Halkidiki: Masmavi huzur

Halkidiki Turu

Selanik’in güneyinde üç yarımadadan oluşan Halkidiki, sadece Yunanistan’ın değil tüm Avrupa’nın en gözde tatil destinasyonlarından biri. Halkidiki turu, Türk turistleri de yakınlığı nedeniyle cezbediyor.

Habertürk’ten Levent Özçelik’in izlenimleri;

Yine o kıvrımlı harika yollardayım. Kim bilir kaçıncı gelişim, kaçıncı geçişim bu yollardan… Bu kez Halkidiki’nin kuzey ucuna, Athos Dağı’nın yakınlarına gidiyorum. Hani o manastırlarıyla ünlü bölgeye, Ege’nin öbür kıyısına yani.

Hep bir mazeretim var Yunanistan’a gitmek için… Başta Selanik, Atina ve tabii ki Selanik’in güzel sayfiyesi Halkidiki bölgesine gitmek için her zaman mazeretim, mazeretlerim var. Daha önce “Üç parmak” diye tanımlanan Halkidiki’nin üç yarımada uzantısından Kassandra’ya ve en çok da Sinthonia’ya gitmiştim.

Bu kez bölgenin yemeklerini tatmak yani “Halkidiki gastronomi festivali” için en kuzey yarımadaya Aynoroz’da ya da diğer adıyla Athos’ta keşifteydim. Yiyeceğimiz harika Yunan yemekleri, Ouranoupoli’deki Kritikos Lokantası’nda kendini belli etti.

Ve hemen karşısındaki Marmara’dan göçen Rumların oturduğu Ammouliani ve Drenia Adası’nda devam etti bu keyifli üç günlük tur. Gezinin bir başka güzel sürprizi ise “Maira’nın Bahçesi” adlı lokantasıyla tanıdığımız Maria Ekmekçioğlu’nun seyahat boyunca bize eşlik etmesi hatta iki restorana elleriyle özel tatlar hazırlamasıydı. Yemeklerin hangi birini sayayım bilemedim ama “Gerek balıklar gerek mezeler olağan üstüydü” dersem abartmış olmam. Keyifli, tatlı ve biraz da hüzünlüydü Halkidiki. Daha köye ayak basar basmaz hüzünlü, hasret dolu bir türküyle karşılaştım Marmaralım…

Uzun yıllar yaşa sen tatlı yabancım… Oralardan gittim seni bir daha göremeyeceğim Marmaralım…

Halkidiki’de iyi yemek garanti

Bu türkü, aslında mübadele yıllarından bugünlere uzanan bir memleket özlemini dile getiriyor. 1922 yılında Paşa Limanı, Marmara Adası, Tekirdağ, Gelibolu ve o çevreden gelmiş yüzlerce aile yerleşmiş bu adaya. Marmara Adası’ndan gelenlerin türküsü olan Marmaralım da o yıllardan bugünlere yadigâr kalmış. Mübadeleyle yurtlarından olan insanlar, memleketlerine duydukları özlemi türkülere taşımış. Tüylerimizi diken diken eden bu türküyü ısrarla birkaç kez daha dinlemek istiyoruz.

Her dinleyişimizde etkisi daha bir artıyor. Sonra gözlerimizin önünde hazırlanan yemekleri yiyoruz. Bu ada için söylenecek en net ifadelerden biri, iyi yemeğin garanti olduğu. İster salaş restoranları tercih edin, ister marka mekânlarda takılın fark etmez, bu adada hemen her mekân iyi yemek konusunda misafirlerin yüzünü güldürüyor.

Biz çok daha şanslıyız ki bu güzel lezzetleri, nasıl yapıldıklarını anbean izleyerek tatma fırsatı buluyoruz. Bulunduğumuz köyün misafirperverliği ve ortak bir geçmişin verdiği yakınlıksa tarifsiz bir mutluluk oluyor bizim için. Maziden konuşmaya devam ediyoruz. Anlatılan hikâyeler, bizi de bu hüzne ortak ediyor. Eskiden adada Rumlar ve Türkler iç içe yaşarmış. O talihsiz günlerde “Rumlar buradan kaçın gidin, kötü şeyler olacak” diye Türk komşuları uyarmış. Dediğim gibi, ortak bir geçmişin verdiği yakınlık sebebiyle Türkiye ve Türklerin ayrı bir yeri var Halkidiki’nin bu bölgesinde.

Halkidiki: Masmavi bir serüven

Halkidiki

Ammouliani’deki ilk sabah, bu adayı tamamlayan üç yarımadadan biri olan Sintohonia’daki sabahlarımı hatırlatıyor; sessiz, tenha ve huzurlu… Limana doğru yürüyorum. Bir ara elektrikli süpürgeyle etrafı süpüren adama takılmak geliyor içimden, “Bozma bre sessizliğimizi” diye… Sonra köy kahvesine geçiyorum, meydandaki en gösterişsiz mekâna… Uzaktan tekneleriyle tıkır tıkır limandan ayrılan balıkçıları izliyorum. Güneş yavaş yavaş yükselirken ben kahvemi yudumluyorum ve ardından küçük bir tekneyle Drenia Adası’nın yolunu tutuyorum. Drenia Adası, futbol sahasından biraz büyük olmalı, hadi “Stat büyüklüğünde” diyelim. Ege’nin ortasında kendimi Karayipler’de gibi hissediyorum. Bir-iki küçük tekne, sıralanmış şezlonglar…

Henüz sezon başı ve hafta içi olduğundan ada neredeyse boş bir görüntü sergiliyor. Ancak adanın bu huzurlu atmosferi, yüksek sezonda da pek bozulmuyor. “Deniz tatili için farklı bir destinasyon arıyorsanız, aynı zamanda doğa, tarih ve kültürle de iç içe olmak istiyorsanız Halkidiki sizin için biçilmiş kaftan” diyebilirim. Üstelik ulaşım da çok kolay. İster kendi aracınızla yola çıkın, ister kısa bir yolculukla soluğu burada alın, her iki seçenek de keyifli. Bu güzel yarımadada tropik güzellikteki denizin keyfini çıkarırken telaşa kapılmadan sakince akıp giden hayatın size tatlı bir huzur verdiğini hissedeceksiniz… Evet 3 kısa gün, harika yemekler, hüzünlü hikâyeler, Ege Denizi’nin doyumsuz güzelliği… Yine geldim, yine geleceğim Halkidiki’ye…

Halkidiki’de tarihi eserler

Petralo’da, 70 bin yıllık iskeletlerin bulunduğu yeraltı mağaraları, Nea Fokea’da ünlü Apostole Paul ve Bizans kuleleri, Kassandra’nın ünlü yel değirmenleri ve Aristo’nun heykelinin bulunduğu Stagira’yı mutlaka görün. Aristoteles’in buluşlarının yer aldığı küçük açık hava müzesini, yürüyüş parkurunu ve tabii ki Aynoroz’un etrafındaki neredeyse tüm manastırları göreceğiniz tekne turunu mutlaka yapın.

Yunan müziğini seviyorsanız her yıl ağustos ayında Kasandra’da gerçekleştirilen Panagia Müzik Festivali’ni kaçırmayın.

Bölgenin tüm köylerinden kekik balı alabilirsiniz.

 

Exit mobile version