Beşiktaş kötü kan kaybediyor. Q grubu Rh 7 kana ihtiyaç var gibi. Ama bu saatten sonra o bile yetecek mi belli değil. Tek bildiğimiz, işler çok kötü gidiyor.
Schuster sıcakkanlılığıyla taraftardan farksız. Schuster maçı izlerkenki heyecanıyla da taraftardan farksız. Hele gol sevinçlerinde Schuster taraftardan iyice farksız. Schuster’in taraftar gibi olamadığı tek yer var, taraftarın gördüğünü taraftardan 20 dakika sonra görüyor. O da, görürse. Buna çare düşünmesi, eyleme geçmesi, arabanın patlak tekeri 30 dakika sonra değişiyor. Maç zaten 90 dakika.
Oyuna Holosko’yu alıyoruz, dakika 88. Messi’yi soksan ne yapabilir 88. dakikadan sonra? Gazetede görsem bu oyuncu değişikliğini, herhalde biri sakatlandı, ya da bir kırmızı kart oldu derim.
Onur’u kazanmak kim istemez. Ama bıçağın bu kadar kemiğe dayandığı bir maçta, kendi ortalamasının bile altında oynamakta olan bir çocuğa ancak babası 65 dakika şans verir. Nihat konusunda bıçak kemiğe dayanmak da değil, kemiği de kesip gideli 1 sene oluyor. Nihat’a 65 dakika şans, babası bile vermez.
Nihat Kahveci’ye forma vermek, “Çok para verdim, ne yapayım, atayım mı” deyip, 4 beden küçük kot pantolonla yürümeye çalışmak gibi. Bir derdi varsa çözün kardeşim. Psikolojikse doktora götürün. Doktoru eve getirin. Tesise hastane yapın. Hangisi bu adama ödenen paradan daha pahalıya gelir? Maça gidene değil, televizyondan seyredene bile yazık. Televizyonun önünden geçerken göz ucuyla denk gelene bile yazık.
Defansı önde kuruyoruz diyoruz, ilkel milkel, bari adam gibi bir ofsayt taktiği uygulayalım. Arkaya atılan her topta kendini taç çizgisi kenarında unutmuş biri var geride. Guti de itiraz ediyor “Bu ofsayt değilse, hangisi ofsayt” diye. Adam orada birinin kalmış olması ihtimalini düşünemiyor tabii. Geldiği yerde bir defans çizgisi yapılıyor eski takımında, ip gibi. Bizde öyle değil ki.
Schuster buranın Katar olmadığını bugün gördü. Ama iş işten artık geçti. 1 sezonluk mağlubiyet kotamızı, sezonun bitimine 25 hafta kala doldurduk. “Biz geçen sene renkli kardeşleri 12 puan geriden gelip yakalamış adamız, yine yaparız” demekten başka dayanağımız kalmadı.
Lakin geçen sene, güvendiğimiz bir Mustafa Denizli sihirbazlığı vardı içten içe. Oysa Schuster kendini PlayStation başında görüyor. ‘Yenilirsem bir daha başlatırım’ havasında. Bu rahatlıkla da her maç başka bir şey deniyor keyifle. Menüde haftaya ne var belli değil.
Yönetimin bizden de rahatsız olduğuna şüphe yok. “Zaten battık, bari tam batacak gibi işler yapalım, tutarsa kurtulma şansımız var hiç olmazsa” mantığıyla bir işe giriştiler, işin başına koydukları müdür, eğlenceli kaçığın teki çıktı.
Ama dört maçtır berabere bile kalamayan bir takımın taraftarı olmak en acısı. Bir tezahüratın adı daha uğursuza çıkmak üzere. “Beşiktaş seninle yenilmeye geldik” deseler, bu kadar yenilir bir takım.
Teoman Akben / Beşiktaş Postası