Alevi Fıkrası; Alevi – Bektaşi inancının, artık birçok yönüyle, daha çok, tüm Türkiye toplumuna malolmuş, inci tanesi, eşsiz Bektaşi fıkralarını, sanırım övmeme dahi, gerek yoktur.
Zira, kıvrık zeka ürünü, bu eşsiz Baba erenler fıkraları, yukarıda da belirttiğim üzere, anlatıla – yaşana, artık tüm ülkemiz insanlarının, vazgeçilmez eşsiz miras tanecikleri içindeki önemli yerini, hakkıyla alagelmiştir.
İnsan iradesini, çok uç tabulardan arındırıp, bir nebze sorgulayıcı ve çok önemli ayrıntıları irdeleme hürriyettine, taşıma gayretini de, vazife edinmiş bu fıkralar, birçok açıdan birer öğüt nitelindedir, aynı zamanda.
İşte diğer tüm kıymetli değerlerimiz gibi, bu eşsiz hazinelerimizde, anlatılmaya anlatımaya yada okunmaya okunmaya,zaman içinde, git gide unutulmaya yada eriyip kaybolmaya doğru, yol almaktadır.
Onun içindir ara ara bu fıkraların özellikle unutulmaya yüz tutanlarını köşemde sunmaya çalışmaktayım.
Bu konuda ve bu gibi önemli değerlerimizin, zaman içindekaybolmaması adına, bu işlere emek katan, tüm dostlara, içten bir teşekkürü, borç bilirim.
Ayrıca bu tarz konularda tüm okuyucularımız vb. Tarafından bize sağlanabilecek hertürlü yardımada açık olduğumuzu belirtmeyide kendime bir görev adederim.
Şimdi sizleri, bu fıkralardan önemli bir bir kesitle, başbaşa bırakıyorum, umarım beğenilir.
Bir Bektaşi, nereye gitse fasulye yedirirlermiş. Bundan bıkan adamcağız bir lokantaya giderek :
- Fasulyadaen başka yemek var mı demiş.
Börülce var beyim, demişler .
O börülcenin ne olduğunu bilmediğinden pek sevinmiş ve hemen bir tabak istemiş. Yemek gelince, şöyle bir bakmış ve :
- Tüüü, ismini değiştirdin ama yine karşıma çıktın, demiş…
Bektaşiyi oruç yedi diye yakalamışlar.
- Utanmıyormusun yemek yemeye diye, azarlamışlar.
Bektaşi adamlara dönmüş ;
- Yahu!.. On bir ay aç gezdim, kimse halin nedir demedi. Bu gün karnımı doyurmak istedim, yakaladınız. Bu hal, Hakka uygunmudur?…
Bektaşiye sormuşlar :
- Rakı helal mıdır, haram mıdır?
Ağza göre değişir, demiş…
Dersim isyanı sonrasında, yaşlılar kahvede toplanmış, aralarında konuşuyor. İçlerinden biri, tatsız haberi veriyor:
- Devlet, Dersim’in yaşlılarını toplayıp, sabun yapacakmış.
Gözler, içlerinde görmüş geçirmiş, ak sakallı Hassoya çevrilir. Tütününden bir nefes çeken Hasso, kıs kıs güler. Ardından merakla, beklenen görüşünü açıklar:
- Yaparlarsa yapsınlar bravo, bende köpürmem ya!..
Bir Bektaşi, Yahudi’nin önüne çıkarak:
- Bre çıfıt, İsa peygambere yapmadığınız eziyet kalmamış. Seni şimdi geberteceğim.
Aman ağam. O senin söylediğin, binlerce sene evveline aittir. Benim bunda kabahatim ne?
Ya öyle mi? Ben bu sabah haber almıştım da! diyerek, yahudi’yi bırakır…
Bektaşinin biri, softa birisine misafir olur. Adamın ısrarı ile mescide namaza gider. Mecliste, alel acele namazını bitirip, selam verince, softa, dervişin omuzuna dokunarak:
- Erkansız namaz olmaz, yeniden kıl, der.
Derviş, tekrar ağır ağır yatıp kalkarak, iki rekat namaz kılar. Bitince, softa sorar:
- Şimdi kıldığın namaz mı hayırlıdır, yoksa evvelkimi?
Bektaşi, şu cevabı verir:
- Evvelki daha hayırlıdır. Çünkü Allah Rızası içindi…
- Mahmut, bir gün apansız, İstanbulda ki, Bektaşi tekkelerinden birini bastı. Padişahın gelmekte olduğunu, tekkenin penceresinden gören Bektaşilerden her biri bir yana kaçtı. İçeride kaçmayan ihtiyar bir Bektaşi kalmıştı.
Mahmut, kızgınca sordu:
- Canlar nerede?
İhtiyar Bektaşi şu cevabı verdi:
- Sultanımızı görünce ortalıkta can mı kalır?…
Sinan Adıgüzel