Tarihi sokaklarda baharat kokularının hakim olduğu ve onlarca baharat çeşidinin yetiştirildiği ada Zanzibar keşfedilmeyi bekliyor.
Tanzanya’nın yarı özerk parçası Zanzibar, baharat bahçeleri, safari turları, kendine özgü kültürü ve her yıl milyonlarca turist çeken doğal güzelliklerinin yanı sıra Afrika, Avrupa, Hint ve Arap medeniyetlerinin izlerini taşıyan mimari yapılarıyla dikkati çekiyor. Portekizli denizci Vasco da Gama tarafından 15. yüzyılda keşfedilen ve sonrasında Portekiz İmparatorluğu, Umman Sultanlığı ve Britanya İmparatorluğu’nun egemen olduğu Zanzibar, 1963’te bağımsızlığını ilan etti.
Zanzibar ‘ın Başkenti Stone Town UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde
Hint Okyanusu’nun turkuaz sularında yer alan, etrafı mercan kayalıkları ve kumsallarla çevrili Zanzibar adası, dünyanın en egzotik turizm merkezlerinden biri olarak gösteriliyor.
Zanzibar ‘ın başkenti Stone Town (Taş Şehir) UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor. Pek çok film ve romana konu olan başkentte, 50’nin üzerinde cami ve medrese bulunurken, Hindu tapınakları ve kiliseler de göze çarpıyor.
Baharat kokularının hakim olduğu ada Zanzibar
Rivayete göre adını Farsça “siyahların sahili” anlamına gelen Zangibar’dan alan ada, gıda ve ilaç sektörünün vazgeçilmezi olan baharat bahçeleriyle ön plana çıkıyor.
Tarihi sokaklarda baharat kokularının hakim olduğu ve onlarca baharat çeşidinin yetiştirildiği ada, günümüzde olmasa da eskinin en büyük baharat üretim merkezlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Yüzyıllardır dünyanın ağzını tatlandıran baharatların yetiştirildiği, diğer adıyla “baharat adası” Zanzibar, bu ünü kazandığı günleri özlüyor.
Zanzibar Köle adası kaplumbağa adası olmuş
Zanzibar ‘ın hemen karşısında bulunan Kaplumbağa Adası’nda 19. yüzyıldan kalma “köle pazarı” ve “köle hapishanesi” bulunuyor. İnsanların alınıp satıldığı, günümüzde ise müze ya da otel olarak kullanılan binaların duvarları adeta tarihte yaşanan acıların izlerini taşıyor. Bu sebeple ada tarih meraklıları ve turistlerin akınına uğruyor.
Dönemin “köle adası” şimdiki adını içindeki devasa kaplumbağalardan almış durumda. Açlığa dayanıklı, 250 kiloya varan ağırlıklarıyla asırlara şahitlik eden vejetaryen kaplumbağaları belli bir ücret karşılığında görmek, beslemek ve onlarla fotoğraf çektirmek mümkün. Yapıları gereği ağır hareket eden kaplumbağalar çoğunlukla ikram edilen muz kabuklarını tüketiyor.