Arjantin’in tangosu, 10 numarası ve faşizmi
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan’ın bu haftaki “Arjantin’in tangosu, 10 numarası ve faşizmi” başlıklı yazısı;
Arjantin’i tanımak için değil ama anlayabilmek için, temel üç öğe üzerinde hareket etmek sanırım çok doğru olacak.
Tango bir karmaşa içindeki ifadenin dansa bürünmesidir.
Tangonun tarihçesine baktığımızda 19. yüzyılda Arjantin’de ortaya çıktığı belirtilir. Önceleri siyahların tarlalarda tepki üzerine yaptıkları dans olarak belirtilen tango, sonrasında Buenos Aires’in arka sokaklarında, hatta genelevlerde yapılan bir dans türü olarak bildirilir. Kökeninde hırçınlık, asilik, küstahlık, kalp kırıklıkları ve yaşamı kontrol eden tüm duyguların parçalanması sonucu ortaya çıkan, duygusal tepkiyi ortaya koyan bir arabesk müziğin koreografisidir. Kadın ile erkeğin istek ve arzularını bütünleştirerek, erkeğin kadın için aşkı ve kimliğini ifade etmenin etkileme alanı olarak görülür tango.
Bir tepkinin sanata bürünmesinin şeklidir tango.
Arjantin’i anacağımız en acı yönüyse cuntalar dönemidir.
1976 ile 1983 yılları arasında devam eden cuntalar süresi 30 binden fazla insanın öldürüldüğü bir dönemdir. Bunların içinde 13 bin kişi kayıp edilmiştir.
Diğer acı tarafı, hapishanede tecavüz sonucu hamile kalan kadınların çocuklarının ellerinden alınarak ordu içindeki ailelere verilmesidir. Bu annelerin çoğu daha sonra öldürülmüşlerdir.
Gencecik insanlara, tüm muhalif insanlara sedatif enjekte ederek Güney Atlantik sularına uçaklardan atmışlardır.
Ve 1978 yılında Arjantin’de Dünya Kupası düzenlendi. Cuntayı desteklemek ve bu yapılan tüm pislikleri temize çıkarmak için, cuntanın ülkedeki milliyetçi söylemleri ayaklandırıp başarı üzerine toplumsal muhalefeti bastırmak için organizasyon yapıldı.
Bu tezgâhı ilk bozanlar Johan Cruyff ve Paul Breitner’di. Askeri yönetimin kendi takımını şampiyon yapmak için her yolu deneyeceğini bilen bu ikili, demokratik tepkilerini ortaya koyarak ve protesto ederek bu işe alet olmamışlardır.
Ve nitekim öyle oldu Arjantin her engeli aşarak şampiyon oldu. Peru maçındaki şike bunun en güzel göstergesiydi.
Arjantin’in genlerinde devrimci bir gelenek vardır.
Plaza del Mayo anneleri, çocuklarının hesabını sormak için verdikleri mücadele sonucunda cunta üyelerini mahkûm ettirmeyi başarmışlardı. Belki çocuklarını bir daha asla göremeyeceklerdi. Ama onların mücadelesine ve evlat sahibi olmanın değerinin evlatlarını yok etmekle yok olmayacağını ortaya koymaları bakımından onurlu bir mücadele ile başarıya ulaşmışlardır.
Onların karşısında saygı ile eğiliyorum.
1986’da tüm dünyanın saygı duyduğu bir şampiyonluk kazandı Arjantin. 1978 yılındaki tezgâha inat, verdikleri mücadele ve ortaya koydukları futbol ile inanılmaz bir saygının temsilcileri oldular. Ülke tarihinde kara bir dönemi ve onun sonucunda elde ettikleri şaibeli bir şampiyonluk neticesinde ortaya çıkan kara bir lekeyi temizlediler.
Tabii ki bunun en belirgin temsilcisi 10 numaranın Arjantin takımında karşılığının olmasıydı.
Maradona…
Tango, faşizm ve 10 numara. Arjantin için yan yana koyacağımız bu üç kelime, bir ülkenin var oluş sürecinin karşılığına denk gelecek tüm argümanlara sahip içeriği kapsamaktadır.
Cuntanın kendi pisliğini temizlemek için çıkardığı Falkland Savaşı neticesinde 650 Arjantin askerinin bir hiç uğruna ölmesi karşılığı olarak oynanan maçta; Maradona elindeki (!) ve ayaklarındaki en büyük savaş aygıtını kullanarak İngilizlere karşı sahada büyük bir başarı kazanmıştı. Bir intikam değil ama bir onur, bir prestij ve saygınlığın geri kazanılması bakımından anlamı büyük bir maçtı.
10 numaranın bir misyonu vardır Arjantin’de.
Ülkenin futbol kurgusu her zaman bir 10 numara beklentisi üzerinde şekillenir. Godot’yu beklemeye yakın gibi bir şey. Ama yirmi senede bir geliyor.
İşte bu misyon şimdi Messi’de…
Arjantin’de 10 numara hiçbir zaman, her mevkisi tam donanımlı kadro içinde oynama fırsatı bulamaz. Üstündeki sorumluluk, bir takımın oyuncusu olmaktan çok bir takımın tamamı olmak üzerine şekillenir. Oynayacaksın, oynatacaksın, atacaksın, attıracaksın…
Tamamı bir takımdan fazlasıdır.
Messi, Maradona gibi Arjantin içerisinde büyüyen ve toplumsal tüm etkilerin içindeki çelişkileri yaşayan biri olmaması, onun bir takım sorumluluk hissiyatının içerik olarak karşılığını verememesine neden olmaktadır.
Arjantin’deki yaşamın içindeki çözümsüzlükler, onun suçu olmamakla beraber onun İspanya’ya gelmesine neden olmuştur. Kültürel kodları Arjantin kökenli olmakla beraber İspanya baskısı altında kimlik bulmuştur.
Bunlar bir analiz olmakla beraber Arjantin’in bir 10 numaraya ihtiyacı var.
Kupayı kazanma kaderi böyle şekillenmiştir.
Müslüm Gülhan / NationalTurk