Rock grubu Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin Gezi Parkı eylemleriyle ilgili yaşananları ‘mucize’ olarak değerlendirdi.
Onlarca çocuk ağaçlar için nöbetteydi, çadırları yakıldı. Binlerce ağaç oldular, gaz yediler ölümüne. Sonra ne oldu?
On binler inşa etti, yüz binler içinden geçti, normal bir günde İstiklal’den iki milyon kişi geçtiğine göre parktan yayılan enerjiyi milyonlarca insan bizzat hissetti. 28 Mayıs-15 Haziran arası Gezi Parkı’nı bir kere bile gören değişmeden duramadı. Eskisi gibi devam edemedi hayatına.
Ve edemediği için bu kadar korku, aşağılama, yalan, iftira ve tehdit var. Değişen değiştireceği için büyüdü o korku, muktedirin gözlerinde ve dalkavukların ucundan kan damlayan kalemlerinde.
İndirgemecilerin ıskaladığı
Ama bu ülkenin en önemli meydanı ve onun yanı başındaki park, emsallerine göre minicik olan, Sofyalılarla Berlinlilerin şehrin ortasındaki en büyük yeşil alan olduğuna hayatta inanamayacakları kadar ufacık o Gezi Parkı, yirmi gün boyunca içinden bir kez geçene ders, içinde yaşayana bayram, anlamak isteyene Türkiye ’nin gururu, demokrasi peşinde olduğunu söyleyen herkes için mucizevi bir tolerans destanı ve benim hayatımda gördüğüm en güzel şeydi.
Çünkü eskiyle yeni bir arada inanılması güç bir mucizeye imza atarak barış diliyle yepyeni bir hikâye yazdı orada. İlk günden son güne, parkta ve meydanda eski sol, solcu fraksiyon, devrimci illegal örgüt arayıp duranlarla her şeyi buna indirgemeyi göze alan vicdansızlarsa şunları ıskalayıp durdu:
– Sokakta beşerli gruplar halinde karşılaşsa üç yaralı çıkaracak elektrikte partiler/gruplar çok daha kalabalık bir şekilde kayda değer hiçbir çatışma yaşamadan günlerce bir arada durdular.
– Ayrıca kocaman bir grup daha vardı: kendilerine ‘örgütsüz’ değil ‘bağımsız’ denmesinden hoşlanan mucize çocuklar. ‘Bunlar’ gazdan kaçarken bile yoktan var ettikleri bostana basmayan, Taksim Dayanışması’nı bile yer yer bürokratik bulan ve parka son müdahale gelmeden önce bütün ‘marjinal’ örgütler yavaş yavaş ayrılırken parkı bırakmayı reddeden, gitmeye ikna olmayan ve Gezi Ruhu’nun başından sonuna belirleyicisi olanlardı.
Binlerce yaralıdan ve gözünü kaybedenlerden hiç söz etmeden meydanda yakılan otobüse takılanlar şunu da görmedi: Legalite kendi hazin sınırlarını zorlayıp “Yargı kararına uyacağız” adlı tuhaflığı geri adım diye satmaya çalışırken, semtleriyle gurur duyan afili delikanlılar o rengârenk otobüslerle hatıra fotoğrafı çektiriyor ve diğer çapulculara öfkelenmek şöyle dursun, belki de ilk defa korkunun değil sevginin egemen olduğu bir yerde birlikte ve özgür olmanın zevkini yaşıyordu;
direnişçi kızlar da çok güzeldi üstelik. Yanmış otobüslere bakıp eski Türkiye görenlerinki saflıksa, giden canlar için bir kuru başsağlığını çok görüp kamu malına verilen zarardan bahsedenlerinki de bayık bir ‘devletlü’ ağzıydı, en eski olan da buydu.
Üç kurşun yaralı Güneydoğu gazisinin BDP ’li çocukları takdir edişini de gördük, Anti-kapitalist Müslümanlar’ın yanında soluklanan LGBT’li arkadaşımızı da. Gezi’nin ortasındaki revirde ilk saldırının oraya yapılacağından emin, gaz bombalarını içine atacakları kovaları hazırlayan doktorların hayat sevgisini de gördük; kayda geçmeyen kayıplar olabileceğini söylerkenki kahırlarını da. Hiçbirinde diyar diyar dolaşıp memleketin bir yarısını diğer yarısına yalan söyleyerek şikâyet eden birinin telaşı yoktu ama. Çünkü zamanın kimin yanında olduğu belliydi.
Ekonomi mi dediniz? Bu ülkedeki on milyonların, dünyadaki milyarlarca insanın hayallerinin ötesinde bir gerçeklik kurdu insanlar Gezi’de hiçbir şey paralı değildi. Gezi ekonomisinin iki haftalık toplamını kulağına küpe diye takanlar ve daimi mağdur beyefendiler olup biteni ayıplarken çocukları merak ve gıptayla bakıyordu Gezi’ye, eğer zaten orada değillerdiyse. Dayanışma destanları yazıldı ekonomik anlamda da.
Harun Tekin: Barışçılığın tezahürleriyle gurur duyduk
Ya şiddet? Barışçılığın müthiş tezahürleriyle gurur duyduk, çünkü bu kadar tepkili, bu kadar kararlı ve bu kadar genç bir kitlenin kendisine sürekli olarak kanundışı ve sert müdahale eden kolluk güçlerine karşı çok daha tahammülsüz olması da mümkündü. Öyle olmadı. O bir günlük “Canlı yayında polisimize nasıl da saldırıyor marjinal provokatörler” adlı kötü piyes ve bazı münferit olaylar dışında baskın hava, “Taş atma, atanı engelle, provokasyona gelme, şiddete bulaşmadan diren” şeklindeydi.
‘Gezi dışı mihraklar’ın yakmaya çalıştığı ağaçlar mı söndürülmedi, polislerle her fırsatta dostça muhabbetler mi edilmedi, her gün daha yaratıcı işler mi yapılmadı o barış ruhuyla duran adam gibi.
Sonra barış süreci. Çok uğraştılar, hayır ulusalcılar değil, yeni ‘iyi saatte olsunlar’ o kadar uğraştılar ki Gezi’den süreç karşıtı bir şey çıksın diye ama çıkmadı işte, Sırrı şahit. Bundan böyle Sırrı’nın bir adı da “Gezi’nin Sırrı” zaten.
Ve adalet. Çarşı üyelerinin evlerinde ‘bulunanlardan’ sonra word dokümanlarıyla verilen/istenen binlerce yıllık hapis cezalarına da inanmıyor artık kimse. Çok nadir işitilen ‘ordu göreve’ lafını eden densizleri anında ayıplayarak susturan subay çocuklarına da rastlandı sokakta, bilmem anlaşılıyor mu dönüşümün boyutu?
Gezi Parkında Ağaç nöbetinden karanfile
Derken değişe değişe, barışa barışa ağaç nöbetinden karanfillere kadar geldik. Behey otorite! İnsanların anayasal hakkı var istediği yerde durmaya, sen tam da bunu vahşice ihlal etmişsin, çıkan olaylarda beş kişi ölmüş, insanlar ölülerini anmaya gelmiş.
Parkı zaten kapatmışsın, insanları meydandan da def etmek peşindesin. Süper saçmasın, arkaiksin, kötücülsün. Peki herkesi meydandan kovdun, insanları Tünel’e, Firuzağa’ya kadar TOMA’larla kovalayıp, Cihangir’le Asmalı’yı niye gazlarsın? (Yaşadığım bölgeyi anlatıyorum sadece, yoksa ülke çapındaki orantısız kolluk şiddeti hepimizin malumu.)
Hamilesi, yaşlısı alıştık evde öksürmeye de hastane içine su sıkmak, acil servis girişine gaz atmak nedir? Kimle savaşıyorsun? “Bana karışma” diyen çocuğa mı yetiyor gücün? Ve ne hakla yalan söylüyorsun bana ve benim AK Partili kardeşime? Artık kaygısı kaygım olmuş kardeşimin duygularını sömürmeye ne hakkın var?
Kim olursan ol, şimdi dinlersen hâlâ gerçeği duyma şansın var:
Bu ülkede bir mucize yaşandı, adı Gezi’dir. Milyonlarca insan doğduğundan beri ilk defa içinden gelerek gülümsedi bu topraklarda doğduğu için. Hiç görmediysem onlarca çocuk gördüm Kürt kardeşinden özür dileyen, “Bu medya anlattı, bize şimdi terörist diyenler anlattı orda olanları, kandırdılar bizi, özür dilerim” diyen. Sigarayı bile parti disipliniyle bırakanların nasıl demokratlaştığını da gördü bu gözler. Zaten bu boyutta bir toplumsal hareketten etkilenmeyen olamaz, iyi ki.
Yalnız ‘korkulacak’ son bir şey daha var: ‘Bunlar’ dertlerini yüzde 100’e anlatmadan rahat etmeyecekler, çünkü eski siyasetin türlü erbabıyla her devrin zalimi medya maymunlarının yüzde 1 bile etmediğini fark ettiler parklarda ve sokaklarda birbirlerini görünce. Hiç de sandıkları kadar az değilmiş meğer ‘bunlar’.
Ve artık bir mekânda değil tüm zamanlarda barış için de direniyor çapulcular. #direnbarışgeziseninle