Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) TBMM Grubunda konuşma yapan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu yine hükümeti eleştirdi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle;
Gezdiğimiz yerlerde gördüğümüz sorunlar memleketin diğer yerlerindeki sorunlardan pek farklı değil. Sayın Başbakan 2002’de Balıkesir’de mazot fiyatını indireceğini söylemiş. Balıkesirlilere bunu hatırlatınca Başbakan’ın sözünü tutmadığını söylediler. Biz mazottaki ÖTV’yi muhakkak kaldıracağız.
Başbakan ekonomideki büyümeden bahsediyor. Ekonomideki büyümenin muhatabı AKP ve yandaşları olabilir ama henüz vatandaşa yansımış değil.
“KARDEŞİM BAŞBAKAN YÜZÜNDEN İNTİHAR ETTİ”
[media id=625 width=610 height=340]
Türkiye’yi gereken bir vatandaştan not aldım. Notta, “Kardeşim Başbakan’ın izlediği politikadan dolayı intihar etti. Dilekçesi savcılıkta” yazıyordu. Araştırdık ve o dilekçeyi bulduk.
Önemli olan ülkeye herkesin katkı vermesidir. Ama izlediğiniz politikayla insanları intihar edecek noktaya getirmişseniz birileri de bu tabloyu anlatmalıdır. Biz anlatıyoruz ama onlar duymuyor. Üç maymunu oynuyorlar. Üç maymunu oynamak Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirmiyor.
‘BU MESLEKTE ÇALIŞANLAR ÖLÜME ALIŞIK’ DEDİ
[media id=626 width=610 height=340]
17 mayıs 2010’da Zonguldak’ta bir madende patlama yaşanıyor ve çok sayıda madenci kardeşimiz hayatını kaybediyor. Tüm Zonguldak ve Türkiye yas ilan ediyor ailelerinin acısını paylaşıyor.
Patlamanın ertesi günü Sayın başbakan Zonguldak’a gitti ve “Bu meleğin kaderinde bu var bu meslekte çalışanlar buna alışık, bu meslekte çalışanlar bunu bilerek çalışıyor” dedi. İmza Recep Tayip Erdoğan.
Bu aslında yapacak bir şey yok demektir. Bu anlayış bizim kabul etmeyeceğimiz bir anlayıştır. Niçin biz iş kazalarında üst sıralardayız.
‘ÇALIŞMA BAKANI: GÜZEL ÖLDÜLER’
Sayın Başbakan bunu kader olarak söylerse doğal olarak Çalışma Bakanı da bu işçiler için “güzel öldüler” diyecektir.
Biz olayla ilgili raporu bulduk. Resmi rapora göre patlamada yüzde 30 oranında TTK, yüzde 70 olarak da alt işverenin kabahati var. Yani hiçbir içinin kabahati yok. Sayın Başbakan’a sormak lazım bu işçilerin hiçbir kabahati yoksa siz bu olayın sorumluları için ne yaptınız. Sayın Başbakan’ın bu soruya yanıt vermesi lazım.
Biz yürütmeden şunu anlıyoruz: İşçiyi madene gönderirken yasaların öngördüğü bütün önlemleri alacaksın. Yürütmeyi böyle değil de başka türlü anlıyorsan bunu yapacaksın.
Raporda; sistemdeki hava kapılarının güvenli olmadığı, pervanelerin gücünün uygun olmadığı, kontrol sondajlarının denetiminin yapılmadığı, metan gazı oranının yüzde 1,5 geçmesine rağmen kesicilerin devreye girmediği, gaz ölçümlerinin düzenli olarak yapılmadığı, metan gazı tehlikeli sürece çıkmasına rağmen yetkililere haber verilmediği, sensörlerin ayarının ve yerinin değiştirildiği yazıyor.
Bütün bunların ortaya çıkardığı sonuç ölen işçinin hiçbir kabahati yok. Sayın Başbakan bu rapordan sonra TTK yetkililerine, alt işverene ne tür bir yaptırım uygulayacak hep birlikte göreceğiz.
Buradaki soru şu: Ölen işçilerin ölümlerini kader diye tanımlıyorsun acaba gerçek böyle mi. Gerçek hükümetin kendi kabahatlerini saklamak için sorumlu olarak kaderi göstermesidir.
Bu olay tipik bir Gazze olayıdır. Gönderdiler 9 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Ne oldu. Hiçbir şey olmadı. Hepsinin kanı yerde kaldı. ABD devreye girmese cenazeleri bile getiremeyeceklerdi.
“AHLAKİ DEĞERLERİ GELİŞMEMİŞ DIŞ İŞLERİ BAKANI”
Dışişleri Bakanları bir kabinede ağırlığı olan bir bakanlıktır. Dışişleri Bakanları sözlerini çok iyi seçmeli ve milletvekillerine doğru bilgi vermelidir.
Dışişleri Bakanı diyor ki, “Gazze olayında BM Güvenlik Konseyi kınama kararı aldı.” Ama biz nedense göremedik. Milletvekillerinin gözünün içine baka baka yalan söylüyor.
Bir Dışişleri Bakanı parlamentoda doğruları söylemezse ona nasıl güveneceğiz. Ahlaki değerleri gelişmemiş bir Dışişleri bakanı 21. yy’da Türkiye Cumhuriyeti’ne dışişleri bakanlığı yapabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? BM Güvenlik Konseyi’nin kararı ayrı, Başkanın yayınladığı mesaj ayrı. Yani bunu bilmeyeceğimizi mi sanıyor.
“BAŞBAKAN SÖZÜNÜ TUTMAZSA SANDIĞA GÖMÜLÜR”
Sayın Başbakan 2002’de iktidara gelince dokunulmazlıkları kaldıracaklarını söylemişti. Gazeteciler 24 Kasım 2002’de bunu hatırlatıyor. Başbakan “Bu konuyu ilk 1. yılda düşünüyoruz” diye cevap veriyor. Bugün ne 13 Temmuz 2010 kaç 1 yıl geçti. Eğer çağdaş bir ülkede bir başbakan verdiği sözü tutmazsa seçimlerde o başbakan sandığa gömülür.
Aradan bunca yıl geçti neden bir başbakan dokunulmazlığın arkasına sığınır. Çünkü hesap vermekten korkuyor demektir. Böyle bir siyasetçinin bu ülkede başbakan olmasına ihtiyaç yoktur.
Referanduma meraklı bu hükümet gelin halka soralım bakalım dokunulmazlıklar kaldırılsın mı kaldırılmasın mı? Sayın başbakan buna cesaret edemez. Bu ne demektir. Başbakan halka güvenmiyor demektir.
“KAMUDA 53 BİN ENGELLİ KADROSU BOŞ”
Bir anayasa değişikliği yaptılar, biz yapmayın halkın parasını boşa harcamayın dedik. İtiraz ettiğimiz bölümleri düzenleyelim referandum masrafına girmeden buradan çıkaralım dedik. Dinlemediler.
Yaptıkları düzenlemede engellilere pozitif ayrımcılık getiriyorlar. Güzel. Ama dönüp sormak lazım “Kamuda 53 bin engelli kadrosu boş buralara neden atama yapmıyorsunuz.” Engellileri de kandırarak oylarını alacaklarını sanıyorlar. Engelliler bu oyuna gelmezler.
Kişisel verilerin gizliliğini anayasa getiriyoruz diyorlar. Bu zaten yasal bir hak. Tekel işçilerinin banka hesaplarını Sayın Başbakan açıklamadı mı. Banka hesapları kişisel veri değil mi. Bir Başbakan bunları nasıl açıklar.
Derleme: Hürriyet
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 75)