Fazıl Say, arabesk çıkışı sonrası kaleme aldığı yazıdan sonra eleştirdiği Yılmaz Özdil hakkında yine sert ifadeler kullandı. Fazıl Say Yılmaz Özdil’in bir aydın, hatta zeki olduğuna bile kimsenin kendisini inandıramayacağını söyledi.
Fazıl Say, Facebook’taki hesabında Yılmaz Özdil hakkında şu ifadeleri kullandı:
“Mozart aleyhinde makale yazan bir Yılmaz Özdil’in bir aydın olduğuna beni kimse inandıramaz. Zeki olduğuna bile inandıramaz. Mozart’daki sevgiye, saf ruha, duruluğa, onun içimizde estirdiği tatlı ve ılık rüzgarlara, hala yüzümüzü güldüren çocuksu sıcaklığına ve yarattığı tedaviye imkan tanımak lazım. İmkan tanımak için ise biraz olsun insani pozitif enerjiye ihtiyaç var. Bu da yoksa bir insanda ha AKP’yi eleştirmiş ha eleştirmemiş ne fark eder? Haksız mıyız? Her şey din, ırk, soy gibi arkaik ve ilkel söylemlerle hızla geriye giderken sormanız lazım. Ya ruh? Ya Ruh? Ya benlik?”
Yılmaz Özdil Fazıl Say’ı şu yazısıyla kızdırmıştı:
Vatan hainiyim
Fazıl Say’a göre…
Vatan hainiyim.
Neyse ki, hafifletici sebebim var.
Hatasız kul olmaz!
*
Aslına bakarsanız, köyden kente göç seneleri filan değil, 1993’tür bu meselenin kökeni… ABD müzik piyasasının, ürün pazarını büyütmek isteyen devleri, mamayı bastırdı, Kaliforniya Üniversitesi’nin mamayı kapan uyanık akademisyenleri, sipariş bi araştırma patlattı. Bilim dergisi Nature’da bile yayınlanan bu araştırmaya göre, Mozart etkisi diye bi şey vardı, Mozart dinlemek zekâ açıyordu, Mozart dinleyenler, Mozart dinlemeyenlere oranla, zekâ testlerinde daha başarılı oluyorlardı.
*
Netice?
O güne kadar tek tük giden Mozart siidi’leri kapış kapış satılmaya başlandı. Pazar genişlemişti. Ahali, yeni doğan bebeklere Mozart dinletiyordu, ki, büyüyünce Einstein olsun… Hadi bakalım, bi başka araştırma patlatıldı, seralarda, bitkilere Beethoven, Bach, Vivaldi dinletilince, neredeyse iki misli büyüdükleri, renklerinin daha canlı olduğu öne sürüldü. Bebek, çiçek derken, hastalara girildi… Klasik müziğin, Alzheimer ve prostat tedavisinde faydalı olduğu, abartmıyorum, sivilce’ye bile iyi geldiği öne sürüldü. İnek’lere tavuk’lara dinletip, daha fazla süt, yumurta alındığı, manşet haber yapılıyordu.
*
Gel zaman git zaman… “Abi, bu Mozart denilen arkadaş doğma büyüme Avusturyalı ama, şu Bill Gates’le Steve Jobs niye Amerikalı?” diye merak eden Viyana Üniversitesi… Mozart etkisi’ni tekrar araştırdı. Hem de uyanık Kaliforniya Üniversitesi gibi, sadece 36 öğrenciyle dümenden test yaparak değil, 40 farklı ülkenin psikoloji fakülteleriyle birlikte araştırdı. Vardığı sonuç, Mozart etkisi palavra’ydı!
*
Mozart’ın, klasik müziğin, zekâ’ya katkısına dair en ufak bi kanıt yoktu. Zekâ gelişimi denilen kavram, ancak, dil’le, konuşarak, karşılıklı ilişki kurarak, karşındakini dinleyerek, çocukken oyun oynayarak, eğitilerek, kitap karıştırarak mümkündü. Müzik, türü her ne olursa olsun, ruhun gıdasıydı, hepsi buydu… Bilimsel olarak etkisi kanıtlanan tek gerçek veri vardı: Herhangi bi müzik türünün insana zarar vermediği kesindi!
*
Ve, doğrusunu isterseniz, Viyana Üniversitesi’nin bu kadar yorulmasına hiç gerek yoktu. Onlar psikolojik pazarlama’nın maskesini düşürmek için 40 farklı ülkede dolaşırken… Amerikalı birgazeteci, The Washington Post yazarı Gene Weingarten, Viyana Üniversitesi’nden üç sene önce, 2007’de, sıradan bi metro istasyonunda, sosyolojik pazarlama’nın maskesini çoktan düşürmüştü.
*
Beyzbol şapkalı bi kemancı’yı, kolundan tutup, metro istasyonuna götürdü, geçti şöyle bi kenara, olan biteni seyretti, not aldı. Kemancı, Bach’tan parçalar çalıyordu. Önünden 1097 kişi geçti, sadece yedi kişi durakladı, duraklayanlar da birer ikişer dakika dinleyip, gitti. 45 dakikalık konserin sonunda, bahşiş için açtığı mendili topladı, üç-beş cent’lerle, 32 dolar birikmişti. Tuttu gene kolundan kemancı’yı, taksiye bindirdi, Washington’ın en ünlü konser salonuna götürdü. Biletlerin en ucuzu 100 dolardı, tıklım tıklımdı. Çünkü, o kemancı… Grammy ödüllü Joshua Bell’di. Kemanı da, 300 senelik, 3.5 milyon dolar değerinde, Stradivarius’tu. İmaj böyle bi şeydi. Ne olduğu değil, nasıl sunulduğuydu.
*
Onlar erdi muradına.
Gazeteci çıktı kerevetine.
Klasik müzik dinleyerek ne kadar zeki olduğunu düşünen topluma… Sana neyi, ne kadar, nerede ve nasıl verirlerse, anca o kadar zekisin diyerek, Pulitzer Ödülü aldı.
*
Ha mesele zekâ değil, kaliteyse…
*
Bir kol öne.
Parmaklar ileriye.
Bir bacak geriye.
E haliyle… Birinin çıkıp “bale”nin temel duruş pozisyonuna neden “arabesk” dendiğini izah etmesi lazım bana.
Yoksa, batsın bu dünya!