, enerji talebinde fiyatlarda çok hızlı yükselişlere neden olabilecek denli bir artışı olmayacağının anlaşıldığını kaydetti.
Koç, ancak, enerji piyasasında arz ve talep koşulları dışında, finansal piyasalardaki kısmen spekülatif hareketlerin de etkisi olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret ederek, ”Bu noktada en önemli konunun, gelişmiş ülke merkez bankalarının piyasalara sürmekte olduğu bol ve ucuz likiditenin önümüzdeki dönemde emtia piyasalarına yönelme olasılığının olup olmadığı. Şu an itibariyle böyle bir trend gözükmüyor. Ancak, daha önceki yıllarda buna benzer durumlarla karşılaştığımız için, dikkatli olmakta yarar olduğunu düşünüyorum” dedi.
Enerji fiyatları üzerindeki bir diğer riskin ise, jeopolitik gelişmeler olduğuna değinen Koç, bu konuda da herhangi sağlıklı bir tahmin yapmanın zor olduğu, özetle, bu iki faktörün önemli riskler olarak yakından izlemekle birlikte, ana senaryo olarak enerji fiyatlarında görece sakin bir seyir beklediklerini belirtti.
Koç, ”Enerji fiyatlarındaki artışın Türkiye’de enflasyon ve cari açık üzerindeki etkilerini artık herkes biliyor. Yapılan hesaplar, petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık artışın, Türkiye’de cari işlemler açığının milli gelire oranında yaklaşık 0,5-0,6 puanlık yükselişe neden olduğunu gösteriyor. Enflasyonda da hem doğrudan, hem de dolaylı yollardan artış kaçınılmaz oluyor” dedi.
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 52)