Eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit, vefatının 6. yıl dönümünde anıldı. Bülent Ecevit’in GATA’da tedavisine başlamadan 1 hafta önce üniversite öğrencileriyle yaptığı söyleşiyi vefatının anısına yayınlıyoruz.
Bülent Ecevit, rahatsızlanıp, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde tedaviye başlamadan bir hafta önce kabul ettiği öğrenciler ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Bu söyleşide Ecevit, 1980 darbesi başta olmak üzere birçok konu ile ilgili görüşlerini dile getiriyor.
“Çok partili rejime geçerken demokrasi ve solculuk ve sosyalizm bir türlü kaldılar. Solculuk adaletli ve halkça bir düzendir. Bunu yakın tarihte dile getirmektir. Türkiye’de ve dünyada genel olarak sol kavramı büyük önem taşımaktadır. Çünkü Türkiye’nin sosyal açıdan önemli bir eksiği şudur. Atatürk ve İsmet İnönü, sosyal adalet ve kalkınmak için mücadele etmişlerdir. Ama bunu tamamı ile bütün halka kabul ettirememişlerdir. Bunun da nedeni Türkiye Cumhuriyet döneminde adımlar atarken kendi yapısal özellikleri konusunda büyük sıkıntılar çekiyordu. Çünkü Türkiye Kurtuluş savasının gerçekleşmesine işlev haline gelmesine en çok toprak ağaları ve sosyal adalete önem vermeyen kişiler sebep olmuştur. Bunlar hala Türkiye’de önemli yer tutuyor.”
Ben başbakan olduktan sonra demokratik sol yönünde adımlar atarken çok ağır güçlüklerle karşılaştık. Kendi partimiz içerisinde daha başka başka partiler çıkmadan önce toplumun ihtiyaç duyduğu atılımları yapmak istedik. Toplumun bazı kesimlerinden gelen ciddi engellemeler nedeni ile bunu yapamadık.
Buna ilginç bir örnek vereyim. Bu kesim yani aslında birçok engellemelerle yapılması gerekenleri onaylamıyorlardı. Mesela toprak reformu yapılması büyük bir zorunluluktu. Buna Atatürk de, İsmet İnönü de büyük önem veriyordu. Fakat kurtuluş savaşı sırasında bağımsızlığımız için çalışmış olan o bakımdan topluma hizmette bulunmuş olanlar toprak adaletsizliğinin giderilmesine yönelik hiçbir adım atmıyorlardı ve attırmıyorlardı. Atatürk ve İsmet İnönü bütün bu adımlardan itibaren bugün önemli toplantılarda önemli adımlar ve tedbirler almıştır. Atatürk emin adımlarla toprak reformunun yapılmasının suretle isteklerini yaptıramamıştı. Çünkü dediğim bu ağır kesimin feodal ve yarı feodal dediğimiz bu kesimin sosyal adaleti engelliyorlardı. Benim çalışma bakanlığım sırasında özellikle bu konuda büyük sıkıntılar yaşıyordum. Biz toprak reformu adaletinden yana çalışmalarımıza dışarıdan değil, Türkiye içerisinden ciddi anlamda engellemeler geldi. Biz bundan bahsederken, gerekli yasaların yapılmasını isterken, tarımdan köylü kooperatiflerin kurulmasına kadar atabileceğimiz adımların atılmasından gelişmelere karsı çıkılmıştır. Toplu sözleşmeler ve grev çalışmalar ile ilgili adımlar atarken karşımıza toprak ağaları ve feodal yapılanmalar dikildi. Sonuç olarak parti içerisinde CHP içerisinde parti içi mücadele oldu. O kesimi hiç değilse engellemelerini önleyebilmek, hiç değilse bir şekilde halkı rahatlamaya yönelik bir hareket oldu.
İşçi konusuna gelince. Aslında çağdaş düşünceli sanayiciler epey gelişmiştir Türkiye’de. Ama gene de bunu engelleme yönünde çalışmalar devam etmiştir ve devam ediyor. Bunu makul düzeylere indirmeden epey sıkıntılar çektik. Aslında sanayiciler büyük ölçüde başarılara adım attılar ve atmaya da devam ediyorlar.
Türk kesiminde bazı kesimlerin morali bozuldu mu demokrasiden kaçma telaşına giriyorlar. Kendiler bazı gelişmeleri gerçekleştirmek mecburiyetinde oldukları halde özellikle kendilerini aydın olarak tanımlayan bazı çevreler biraz moralleri bozuldu mu askerler gelsin bizi kurtarsın havasına kapılıyorlar. Bu da zaman kazandırtmıyor ve zaman kaybettiriyor. Ama şimdi demokrasiye bağlılık eskisine nazaran değişti. Fakat hala dediğim gibi asker gelsin bizi kurtarsın düşüncesi devam ediyor.
Basın özgürlüğünü yaşatmadan dolayı verdiğim mücadeleden dolayı o dönemlerde beş yıl hapse girdim. Askeri darbeden önce. Zaten Türkiye’de gazeteciliğe fazla gölge verilmemesi için ağır darbeler görüldü. Ama bunlara karşı direnci benim gibi bazı gazeteci işçiler mücadelemizi verdik. Hiçbir halk mücadele vermeden kazanılamaz. Aslında Türk gazetecileri doğruyu yazmayı görev bilmişlerdir. Ama bir takım yanlı medya da var.
İsmet İnönü ile çok kaybımız var
Benim aslında İsmet İnönü ile mücadele edecek ortak bir yanımız yoktu. Ancak bir araya geldiğimizde rahmetli İsmet İnönü askerlerin bazı isteklerine geçici olarak engel olma yolunu tercih etti. Bir tek o konuda İsmet İnönü ile aramızda uygarca bir mücadele oldu. Bunun dışında İsmet İnönü ile çok kaybımız vardır.
80 döneminde çok üzücü moral bozucu olaylar oluyordu. Mesele onlarla mücadele boyutunu toplumda toplum ile mücadele de gücünü Korumak önemliydi. Ben hiçbir zaman bazı sıkıntıların aşılması için güç kullanmasına gerek görmediğini savundum. Nitekim bu darbeler ile pek çok şey kaybedildi. Çok kazanç olmadı. Hep kayıp oldu. Birçok hakların alınması gibi. 12 eylülün arkasından gelen olaylar sırasında büyük haksızlık yapıldı. Millet meclisine 30 yaşını aşmayanlar alınmıyordu. 18 yaşını doldurmadan bir genç milletvekili olamıyordu. Ben bunu gündeme getirdiğimde bunu kimse içine sindiremiyordu. Çünkü o yaşlarda siyasal haklara doğal gözle bakılmıyordu. Bu kadar erken yaşta milletvekili olan kimse ya düşünceleriniaçıklarsa gelişme çok hızlanır. Bilgi daha hızlı edinilir diyor. Gelişime açık olabiliyor. Demek istediğim gençlerin hızlı gelişebilmeleri için yaşların indirilmesi zorunludur. Epey sıkıntı çektik ama epey sorun da çıktık.
Darbe hak edilmiş bir şey değildir. O dönemlerde büyük sıkıntılar vardı ama darbeye gerek duyulmuyordu. Aslında asıl engelleme ve zorluklar kısmen bazı politikacılardan da geliyordu. Bunu da inkar etmemek gerekir.
“Süleyman Demirel ‘sizinle ancak savaş halinde işbirliği yapabiliriz’ dedi”
Sayın Demirel bizimle işbirliği yapmak istemezdi. Bir gün sayın Çağlayan geldi. Meclis başkanlığı boşalmıştı. Yenisi seçilmemişti. Çankaya’da Cumhurbaşkanı vekili olarak görev aldı. Bir gün sayın Çağlayan ve ben Süleyman Demirel tarafından davet edildik. Biz darbeye gerek yok dedik. Bunu kendi içerimizde halledebilirdik dedik. Sayın Demirel, “Sizinle ancak bir savaş halinde işbirliği yapabiliriz” dedi. Tabi bu zihniyet bakımından kötü. Yani demokrasiye bir şey getirmemesi engelliydi. Fakat aşılamayacak durumlar değildi. Halk demokrasiyle özdeşleşmişti. Darbeye ihtiyaç yoktu. Sosyal ve siyasal bilinç gelişmiştir. Osmanlı döneminden bu yana siyaset demokrasi adına önemli adımlar atılmıştı. Bunlara gerek yoktu. Bütün önde gelen gelişmiş Avrupa ülkeleri zalimce bir baskı rejimi uygulama yaptıkları halde Türkiye bunun dışında kalmıştır. Türkiye 80 darbesi yapıldığı zaman demokrasi anlamında gelişmiş bir ülke olarak biliniyor.
Türkiye’deki demokrasi kesintilerinin gerçek nedenlerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Birde demokrasi isteyen ana demokrasi sistemini istemeyen kesimler vardır. Onlar da sorumluluk taşıyor. Ama şunu da unutmamak lazım dediğim gibi en gelişmiş denilen ülkelerin başında baskı altında yaşarken Türkiye’nin demokrasi adına adım atması çok önemlidir. Özellikle yabancılarla görüşürken şu gerçeği de hatırlatmak gerekir. Bahsettiğim komutanlar batı Avrupa da ki anti demokratik rejimi savunan ülkeler. Onların yanlış hatırlamıyorsam hiçbirinde sivil demokrasi yoktu. Tam tersine o ülkelerin hepsinde dikta rejimi ilan edilmiştir. Ama tam tersine Türkiye demokrasi ile taşınmıştır.
1 Mayıs katliamı dış güçlerin oyunu
1 mayıs katliamında dış güçler vardı. 30 küsür vatandaş kaybettik. Tabi eminim ki dış etkilerin büyük rolü vardı. Bu gözler önünde insanların öldürülmesi bağışlanabilecek bir şey değildi. Tabi şunu belirtmekte fayda var. BU tür olaylar anlamsız da olsa gereksiz de olsa bunlar tahrik edenler daima olacak ve bulunuyor. Evet. Tabi sorunlar bitmedi henüz. Bu şekilde olaylar olabilir. Demokrasiyi korumak için gerkeli özverilere sahip çıkın. Bazı kesimler tepkilerle bazı engellemelerle devam ediyorlar edecekler. Atatürkün ve arkadaşlarını getirdiği devir engellenir.
Abdi İpekçi öldürülürken çok üzüldüm. İçtenlikle saygı duyduğum ve sevdiğim bir gazeteciydi. Gazeteciliği bilen kimliği ile bilinen bir gazeteciydi. Evinin önünde öldürülmesi benm için unutulmaz bir acıydı. Şimdi 12 eylül öncesinde demokratik basın özgürlüğü bihayli gelişmişti. Fakat şimdi hiçbir gazetede bu özgürlük kalmadı. Ondan hemen öncesinde geniş bir özgürlük varken ve bu özgürlüğün bulunduğu sırada önemli gazetecilerden abdi ipekçi öldürülürken bu tamamen bitti.