NationalTürk yorumcularından Emre Göllü ‘nün “Madalyalar Var Amma Devşirmenin Sonu Yok” başlıklı yazısını paylaşıyoruz;
Futboldaki şampiyonluk yarışının her daim ilk sırada yeraldığı spor gündemimizde Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası’nda atletlerimizin kazandığı iki madalya bir saman alevi gibi parlayıp söndü.
Yıllardır hasret kaldığımız bu başarılar, atletizm branşını yakından takip edenlerin dışında spor kamuoyunda unutuldu bile diyebiliriz ne yazık ki.
Oysa ki Halil Akkaş’ın bronz ve Kemal Koyuncu’nun gümüş madalyaları, Avrupa Salon Atletizm Şampiyonalarında erkeklerde kazandığımız ilk ve ikinci madalyalar olmalarının yanı sıra Türk atletizminin yetiştirdiği iki öz evladımızın ülkemize kazandırdığı başarılar olma özelliğini de taşıyor. Hele ki devşirme atletlerden medet umduğumuz ve kendi ülkemizdeki cevherleri gözardı ettiğimiz bir ortamda.
Tam bu iki madalya bir kıvılcım çaktırdı, öz evlatlarımızın neler yapabileceğini gösterdi, bundan sonra öz evlatlarımıza daha fazla önem ve değer verilir derken, Azeri sprinter Ramil Guliyev’in Türk vatandaşlığına geçirildiği haberi, buyrun buradan yakın misali spor kamuoyunun gündemine düştü.
200 metrede Avrupa Gençler Şampiyonluğu bulunan ve gençler kategorisinde Usain Bolt’un ardından tüm zamanların en iyi ikinci derecesine sahip olan Guliyev, Rusya ve Katar’dan da vatandaşlık teklifi aldığını ancak Türkiye’yi tercih ettiğini ve hedefinin 2012 Londra Olimpiyatları’nda Türkiye’ye madalya kazandırmak olduğunu belirtti. Guliyev’in Türkiye adına koşacağını açıklaması ise Azerbaycan’da krize yol açtı. Azerbaycan Atletizm Federasyonu, Guliyev’in ülkesine yanlış yaptığını açıklayarak, adına yarışmak istediği ülke kardeş Türkiye bile olsa ona izin vermeyi düşünmediklerini, hattâ kendisine her türlü zorluğu çıkartacaklarını açıkladı.
Gelinen noktada, Guliyev’in 2012’de İstanbul’da yapılacak olan Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda ve Londra Olimpiyatları’nda millî formayı giyip giymeyeceği hususu, belirsizliğini koruyor. Klasikleşmiş Türk usûlü düşüncenin ürünü olan “Hâllederiz” yaklaşımıyla suların durulmasını beklemek ve sonrasında bu krizi çözmeye çalışmak sonuç verecek mi hep birlikte göreceğiz. Ne olursa olsun, Azerbaycan ile sportif alanda gereksiz bir kriz yaşıyoruz.
İki tane öz evladımızın emekleri ve yürekleriyle kazandıkları iki madalya ve aynı şampiyonada devşirme sporcuların performansı ortadayken sporcu devşirme politikasını sürdürmenin mantığı nedir acaba? Hani Londra Olimpiyatları için yüz yirmi tane atletimizin performansları izlemeye alınmıştı? Her fırsatta devşirme sporcu getirmek bir çözüm yolu olarak görülüyorsa bu yüz yirmi sporcuya yazık değil mi? İçlerinde önceden devşirilenler de var ama ezici çoğunluğu kendi öz evlatlarımız oldukları için bunu sormak istiyorum.
Azerbaycan’dan bir sporcunun gelişi söz konusu olunca halterci Hafız Süleymanoğlu geldi aklıma. SSCB adına yarışırken art arda şampiyonluklara ulaşan Azeri asıllı haltercimiz, ülkemiz adına yarışmaya başladıktan sonra istikrarsız bir performans göstermiş ve iki Olimpiyatta sıfır çekmesiyle akıllarda kalmıştı. Nereden nereye misali, Ramil Guliyev’in kariyeri istikrar bakımından Hafız’ınkine benzemez umarım. “Taşıma suyla değirmen dönmez” atasözünü boşuna söylememiş atalarımız, anlamı ne zaman ilgili mercilerce hatırlanacak, kimbilir?
Gerçekten çok doğru bir noktaya parmak basmışsın Sevgili Emre, Maalesef sporun tüm dallarında biz kendi değerlerimize Hiç bir zaman sahip cıkmadığımız gibi yabancılarada gereğnden fazla değer veriyoruz.
Emre’ciğim kalemine sağlık.
Yine çok doğru bir yaraya parmak basmışsınız. Sporda başarı için iyi tercihlerle sporcu bularak doğru teknikle ve çok çalışarak başarı elde etmenin daha zor olduğunu düşünürsek suyu yer altında bulmak yerine taşımayı maalesef daha kolay görüyor “ilgili merciler”.