Fidel Castro Kimdir?
Küba Devriminin efsane lideri Fidel Castro 90 yaşında hayatını kaybetti.
Küba’yı 50 yıl boyunca yöneten, darbe girişimi, suikast girişimleri ve ekonomik ambargoya rağmen ayakta kalmayı başaran Fidel Castro kimdir?
Tam adı Fidel Alejandro Castro Ruz olan günümüzün yaşayan en büyük ve en önemli liderlerindendi. 13 Ağustos 1926’da Küba’nın ilk çiftliklerinin açıldığı Mayari’de dünyaya gelmiştir. Ailesi İspanyol kökenli olan Fidel Castro Mayari’de toprak sahibi orta halli bir ailenin ikinci çocuğuydu. Fidel Castro, gençlik dönemlerinden itibaren sosyal ve politik bir yana doğru eğimleniyordu.
21 Yaşında Küba Halk Partisi’ne girmişti.
Üniversitede okuduğu bu yıllarda Dominik Cumhuriyeti’nde başarısız bir devrimci harekete katıldı(1947).
Bir yıl sonra ise Bogota’daki kent ayaklanmalarında da bulundu.
1950 yılında Havana Üniversitesi’nden Hukuk Doktoru olarak mezun olduktan kısa bir süre sonra avukatlık yapan Fidel Castro, 1952 seçimlerinde Temsilciler Meclisi için Küba Halk Partisi’nden adaylığını koyarak aktif bir role soyundu.
Ancak 10 Mart 1952’de darbeyle başa geçen Fulgencio Batista seçimleri iptal etti.
Ve genç Fidel Castro’nın şimdiki hedefi Batista’ydı…
1953 yılında Batista’yı devirmek için kendisine inananların oluşturduğu bir gerilla grubu kurdu.
26 Temmuz 1953’te Santiago’daki Moncada kışlasına 125 arkadaşı ile darbe girişiminde bulundu.
Ama bu girişim başarısızlığa uğradı ve Fidel Castro tutuklandı.
16 Ekim 1953’te Santiago’daki Küba Yüksek Mahkemesi’nde yapılan yargılamada “Tarih beni Aklayacaktır (La Historia Me Absolvera)” cümlesiyle biten ünlü savunmasını yaptı.
Mahkeme sonunda 16 yıla mahkum oldu. Juventud Adasında 21 ay hapis yattıktan sonra çıkan bir aftan yararlanarak serbest bırakıldı.
Fidel Castro 1955 yılında Küba’dan ayrılarak Meksika’ya geçti.
Burada kardeşi Raul aracılığıyla Arjantinli devrimci Ernesto Che Guevara ile tanıştı. Ernesto Che Guevara ile aynı hislere ve fikirlere sahip olan Fidel Castro, 26 Temmuz Hareketi adlı bir örgüt kurarak Batista’yı devirmek için yeniden işe koyuldu.
İspanya iç savaşına katılmış olan Albay Alberto Bayo yönetiminde silahlı eğitim alan 82 kişilik grup, 2 Aralık 1956’da Granma gemisiyle Oriente’de Küba’ya çıktı.
5 Aralık günü Alegria De Pio adlı yerde hükûmet kuvvetleriyle girişilen çatışmalarda hava saldırısına uğrayan grubun mevcudu 12’ye düştü.
Bu saldırı sonrası birlik Oriente’nin güneybatısındaki Maestra Dağlarına çekildi.
Bu dağlar ve saldırı aynı zamanda Ernesto Che Guevara’nın hayatındaki dönüm noktalarından biri oldu.
Gerilla grubuna doktor olarak katılan Che, artık saldırı esnasında eline silahı alıp devrimci harekette etkin olarak yer almıştı.
Fidel Castro önderliğindeki gerilla grubu iki yıl boyunca Batista’ya karşı başarılı bir gerilla mücadelesi yürüttü.
31 Aralık 1958’de Batista’nın Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmasından sonra 8 Ocak tarihinde Fidel Castro Havana’ya girdi.
Böylece sadece Küba tarihine değil dünya tarihine geçecek ve olaylardan biri gerçekleşti. Küba Devrimi’nin büyük lideri Fidel Castro Devrim sonrası Küba devlet başkanlığı yaptı. Bu dönemde Fidel Castro hükûmeti ilk olarak fiyatları ve kiraları düşürdü.
Ardından köklü bir toprak reformu başlattı, 40 hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı.
Önceleri Fidel Castro’ya karşı çıkmakla beraber 1959’a doğru gerilla hareketini desteklemeye başlayan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP) Castro ile ilişkilerini geliştirerek etkili bir konum kazandı.
Bu durumdan tedirgin olan Urrutia’nın toprak reformunun ertelenmesi yönündeki baskıları üzerine, Castro istifa etti. Ama halkın yoğun tepkisi karşısında Urrutia görevinden çekilmek zorunda kaldı.
Yerine Osvaldo Doticos getirilirken Castro yeniden başbakan oldu. (15 Nisan 1959) Bu sırada toprakların kamulaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD hükûmeti Küba’ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı.
Ekonomisi tek ürüne dayalı bir ülke olan Küba, öteden beri ABD’ye sattığı şekeri SSCB’ye satmaya başladı. ABD şirketlerinin elindeki rafineriler, şeker karşılığında SSCB’den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince Castro bu rafinerileri devletleştirdi.
Bu gelişme ABD ile Küba’nın arasını daha da açtı. Devrimden sonra ABD’ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961’de giriştiği Domuzlar Körfezi Çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı.
Fidel Castro bu çıkarmanın ardından yayımladığı Havana Bildirisi ile ilk kez, Küba’nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya duyurdu.
1962’de SSCB’nin Küba’ya balistik füzeler yerleştirmesi ve John F. Kennedy’nin Küba’yı deniz ablukasına almasıyla dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi.
Bunalım ancak ABD’nin Küba’da hükûmeti devirmek için artık girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB’nin Türkiye’deki Amerikan füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba’dan geri çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi.
Bununla birlikte Merkezi Haber alma Örgütü (CIA) Fidel Castro’ya yönelik suikast plânları hazırlamayı sürdürdü. Kruşçev’in Küba Bunalımı sırasında ödün verdiğini öne süren Castro, 1968’e değin bağımsız sosyalist bir politika izledi.
Güney ve Orta Amerika ile Afrika’daki devrimleri destekleyici bir tutum aldı. Aynı dönemde Bağlantısızlar Hareketi’nin önderlerinden biri durumuna geldi.
1968’den sonra SSCB ile ilişkilerin düzelmesi doğrultusunda başlayan askeri ve ekonomik yakınlaşma süreci içinde, SSCB’ye dönük bir dış politika izledi.
Kübalıları Angola’ya gönderdi
1975’te Angola’daki iç savaş sırasında Angola Halk Kurtuluş Cephesi’ni (MPLA) desteklemek amacıyla Kübalı askerler gönderdi.
Bunu Etiyopya ve başka ülkelere gönderilen gönderilen Kübalı askerler izledi. 1980’lerde Küba’nın yurt dışındaki asker sayısı 40 bine ulaştı. 1961’de Küba Sosyalist Halk Partisi ile birleşme sonucu ortaya çıkan Birleşmiş Sosyalist Devrim Partisi’nin (1965’ten sonra Küba Komünist Partisi) genel sekreterliğini üstlenen Castro, ülke içinde çok yönlü ve kapsamlı politikalar uygulamaya başladı.
Okuma yazma seferberliği sonunda okuryazarlık oranı yüzde 90’ın üzerine çıktı.
Yeni okullar açılarak eğitim olanakları yaygınlaştırıldı. Zenginlik kaynaklarının, ulusal gelirin ve sağlık hizmetlerinin dağılımında köklü değişiklikler gerçekleştirildi.
İşsizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılırken, herkese çalışma yükümlülüğü getirildi. Bütün bunlara karşın tek ürüne dayalı (şeker) Küba ekonomisini dönüştürme yönündeki çabalar başarılı sonuçlar vermediğinden, 1970’lerin ortasından başlayarak önemli sıkıntılar yaşanmaya başladı.
Bu nedenle SSCB’nin mali desteği büyük önem kazandı. Küba’da 1959’dan sonra ilk kez yerel seçimlerin yapıldığı ve devlet yapısında yeni düzenlemelerin geliştirildiği 1976’da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu başkanlığını üstlenen Castro, güçlü ve merkezi bürokrasiye dayanarak toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdürdü. Devlet ve parti organlarında eski mücadele arkadaşlarına ağırlık verdi.
Silahlı kuvvetlerden sorumlu devlet bakanı olan kardeşi Raul Castro giderek ikinci adam konumu kazandı. SSCB ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde 1980’lerin sonlarında ortaya çıkan demokratikleşme ve piyasa ekonomisine yönelme süreci karşısında Küba yönetimi sosyalizmin Marksist-Leninist yorumuna bağlılığını sürdürdü.
Fidel Castro Kimdir? Bu Fidel bizim tanıdığımız Fidel mi ?
1989’da Fidel Castro’nun yakın çevresindeki ordu komutanlarının karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkarılması yönetimi ciddi biçimde sarstı. herkes birbirine sormaya başladı. Fidel Castro Kimdir? Bu Fidel bizim tanıdığımız Fidel mi ?
Öte yandan SSCB’yle ticaret hacminin gitgide küçülmesi ve Sovyet yardımlarının ortadan kalkması kısa sürede Küba ekonomisi üzerindeki etkilerini göstermeye başladı
ABD’nin burnunun dibinde onlarca yıllık ambargolara ve baskılara rağmen direnen ve yıkılmayan Küba günümüzde sağlık, eğitim ve spor alanında evrensel başarılara ulaştı.
Çocuk ölümlerinin dünyada en az görüldüğü Küba’da yaşam standartları 87’li yaşların üzerine erişti.
1992’li yıllardan beri Ulusal Onkoloji Enstitüsü’nde başlayan Akciğer kanseri’ne karşı geliştirdikleri aşıyı 2009 yılında tescil ettirdi.
Ve Kübalı uzmanların geliştirdikleri ilk akciğer kanseri aşısı, geçen yıl ortalarında onaylanmasının ardından hastanelerde kullanılmaya başlandı.
Özellikle sağlık alanında dünyanın en gelişmiş ülkesi olan Küba, kendi ihtiyacını karşıladığı gibi dünyada, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere ihtiyaç olan her yere sağlık hizmeti ve eğitimi vermekte.
Uygulanan ekonomi modeli ile bütün ambargolara rağmen geçtiğimiz yıl % 7’lik bir büyüme sağlayan Küba’da işsizlik oranı % 1,9 ve enflasyon oranı ise % 3’tür.
Fidel Castro önderliğinde ABD’ye direnen Küba, Venezuela ve Bolivya gibi ülkelerle birlikte bir Latin Amerika Bloğu kurarak yayılmacı sermayeye karşı cephenin genişletilmesinde de öncü bir rol üstlenmektedir.
Fidel Castro görevi bıraktıktan sonra Bush, “Umarım bu karar Küba’nın demokrasiye geçmesine yardımcı olur” dese de, yapılan anketlerde Küba, dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülke olarak gözüküyor.
Fidel Castro’nun aktif görevden çekilmesi, Küba’nın geleceğinin yeniden tartışmaya açılmasına neden olmakla birlikte geçtiğimiz aylar Küba Devriminin her aşamasında Fidel Castro’nun yanında yer alan Raul Castro’nun Küba’nın bu başarılı tablosunu devam ettirebileceğini gösterdi.
Fidel Castro 2006 Yılında Che’nin NationalTurk Fotoğraf Sergisinde.
Başta Hugo Chavez olmak üzere Evo Morales ve Ortega gibi yayılmacı sermaye karşıtı liderler iktidarda ve her geçen gün Küba ile birlikte hareket ediyorlar.
Halkın günümüz teknolojisinden uzak yaşadığı kabul edilse de eğitim, sağlık, spor, kültür-sanat gibi insani tüm koşulları halkına eksiksiz sunması ABD ve Küba arasındaki ekonomik ve sosyal anlamda temelde hangi politikanın daha başarılı olduğu konusunda dünyaya yeni bir tartışma açtığı artık kabul edilebilir düzeye geldi.
Fidel Castro’nun iktidardaki son sözleri “Görevimi bırakıyorum ama elveda demiyorum” diyerek Latin Birliğinin güçlü bir şekilde oluşması için halen büyük bir rol üstlenirken Dünya’daki sosyo-politik olaylar ile ilgili görüşlerini de düzenli olarak yazdığı makalelerle dile getiriyor.
Dünyanın en büyük silahlı-politik devrimini gerçekleştiren ve “Bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım.” diyen yaşayan en büyük liderlerdendi.