“Küba’ya cami yaptırma savaşını Suudiler kazandı”
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Küba’ya ziyareti sonrası gündeme gelen “Küba’nın başkenti Havana’ya cami inşası” tartışmalarıyla ilgili bir yazı kaleme aldı.
Can Dündar’ın “Küba’ya cami hayali nasıl çöktü?” başlıklı yazısı şöyle;
Erdoğan’ın “Komünist Küba’ya dahi cami dikerim” çıkışı karşılık bulmamıştı. Şimdilik “komünist Küba’ya cami yaptırma” savaşını Suudiler kazanmış gibi görünüyor.
Havana’da bazı tarihçilerle tanıştım.
Onlara, kıtayı Kristof Kolomb’dan önce keşfeden Müslüman denizcilerden ve Küba Dağı’ndaki camiden söz ettim.
Pek konuya hâkim gibi görünmediler.
“Bunu nerden öğrendin” der gibi yüzüme baktılar.
“Türk cumhurbaşkanı söyledi” dedim.
İtimat havası hissetmedim.
Onlara bakarsanız, dönemin yazarlarından biri, Kolomb’la ilgili yazdığı bir hikâyede, “Karşıdaki dağın üzerinde zarif bir camiye benzeyen ufak bir tepecik”ten söz etmiş; biz de o benzetmeyi cami sanmışız.
Yani aldanmışız.
“Küba’da cami vardı” iddiası, “Mars’ta zemzem bulundu” haberinden farksızmış.
Öyle dediler.
Geçelim.
‘İzin verin yapalım’
Erdoğan, geçen kasımda bu iddialı iddiayı ortaya attığı konuşmasında, Kolomb’un “bahsettiği” dağın tepesine ikinci camiyi kondurma sözü vermiş, “Müsaade etsinler, Ortaköy’dekinin aynını oraya dikelim” demişti.
Küba’dan da hiç cevap gelmemişti.
“İslam dünyasının lideri benim. Komünist Küba’ya dahi cami dikerim” cakasına matuf bu çıkış, orada yankılanmadığı gibi, asıl muhatabı olması beklenen İslam dünyasında da hiç tesir yaratmamış, kimse “Vay canına, bu ne kudret, o halde gel başımıza geç” dememişti.
İlgili isim
Sonra Erdoğan şubatta Havana’ya gitti. İddiasını orada da sürdürdü. Hatta yanında Ortaköy Camii’nin proje çalışmalarını da götürdü.
“Burada bu işle ilgilenen önemli bir isim var. Uygun görürlerse yapacağız” dedi.
Küba’da “bu işle ilgilenen isim”i buldum.
Adı: Eusebio Leal Spengler.
73 yaşında bir kent tarihçisi-arkeolog…
Eski Havana’nın restorasyon programının beyni…
Kentin olağanüstü estetik ve eklektik mimari yapısı, onun ellerine emanet edilmiş. Ona sorulmadan Havana’da hiçbir eve, sokağa, caddeye çivi çakılamıyor.
Havana Tarih Ofisi
Spengler’in başında olduğu Havana Tarih Ofisi, kentin sahibi gibi… Parası yok ama yetkisi çok.
Devrimden sonra bütün villalar, konaklar, saraylar kamulaştırılmış. Kapıcılar, hizmet ettikleri evlere buyur edilmiş. Diyelim 20 odalı bir konağın her odasına bir aile yerleşmiş. Yıldan yıla aileler genişledikçe, üstüne de ambargo binince yaşlanan binalar da perişan olmuş tabii… Badana yapacak kadar bile para olmadığından, önce binalar, sonra şehir dökülmeye başlamış.
1994’te bir yasayla Havana Tarih Ofisi’ni kurmuşlar. Özerk bir yapıya sahip bu kuruluşa, kamusal ve özel etkinliklerden bir miktar vergi alıp, bunu restorasyonda kullanma hakkı vermişler.
Ofis, hemen bir turizm şirketi kurmuş, restore ettiği binaların bazılarını otele dönüştürüp altına restoranlar açmış, gelirini bir sonraki binanın restorasyonuna harcamış.
Bu havuz sayesinde ve Ofis’te görevli 300 kadar mimarın gayretiyle binlerce bina kurtarılmış, restore edilip yeniden kente kazandırılmış.
Mesela 1929 krizinde, halk açlıktan kırılırken 60 milyon Pezo’ya yaptırılan eski Başkanlık Sarayı, Meclis’in hizmetine verilmiş. Eski genelkurmay karargâhı, Kent Müzesi olarak hizmete açılmış. Savaş görmüş toplar ya sokaklarda park takozu olarak kullanılmış ya da eritilip bronzundan aslan heykelleri yapılmış.
Ofis ayrıca, restorasyon çalışmalarını yürütecek kadroyu yetiştirmek üzere bir de okul kurmuş, uzman yetiştirmeye koyulmuş. Yetiştirdiği elemanları sadece Küba’da değil, dünyanın başka kentlerindeki projelerde de görevlendirir olmuş.
Bitmedi.
Restorasyon işi ihtisas gerektirdiği için kendi inşaat şirketlerini kurmuşlar.
Sonra da restorasyon yapılan bölgedeki okullarla anlaşıp yenilenen her binaya bir ilkokul sınıfı koymuşlar. Böylece Kübalı çocukların kendi kültürel miraslarıyla haşır neşir olmasını sağlamışlar. Kent kültürünü çocuk yaşta aşılamışlar.
Her yer inşaat
Bugün Eski Havana’nın her sokağında yenilenen binaların inşaatını, restorasyonu biten binaların üzerinde de “Eski hali-yeni hali” levha ve fotoğraflarını görmek mümkün.
Ofisin bir web sayfası, radyo kanalı, TV programları ve sayısız ödülü var.
Spengler’in 2007’de İstanbul’a gelip Atatürk’e hayranlığını anlattığını ve Gürbüz Çapan’ın Küba’ya getirdiği Atatürk büstünü 2008’de Havana’nın sahil şeridindeki en güzel yerine, Tagore’un büstünün hemen yanına koydurttuğunu da hatırlatalım ve bu parantezi kapatıp bizim cami projesine dönelim.
Küba talebi reddediyor
İşte Erdoğan’ın “Bu işle ilgilenen bir isim varmış” dediği Spengler’in ofisine 2012’de bizim Diyanet İşleri Başkanlığı gitmiş, “Küba’da cami yok, sadece bir mescit var. Size bir cami yapalım” demiş; talep sıcak karşılanmış.
Ama aradan epeyce zaman geçmesine ve Dışişleri’nin de devreye girmesine rağmen Diyanet’e cami izni çıkmamış. Sonradan öğrenmişler ki cami işi, Küba’nın 10 yıllık projesiymiş, Suudiler de 10 yıldır bu işin peşindelermiş.
Sonradan projenin üzerine konmaya kalkışan Türkiye reddedilirken Suudilere “evet” denmiş.
‘Spengler gelsin’
Spengler gelsin’ Bunun üzerine Diyanet, “Eusebio Leal Spengler’i İstanbul’a davet edelim Ortaköy Camii’ni gezdirelim” fikrini ortaya atmış. Küba’daki Türk Büyükelçisi Spengler’e daveti iletmiş. Ama “Gelemem” cevabı gelmiş.
Suudilerin işi kapacağını anlayan Ankara son bir umutla, “O zaman Havana dışında bir kente kuralım” teklifini götürmüş, o da ilgi görmeyince dosya, Küba’ya giden Erdoğan’a verilmiş. O da bizzat Devlet Başkanı Raul Castro’ya iletmiş.
Gene sonuç yok.
Şimdilik “komünist Küba’ya cami yaptırma” savaşını, Suudiler kazanmış gibi görünüyor. Küba’nın ilk camisini onların finans desteğiyle Kübalı mimarlar yapacak. Bize ise Kolomb’un siluetini gördüğü caminin hayali ile “Havana’ya cami yapacaktık, komünistler yaptırmadı” diyecek bir cumhurbaşkanının yeni mağduriyeti kalacak.”