Twitter’da İslamiyete hakaret ettiği iddiasıyla hakkında ceza davası açılan ve bir süre önce savcıya ifade veren dünyaca ünlü besteci Fazıl Say suskunluğunu korurken eski yazıları internet ortamında dolaşmaya devam ediyor.
İşte Fazıl Say’ın paylaşım rekorları kıran yazıları;
RESİTAL;
Sabah kalkarsın
Hava Alanı’na gidersin
“Check-in” ve “Pasaport Kontrolü”nden geçip,
telaşlı bir “airport-cafe” de hızlı bir kahve içersin Uçağa binersin
Bir kaç saat sonra indiğinde başka dilin konuşulduğu bir ülkede,
başka bir iklimde, yine pasaport kontrolünden geçersin.
Bavulunu beklersin
Sonra arabayla otele geçersin
Öğlen yemeğini yalnız yer, bir iki saat kafa dinlersin
Akşamüstü 5 gibi Konser Salonuna geçersin
Hiç bilmediğin bir piyanoya 1-2 saat içinde alışmaya çalışırsın
Orada iki insan vardır
Akortçu ve ışıkçı..
Tanımadığın adamlardır
Onlarla genelde, “merhaba nasılsınız?” gibisinden 5-6 kelime konuşulur
Bu zaten o gün konuşulan ilk kelimelerdir
Saat 7 ile 8 arası kulis odasında meditatif bir “içine dalma”ya geçersin,
konsantre olmaya…
Saat tam 8 de (daha doğrusu o hep sekizi üç geçedir, beş geçedir) sen
karanlık “backstage” de hazırsındır.
Salonda da seni dinleyecek olan 2500 kişi sessiz ve hazırdır.
Işıklar kısıldığında,
Yürümeye başlarsın, piyanoya doğru.
O konser senin, sana vereceğin bir konserdir, bir iç
hesaplaşmadır, yapmak istediklerin, yapabileceklerin,
o gün o şartlarda yapabileceğin şeylerdir.
Uzun ve saygıyla selam verirken,
son 7 yıldır kendine seslendiğin gibi, bir dua okur gibi
seslenirsin “konser saygını” kendine;
Saygıyla eğil.
Uzun uzun, saygıyla…
Sevgiyle…
içtenlikle…
Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin.
Onlar da dinlemeye geldi..
İçine çek onları.. En derininden hissedecek kadar
içine çek.
İyiyi hisset..
Ve….
Başlar konser
Çalan sensin, dinleyen sensin, değerlen diren sensin, eleştiren sensindir
Müzik her şeydir
İnsan da ilhamdır!
Orda ön sırada oturan 7 yaşındaki papyonlu bir oğlan çocuğu, seni
ateşlemiştir
Müzik ona hitap etmelidir, o eğlenmelidir o sırada çalan Mozart ile,
o velet anlamalıdır müziğin dilini,
Evrendeki tek ortak dili.
Haz duymalıdır,
dikkatini çekmelisindir onun,
anlaması, haz duyabilmesi için.
Yahut, yukarı balkonda oturan genç kadın…
Ya da 4.sırada dikkatle dinleyen o yaşlı dede…
Kim bilir ne anılara dalmaktadır hayatının bu son yıllarında Mozart’ın
seslerini dinlerken?..
1942deki ilk aşk?
1955de Annesini yitirişi?
1963 deki düğünü?
Bir tatil kasabasında başka bir kadına platonik bir biçimde aşık olması?
1996da eşini kaybetmesi?
O anılara sen de katılmalısındır, Mozart eşliğinde…
Ludwig van Beethoven’dan “yaşam mücadelesi” dolu bir sonat gelir ardından
belki…
Belki o gün Prokofief’in “savaş sonatı” vardır programda,
Ve sen, ne yapıp edip 2. Dünya Savaşı trajedisine dalmalısındır o müzik
eşliğinde..
Ya da Liszt’in Si minör sonatı vardır programda;
Faust ile Mephistopheles arasında…
önünde koca bir Orkestra,
gerçek piyanonun çok ötesinde, bir Wagner Operası hayal alemine
dalmalısındır..
İnsan içini dinlemelidir, her ne çalarsa çalsın.
İç zengindir…
Trombonların öfkeli emirleri,
trompetlerin dramatik sinyalleri,
geniş bir yaylı sazlar topluluğun sessiz ve hazin tınısı kaplar ortalığı…
Hepsi tek gerçektir, piyano sesinin yok olduğu bu orkestrada.. .
Kendi memleketinden bir tutam toprak gibi gelir “Aşık Veysel anısına Kara
toprak” o konserin sonlarında..
Bir “nostalji” gibidir o.
Neredeysen o an, “ses yollamacadır” Anadolu’ ya.. Uzaklardan. ..
Konser bitiminde (güzelse her şey) uzun uzun ayakta alkışlanılırsın…
O anlar artık daha çok kendinle konuştuğun anlardır.
“Bu seyirciye şöyle bir bis parçası çalarsam hoşlanacaklar herhalde” gibi
bir neşe sarar.
Aklından geçirirsin “ne çalsam iyi gider?” diye….
Bir egodur o, bir zafer sarhoşluğudur.
“Hak edilmemiş” değildir ama…
Yürüyüşler selam verişler daha bir enerji doludur, daha bir atiktir.
Kazanılmış olan motivasyonun etkisiyle, çalış da daha özgürdür artık bu
konserin sonlarında…
Konserden sonra CD imzalarsın tebrikleri kabul edersin.
Ve hemen ardından sen ve 2500 kişiden arda kalan yine salt sensindir,
yalnızlığındır.
O akşam ağzından çıkmış olan kelime sayısı 20-30 olmuştur belki;
danke, thanks, merci, grazie, arigato, sağolun, vs…
Bir dilde teşekkür etmişsindir kutlayanlara, tek kelime ile…
Ertesi sabah bu konser ile ilgili çıkan övgü dolu yazıların çıktığı
gazetelerin ,
henüz bayilere ulaşmadığı bir tan vakti, sen yine havaalanındası ndır.
2500 insanın her biri geride kalmıştır.
Onların dostlarına anlattıklarıyla, vesairesiyle; her şey sensiz
gelişecektir.
Sen o şehirdeki bir cafe’de bir bar’da oturup o insanların hiç biriyle
tanışamayacaksındır. .
Çaldığın konserini tartışamayacaksındır.
Sen havaalanında o sırada soğuk su ile traş oluyorsundur, saçını
tarıyorsundur.
Ve şunun çok benzeri bir başka gün seni beklemektedir.
Metin Altıok’un Bingöl’deyken yazdığı serzeniş şiiri gibi;
Ay dokundu omzuma irkildim
Göğün puslu balkonunda
Birdenbire insanları özledim.
Ve 20-25 gün sonra…
Bir gece karanlığında ayrılmış olduğun evine geri döndüğünde (100.000 insana
müzik dinletmiş olarak)…
İçin yorgundur ama mutludur aslında…
100.000 insanın hiçbirinin adını bilmiyorsundur ama o enerjiyi
biliyorsundur. .
Evrene insanların yaydığı iyi olan enerjiyi…
Evde geri kalan; kızın ve sensindir tek gerçek olan geri kalan…
Ve en yakınlarındır, dostlarındır.. .
Fazıl SAY
Marjinal yazarlar…
Siz kazandınız
Lütfen siz kazanın.
Lütfen benimle uğraşmayın.
Ve ebediyyen siz kazanın….
Tamam, ben giderim uzak bir yere (gözden uzak)
(uzaya gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin)
giderim..
Ben son 6 yıl içinde;
2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği
bestelemiş olsam da, HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN
Bu son 6 yılda;
dünya üzeri 42 memlekette 326 şehirde konserler verdim.
Yaklaşık 700 konser.
HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN
Bu 6 yılda;
10 CD
2 DVD
12 NOTA
piyasaya sunduk.
HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN
Anlıyorum, yaptıklarım mühim değil.
Hiç bir zaman “her görüşüme katılmalısınız” demedim. Tartışmaya hep açıktım.
Hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim.
Ama siz yaptınız. Adil değildiniz.
Bir fikirde ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde.
Ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim. Doğru bulduğum doğrumdu,
yanlış bulduğum yanlıştı.
Yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim.
Anladık, değersiziz. Sizin değer anlayışınızı anlamadım ama, ben değersizim
o anlayışa göre, onu anladım.
…
İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenizin.
Affedicilik de değil, “kabul” etmenizin, “lütfetmenizin” imkanı yoktur…
Zamanında hatalarım olmuş onları düzelttiysem, bu da doğru değildir sizce…
İmkanı yoktur..
Falanca arabeskçiyi kültürlü olarak görmüyorumdur, asla affetmezsiniz.
Aziz Nesin haklıdır derim, bütün hayatıma sataşırsınız.
Gençleri klasik müzikle tanıştırmak için Mercan Dede ile beraber konser
veririm, “hayatı boyunca popülist” dersiniz.
“Din sömürüsü aldı başını gitti” derim, ölüm fermanımı vermediğiniz kalır.
Konuşmayız, “Konuşmaz o korkak” dersiniz.
Konuşuruz, “Konuşmak senin ne haddine, işine bak sen” dersiniz.
Beethoven ,deriz, “Git Beethoven’ın ülkesinde yaşa” dersiniz.
Git…
Popülist…
Korkak…
Ne haddine…
Git…
Hep bunlar…
Hiç bir yolu yoktur…
Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (fazıl say gitsin vs.diye).
Ekşi-sözlükte yazılar yazdınız
Google’ı doldurdunuz
Yahoo’da gruplaştınız, gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız.
Almanya’da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz
hakaretlerinizle. ..
Her yerde sizler varsınız.
Ve sizler ne yaptınız hayatta,
bilmiyorum, sormuyorum, düşünmüyorum, nefret etmiyorum,
saygısızlık yapmıyorum.
Ama siz bana yaptınız…
Siz yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını,
Siz yarattınız, siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını,
Siz pislik attınız, çamur attınız,
Hepsini siz yaptınız…
İçinizde mesleki kıskananlar da oldu,
Aranızda piyano çalanlar da oldu,
Çalmayanlar da…
Faşoları…
Dincileri…
Marjinalleri. ..
2.cumhuriyetçileri…
Avanak liberalleri. ..
Ben hiç birinize tek bir kelime kötü bir şey söylememişken…
Hepsini siz yaptınız….
Artık kazanın…
Siz kazanınız..
Kazanınız ve bitsin..
Yeter …
İnsan çocukluğuna dönmek istiyor yaylım ateşi sırasında.
Benim gerçek dostlarım bu yazıyı niye yazdığımı kimlere yazdığımı
anlamıştır.
Fazıl Say