Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada iki dilli hayat ve özerklik konusunda çok sert sözler kullandı.
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının tamamı şöyle;
Türkiye’nin ve Türk milletinin milli birliğini, dayanışma ve kardeşlik ruhunu, huzurunu ve güvenliğini hedef alan çok yönlü hain tahrikler son dönemde bilinçli ve planlı bir şekilde hız kazanmış ve yaygınlaşmıştır.
Bunların amacı bin yıldır bir arada kardeşçe yaşayan Türk Milleti Ailesinin içine etnik köken, dil ve mezhep ayrılığına dayalı fitne sokmak ve aziz milletimizi bu farklılıklara göre ayrıştırarak bir çatışma ortamının şartlarını hazırlamaktır.
İçinden geçtiğimiz bu tehlikeli süreçte herkes Türkiye’nin kaderi üzerinde alçakça oynanmak istenen bu oyunları görmeli ve büyük bir sorumluluk duygusu içinde hareket etmelidir.
Son günlerde Kahramanmaraş’ta yaşananlar ve PKK’nın siyasallaşma stratejisi uyarınca siyasi gündeme taşınan tahrikler ve girişimler üzerinde herkes çok iyi düşünmelidir.
● Kahramanmaraş’ta 1978 yılında meydana gelen müessif olayların 32. yıldönümü vesilesiyle 19 Aralık 2010 günü düzenlenen anma toplantısı ve bununla bağlantılı yaşanan gerginlikler Türk milletini derin bir endişeye sevketmiştir.
Bu olayları vesile ederek başlatılan Milliyetçi Hareket’i ve Ülkücü camiayı zan ve töhmet altında bırakmayı amaçlayan organize karalama kampanyası esef ve ibret vericidir.
Bazı basın ve yayın organlarının söz birliği etmişçesine anma toplantısını protesto eden bir grubu Milliyetçi Hareket ve Ülkücü camiaya maletme çabaları şiddetle kınadığımız bir art niyet ve sorumsuzluk örneği olmuştur.
● Bu durum karşısında şu hususları aziz milletimizin huzurunda tüm taraflara ve ilgililere sormak ve AKP hükümetini göreve davet etmek istiyorum:
– 1978 yılında Kahramanmaraş’ta yaşanan ve bu vatanı ve milleti seven herkesi kedere boğan olayları anmak için 32 yıl içinde anma toplantıları tertiplenmemişken, bu yıl böyle bir toplantıya neden gerek görülmüştür?
– Bu toplantıyı böyle bir zamanlamayla tertipleyen derneklerin yöneticilerinin Alevi-İslam inancını benimseyen kardeşlerimizin sorunlarının çözümünde nerede durdukları, Alevi toplumunu temsil durumları ve bu süreçte neyi amaçladıkları Türk milleti için merak konusudur.
– Kahramanmaraş’ta yaşanan gerginliklerin nereden kaynaklandığı, nasıl gerçekleştiği ve kimlerin ve hangi çevrelerin bu tahriklerin içinde yer aldığının Emniyet güçlerimizce bilinmesi gerekmektedir.
● Bu çerçevede Başbakan ve İçişleri Bakanına çağrıda bulunmak ve şu soruları cevaplandırmalarını beklediğimizi belirtmek istiyorum:
√ 1978 olaylarının gündeme geldiği her vesilede sık sık adı geçen ve televizyonlarda konuşturulan bir kişinin son gerginliğin yaşandığı mahalde bulunması karşısında emniyet güçleri ne yapmışlar, bu konuda uyarı niteliğinde bir girişimde bulunmuşlar mıdır?
√ Anma toplantısını protesto eden grubun içinde yer alan şahısların eşkali fotoğraflarda ve emniyet güçlerinin video çekimlerinde mevcuttur.
İçişleri Bakanı’na çağrımız bu somut verilerden hareketle bu şahısların kimliklerini ve bağlantılarını biran önce ortaya çıkarmasıdır.
Emniyet teşkilatımız olayla ilgili çok yönlü bir araştırma ve soruşturma başlatmalı ve tahrikçileri, failleri ve kimlerle bağlantılı olduklarını hiç vakit geçirmeden belirlemelidir.
● Milliyetçi Hareket ve Ülkücü camia Türkiye üzerinde yapılan hesapların ve oynanan oyunların farkındadır.
Bu nedenle çok yönlü tahriklere karşı teyakkuz halinde olup sokak olaylarının dışında kalmaya büyük bir dikkat ve özen göstermektedir.
Hal böyle iken, protesto eden grubun içindeki bazı şahısların camiamızla özdeşmiş bazı sembol ve simgeleri kullanmalarından hareketle bu vahim olayı Milliyetçi Hareket’in üzerinde yıkma gayretleri siyaset ve basın ahlakıyla bağdaşmayan hezeyanlardır.
Olayları soruşturmak ve gerçekleri ortaya çıkarmak hükümetin öncelikli görev ve sorumluluğudur.
İçişleri Bakanı ve emniyet teşkilatımız bu nedenle çok yönlü ve kapsamlı bir araştırmayla bütün bu hususları açığa çıkartmak zorundadır.
Bu araştırma ve soruşturmanın sonuçlarını da herkes kabul etmek ve gereğini yapmak durumunda olacaktır.
Herkes çok iyi bilmelidir ki dayanaksız ve maksatlı olarak Milliyetçi Hareket’i ve Ülkücü camiayı zan ve töhmet altında bırakmaya yeltenmek hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Toplumsal olaylarda ve gösterilerde camiamızla bağlantısı olamayan bazı şahısların bizimle özdeşleşen simge ve sembolleri kullandıklarına geçmişte de şahit olunmuştur.
Bu karanlık amaçlı kişilere karşı bundan sonra yerel teşkilatlarımızca gerekli tedbirler alınacak ve hak ettikleri tepki gösterilecektir.
Herkesin bunu çok iyi bilmesi ve buna göre hareket etmesi yararlarına olacaktır.
● Son dönemde PKK terör örgütü ve uzantılarının başlattığı Türkiye’yi bölme projelerinin fiilen hayata geçirilmesi girişimleri ve dayatmaları, Anayasa ve kanunlara meydan okuyan bir ayaklanma hazırlığıdır.
Bu amaçla birbiriyle uyumlu üç girişim eş zamanlı olarak siyasi gündeme taşınmıştır:
– PKK’nın sivil uzantılarının Kürtçe’nin yaşamın her alanında kullanılması için başlattığı “iki dilli yaşam” kampanyası ve TBMM çatısı altına taşınan tahrikler,
– Demokratik Toplum Kongresi adı verilen kuruluşun tartışmaya açtığı “Demokratik Özerklik Modeli Taslağı” ve,
– Bir sivil toplum kuruluşunun hazırladığı ve Cumhurbaşkanı’na birkaç gün önce sunulan PKK manifestosu niteliğindeki rapor,
PKK ve taşeronları tarafından başlatılan bu üç girişimin ortak hedefi terör örgütünün Türkiye’yi bölme projesinin sözde siyasi süreçlerle hayata geçirilmesi ve bunun için fiili durum yaratılmasıdır.
● Bu girişimlerin temeli ve ortak amacı:
√ PKK’nın Türk milletinin dışında ayrı bir Kürt milletinin varlığının kabul edilmesi ve bunun devletin kurucu ortağı olarak Anayasa’da tescil edilmesi,
√ Kürtçe’nin kamusal alanda ve eğitim sisteminde siyasi statü kazanması ve,
√ İlk aşama olarak demokratik özerklik adı altında ayrı bayrağı, Parlamentosu ve savunma gücü olacak eyaletler sistemine geçilmesidir.
Bu son köprübaşı tutulabilirse sıra nihai hedef olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi kapsayacak birleşik ve bağımsız Kürdistan devletinin kurulması gelecektir.
● PKK’nın milli kimlik, dil ve yönetim hakkı taleplerinin hayata geçilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 87 yıl sonra tek millet-tek devlet esasına dayanan üniter yapıdaki milli devlet yıkılacaktır.
Bunun yerine etnik temelde ayrıştırılmış çok milletli, çok kimlikli, çok dilli ve coğrafi temelde özerk bölgelere ayrılmış parçalı bir ortaklık devleti kurulacaktır.
İmralı canisi’nin “demokratik cumhuriyet” projesinin ve Başbakan Erdoğan’ın “demokratik açılım” ambalajına sarılı PKK açılımının anlamı ve sonucu bu olacaktır.
● Bu taleplerin masum ve meşru bireysel kültürel hak talebi olmadığı açıktır.
Türkiye’den istenen Anayasa teminatında etnik ve siyasi azınlık hakları ve statüsüdür.
Nihai amaç gün gibi ortadır. Etnik temelde ayrı bir millet ve milli azınlık olduğunun kabulü ve devletin niteliği ve yapısının bu ayrıştırmaya hukuki ve siyasi temel kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmesi talep edilmektedir.
Kaynaştırıcı bir millet yapısı içinde bin yıldır birlikte yaşayan Türk vatandaşlarının böyle bir zeminde ayrıştırılması sürecinin başlatılması, özerklikten ayrılıkçılığa ve bölünmeye giden yolu açacaktır.
● Türkiye bugün milli birliğini, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini ve milli varlığını hedef alan böylesine hain bir suikastla karşı karşıyadır.
Tahriklerin hayasızca sürdüren etnik bölücüler gemi azıya almıştır.
Teröristbaşı İmralı’dan terör örgütünü yönetmekte, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölünmesi için yol haritaları hazırlamakta ve bu amaçla AKP hükümetiyle pazarlık ve müzakere yürütmektedir.
Başbakan Erdoğan’ın terör maşalarının ayaklanma hazırlığı niteliğindeki son girişim ve dayatmaları karşısında sessiz ve tepkisiz kalması bu bakımdan şaşırtıcı olmamıştır.
Zira, PKK ve etnik bölücülerin en büyük cüret ve cesaret kaynağı Başbakan Erdoğan ve hükümetidir.
Siyasi gündeme taşınan bölünme reçeteleri ve hız kazanan hayasız tahrikler Başbakan Erdoğan’ın başlattığı PKK açılımının ilk meyveleri ve sonuçlarıdır.
Terörle mücadeleyi zaafa uğratan, İmralı canisi ile pazarlık yapan, PKK açılımı ile etnik bölücülerin taleplerine sahip çıkan ve 2011 seçimleri sonrası Anayasa’nın PKK taleplerini kapsayacak şekilde değiştirileceği konusunda bölücülere vadeli çek veren Başbakan ve hükümeti bu noktaya gelinmesinin baş sorumlusu ve suç ortağıdır.
Bu vahim gelişmeler yaşanırken anamuhalefet partisi CHP’nin de sessiz ve tepkisiz kalması ve CHP’ye bu ihanet sürecine katkı yapma çağrılarında bulunulurken Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun suskunluğunu sürdürmesi Türk milletinde çok ciddi soru işaretleri yaratmıştır.
Bu gerçeği bu aşamada not etmekle yetineceğiz.
● Milliyetçi Hareket; etnik köken, dil, din ve mezhep farklılıklarına bakmadan Büyük Türk Milletini ve bu büyük ailenin eşit ve şerefli mensuplarını bir bütün olarak kucaklayan siyasi misyonun adıdır.
Türkiye’nin milli birliği, dirliği, kuruluş ilkeleri ve bin yıllık kardeşliği bizim için her türlü düşünce ve hesabın önünde ve üstündedir.
Türkiye’nin milli birliğinin temel harcı ve sigortası olan Milliyetçi Hareket Türkiye’nin etnik köken, dil, din ve mezhep temelinde ayrıştırılmasına, çatıştırılmasına ve bölünmesine sonuna kadar direnecektir.
Bu uğurda ödenecek bedel her ne ise, bunu da büyük bir gönül ve vicdan huzuru içinde ödemeye hazırdır.
Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu bu karanlık dönemde herkes aklını başına almalı, ayağını denk atmalıdır.
Türk milleti çaresiz değildir, Türkiye sahipsiz değildir.
Türkiye’nin kuruluşundan 87 yıl sonra bölünmesi ve parçalanmasının tarihi süreçte kaçınılmaz bir sonuç olduğunu düşünenler varsa, onlara söyleyeceğimiz tek söz şudur:
Tarih henüz nihai hükmünü vermemiş, Büyük Türk Milleti ve bu vatanı ve milleti karşılıksız seven Milliyetçi Hareket henüz son sözünü söylememiştir.
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 51)