Sinema yazarı Kabil, yazar Kışlakçı ve sosyolog Prof. Dr. Gencer, İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin 28 Ekim’de vizyona giren “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmini değerlendirdi.
Sinema yazarı İhsan Kabil, yazar Turan Kışlakçı ve sosyolog Prof. Dr. Bedri Gencer, İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin 28 Ekim’de vizyona giren “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmini, AA muhabirine değerlendirdi.
Türkiye’de 300 kadar kopyayla gösterime giren filmin, “Çağrı” filminin yönetmeni rahmetli Mustafa Akad’ın çalışmasına bir mukaddime olarak Hz. Muhammed’in çocukluk çağına eğildiğini söyledi.
Yaklaşık 8 yıllık çabanın ürünü olan filmin, dünya prömiyerini 2015 Montreal Film Festivali’nde yaptığını hatırlatan Kabil, şunları aktardı:
“Geçen yaz, filmin yönetmeni Mecidi, öncelikle İslam dünyasındaki hassasiyetleri düşünerek, fıkhi bakımdan filmin senaryosunun bir mahsuru olup olmadığı hususunda Türkiye’de özel bir gösterim düzenledi. Yaz olması münasebetiyle çok az kişinin katıldığı programda, Hayrettin Karaman ile ben de bulunmuştuk. Süresi üç saati bulan çalışmayı baştan sona seyrettik, gösterimin sonunda Karaman filmin senaryosu hakkında fıkhi bakımdan herhangi bir sorun görünmediğini, filmin vizyona girmesinde bir sakınca bulunmadığını belirtmişti.”
Kendisinin de filme dair olumlu bir intiba edindiğini paylaşan Kabil, “Benim filme dair gözlemim de sinematografik unsurlar bakımından “Çağrı”dan sonra gönül rahatlığıyla Hazreti Peygamber hakkında başka filmlerin de başarılı bir şekilde yapılabileceğinin göstergesi şeklinde olmuştu.” diye konuştu.
Filmde, Hazreti Muhammed’in yüzünün gösterilmediğine değinen Kabil, şu değerlendirmeyi yaptı:
“13-15 yaş üstü herkesin rahatlıkla izleyebileceği seyirlik bir eser olmuş. Eleştiri olarak getirilebilecek bir husus, kimi sahnelerde fazla karşılıklı konuşma olması yani anlatımın zaman zaman kitabi hale gelmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Bir bütün olarak ele alındığıysa film, inanç tarihimizin çok önemli bir kesitini kıvançla seyredebilmemiz ve Çağrı’dan sonra bu alanda başka bir çalışma üretememekteki makus talihimizi yenebileceğimizi göstermesi bakımından büyük kıymet taşımakta ve son yıllarda değişik nedenlerle dünyada husule gelen islamofobiye karşı çok güçlü bir duruş olarak belirmektedir.”
“İranlı mollalar filmi, Mecidi sünni kaynakları kullandığı için eleştiriyor”
Yazar Turan Kışlakçı, filmi izlediğini söyleyerek, “Hazreti Muhammed’in çocukluğu ve gençliği Müslümanlar tarafından fazla bilinmez. Mecidi, Şii kaynaklardan çok sünni kaynaklardan istifade etmiş, bunun başında Taberi Tarihi geliyor.” dedi.
Kışlakçı, İran’da da birçok eleştirmenin filmi eleştirdiğini dile getirerek, şunları paylaştı:
“İranlı Film Eleştirmenleri Derneği Başkanı Mesud Firasti, filmde Allah’ın varlığının olmadığını söylüyor. İranlı başka bir sinema eleştirmeni Mihrazad Danış, Arap müziğinden çok Hristiyan ve Hint müziği etkisini eleştiriyor. İran Kum Üniversitesi mezunu, din alimi Rıza Babai ise filmin içeriğinin zayıf olduğunu, muteber kaynaklardan hazırlanmadığını, Yahudilerin Hazreti Muhammed düşmanlığının abartıldığını, bunun İran geleneğinde büyüyen Mecidi’nin kendi taassubu olduğunu söylüyor.”
Kendisinin filmde dil olarak Farsça’nın kullanılmasını doğru bulmadığı yönünde eleştirisini dile getiren Kışlakçı, “Film, islamofobyaya karşı yapıldıysa dili İngilizce ya da Arapça olmalıydı. Bir de Hollywood’da Hazreti İsa ve Musa peygamberleriyle ilgili yapılan filmlerin de etkisi var, Peygamberimizin dağın üstünde durması gibi sahneler bunu hissettiriyor. Bilgi açısından baktığımızda bence sıkıntı yok, hepsi İslam tarihinde olan şeyler. Tamamen tarihten almış ve bence İran’da mollaların filmi eleştirme nedeni de bu, çünkü Mecidi sünni kaynaklardan faydalanmış.” açıklamasını yaptı.
“Sinsi deizm projesi”
Sosyolog Prof. Dr. Bedri Gencer, filmi seyretmeyi kesinlikle düşünmediğini ifade ederek, “Çünkü seyreden güvendiğim insanlardan film hakkında yeterince bilgi aldım. Görünen o ki film, İslam üzerine oynanan büyük siyonist oyunun son parçası. Filmin nihai olarak aynı sonuçta buluşan iki sinsi mesajı var, Şiilik ve deizm.” görüşünü aktardı.
Deizme giden yolun Hazreti Muhammed’in beşerileştirilmesinden geçtiğini savunan Gencer, şunları dile getirdi:
“İlahiyat da ‘Beşer olarak Hz. Peygamber’ gibi çalışmalarla bu sinsi deizm projesine hizmet etmektedir. Filmde Efendimizin sırtı ve eli gösterilmekte, böylece giderek sıradan bir insan gibi hayatı filme çekilecek bir peygamber imajı yayılmaya çalışılmaktadır. Rasul-i Ekrem, aleyhi’s-salatü ve’s-selam Efendimiz, cismani olarak beşer, ancak ruhani olarak beşer değildir. Nitekim Efendimizin lakabı Ebu’l-Ervah, Hz. Adem’inki ise Ebu’l-Beşer’dir.”
Gencer, Hazreti Muhammed’in “Ben Allah’tanım, Müminler de bendendir” hadisini hatırlatarak, İslam geleneğinde Allah için “Rabbü’l-Alemin”, Hz. Muhammed için “Seyyidü’l-‘Alemin” deyiminin kullanıldığını hatırlattı.