Hayatı Öğrendim
Sportif alanda zihinsel performans antrenörlüğü yapan NationalTurk yorumcusu Ersin Afacan’ın “Hayatı Öğrendim” başlıklı yazısı;
Hayat, özü itibariyle bir anlam ve gaye arayışıdır. Bu arayışta insanlar, olası kötülük ve engellerden kaçmak isterler. Mutlak iyiye ulaşmak için, anlam gezegeninde bir yerden (geçmişten, ıstıraptan, boşluktan, eksiklikten veya hamlıktan) başka bir yere (başarıya, mutluluğa veya yeterliliğe) giderler. (1) Dolayısıyla doğum ile ölüm arasında geçen süreç olan hayat yani sağ olma durumumuz pek çok yaşayışımızın bir bütünüdür. Bu bütünü oluşturan yaşantılar ve yaşanılan şartlar vardır. Bunlar hayatın dinamik temelleridir ve hayatı akışkan bir süreç yaparlar.
Türkiye’de yetişen futbolcuların çoğunun hayatı, birbirine benzer şekilde devam etmektedir. Çünkü hayatın temeli kültüre dayanır. Kültür, insanın ortaya koyduğu ve içinde insanın var olduğu tüm gerçekliktir. İnsan varoluşunun nasıl ve ne olduğudur. İnsanın ne tür bir yaşama üslubu, ne tür bir var olma programı ve ne tür bir eylem kalıbı benimsediği kültüründen bellidir (2). Dolayısıyla ülkemizin spor kültürünün seviyesini anlamak için Avrupa’nın gelişmiş beş ülkesi ile kıyaslamakta fayda var. Bu kıyaslamayı en iyi şekilde yapacak olan insanların başında ise hem ülkemizde hem de Avrupa’da oynayan futbolcularımız gelmektedir. Bu sporculardan biri olan Salih Uçan, geçtiğimiz günlerde harika bir röportaj vermiş. Demiş ki;
“Avrupa’da oynamak benim için güzel bir şanstı. İtalya ve şimdi de İsviçre’deyim. Hem futbol hem de yaşam farklı. Yalnız yaşayınca hayatın gerçeklerini daha çok öğreniyorsun. Çünkü ailen, arkadaşların yanında olunca yardım alıyorsun. Yalnız kalınca bütün işleri kendin halletmeye başlıyorsun. Sabah kendin kahvaltı hazırlıyorsun, yıkıyorsun. Hayatı öğreniyorsun. Bütün işlerini bireysel yapıyorsun. Avrupa’da çok fazla kural var. Çöple ilgili mesela. Her çöpün kendi günü ve saati var mesela. Karton, cam, diğer atıklar. Bunları yapıyorsun. Oradaki yaşama adapte olmaya başlıyorsun. Kendi ayakların üzerinde durmayı öğreniyorsun. İnsan kendini daha güçlü hissediyor. Kimseye muhtaç olmuyorsun. Ben bir bireyim ve kendi kendime yaşıyorum artık. Bu çok önemli. Kendi başına olunca hayatı anlıyorsun. Zorlukları kendi başına aşıyorsun. Bu insanı çok geliştiriyor. Bizim burada başımıza bir iş gelince doktoru arıyorsun. Masörü çağırıyorsun. Orada kendi başına doktora gidiyorsun. Fenerbahçe’de malzemeni atıyorsun sepete, ayakkabını bırakıyorsun. Malzemeci abilerimiz temizliyor. Eşyaları yıkanıyor, yerine asılıyor. İtalya’da ve Sion’da öyle değil. Ayakkabını kendin temizliyorsun. Filenin içine eşyalarını atıyorsun. O yıkanıyor. Sonra o fileyi getiriyorlar ve kendin asıyorsun malzemeni.” (3)
Bu demeçlerden pek çok sonuç çıkarmak mümkündür. Benim ilk aklıma gelen, kulüpleri yönetenlerin profesyonel futbolcuların tesislerde kalmalarına izin vermemeleridir. Aslında sadece futbolda değil, basketbolda ve voleybolda da bu böyle olmalıdır. Yeterince para alan bir sporcu, Salih Uçan’ın Avrupa’da yaptığı gibi ya kendisi ya da arkadaşları ile bir evde yaşamalıdır. Aslında 18 yaşından büyük bütün sporcular ki bunlara altyapı oyuncuları da dahil tesislerde yaşamamalıdır. Çalıştığım her kulüpte başkan ve yöneticilere bu konuda telkinde bulunuyorum. İnşallah, biz de bir gün sporda Avrupa’nın gelişmişlik seviyesine geliriz.
Ersin Afacan / NationalTurk
KAYNAK
(1) Sayar, Kemal; Terapi Kültürel Bir Eleştiri, Timaş Yayınları, İstanbul-2012
(2) Çotuksöken, Betül; Nermi Uygur’un Felsefe Dünyasından Kesitler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul-1995
(3) http://www.milliyet.com.tr/cok-calisma-ile-olmuyor–fenerbahce-2582163-skorerhaber/ (01-Ocak-2017 tarihinde erişilmiştir)