Akif Beki cemaati kızdıracak! “Eleştirel akıldan mahrumdurlar, ne söylenirse tekrarlarlar”. Radikal gazetesi yazarı ve Başbakan Erdoğan’ın eski danışmanı Akif Beki cemaatler hakkında çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
Akif Beki’nin yazısı;
“Özgür iradesinin, söz ve eylemlerinin sahibi olan birey yok da edilgen bir tebaa varsa…
Hayır, bir cemaat ferdi kati surette birey olarak mütalaa edilemez. Evet, belki bir ‘insan teki’dir ama asla ve kata kendi başına hareket eden, kendi kararlarını alabilen, kendi aklıyla düşünebilen biri gibi görülemez. Bireysel davranmaz çünkü, bir tercihten diğerine cemaat halinde intikal eder. Eleştirel akıldan mahrumdur. Ne söylenirse onu tekrarlar, ne verilirse onu hatmeder. Ne dediğini bilmesi gerekmez. Ama ezberi kuvvetlidir gerçekten. Kişiliği bastırılmışsa fesatlığa, fıtratı bozulmuşsa da fitneye aşırı meyyal olur ayrıca.
Cemaatçi örgütlenmenin kökenleri üzerine harika bir analiz okudum. Muhafazakârlıktan kaynaklanmıyormuş, dinle de alakası yokmuş. Biat kültürünü dindar ve muhafazakâr çevrelere mahsus gören algı baştan aşağı yanlış. İkna oldum, çünkü öyle olsa dinle problemli, muhafazakârlaşmaya da karşı hareketlerde cemaatçi örgütlenmenin çok katı örneklerine rastlanmazdı. Siyasal toplumda biat kültürünü enine boyuna irdeleyen bu enfes makaleyi size de hararetle tavsiye ederim.
Pazar günkü Sabah’ta Şükrü Hanioğlu imzasıyla çıktı. Muhakkak bulup okumalısınız. Şükrü hoca meselenin künhüne varmış, sizi de aydınlatacaktır. Yazısının başlığı ‘’Sorgulamadan itaat ve liderlik kutsaması muhafazakârlığa mı özgü?’’ şeklinde. Hemen girişinde, ‘’Toplumda görülen itaat kutsaması ve kurum içi demokrasi eksikliğini muhafazakâr bir davranış biçimi olarak tanımlamanın’’ yanlışlığına işaret ediyor. Sonrasında da siyasi otoriterlik, cemaatçi örgütlenme, liderlik oligarşisi ve tektipçi anlayışın ‘biat geleneği’ne dayandırılmasına güçlü argümanlarla itiraz ediyor yazı. Getirdiği delillerden biri şu: ‘’Biatın (geçmişte) İslam dünyasındaki despotik idareler ve ‘hikmet-i hükümet’ temelli siyasetleri meşrulaştırmak için kullanıldığı doğrudur. Buna karşılık İslam dünyasındaki (modern) anayasalcılık hareketi, biattan toplumsal sözleşme yaratma, idarecinin yetkilerini sınırlandırma aracı olarak yararlanmaya çalışmıştır…’’ Osmanlı’da Namık Kemal’in başını çektiği hareket ile günümüzde Arap ve İranlı kimi entelektüellerin geliştirdiği ‘demokratik sözleşme’ esaslı toplum kuramını da emsal gösteriyor Hoca. Şükrü Hanioğlu’nun tezi sağlam. ‘Biat’ın peygamber zamanındaki ilk çıkışına ‘demokratik bir kurum’ gözüyle bakıyor ve haklı. Çünkü orijinal biat, siyasi otorite ile birey arasında karşılıklı hakları taahhüt eden bir ‘akit’ ilişkisi kurmayı amaçlıyor.
Hülasası; cemaatçilik, örgüt taassubu ve lider kültü gibi otoriteryan yaklaşımlar ne muhafazakârlık ne din ne de biat kültüründen ileri geliyor. Sebep biat değil, sebep cemaatçi örgütlenme modeli değil, sebep siyasi muhafazakârlık yahut dindarlaşma biçimi de değil. E peki nedir öyleyse sebep? Siyaset ve cemaat örgütlenmelerinin otoriter eğilimler taşıyabildiğini inkar etmiyor Hoca. İtaati şiddetle eleştiren bir sorgulama kültürünün varolduğu anlamını da çıkarmıyor ulaştığı sonuçtan. Ya ne diyor? Otoriterlik ve itaat kutsallaştırmasının toplumda muhafazakârlığa indirgenemeyecek derecede kök saldığını söylüyor:
‘’Bu kök salmanın temel nedeni ise ‘biat kültürü’ değil, ‘birey’in ortaya çıkmasına izin veren örgütlenmeler yaratılamamış olmasıdır. Cemaatçi örgütlenme, zannedildiği gibi muhafazakârlığa ve dindarlığa has bir yapılanma biçimi değildir…Kendisini ‘Türk Solu’ olarak tanımlayan yapının da ‘cemaat’ karakteri taşıdığı görülür. Benzer şekilde Kemalist örgütlenmeler de gerçekte hacimli cemaatlerdir.’’ Cemaatler içe kapanmacı, dayanışmacı ve otoriter örgütlenmelerdir. Hoca’nın tabiriyle “Her üyeye yukarıdan aşağıya görev verilen ve ‘itaati kutsayan topluluklar’’dır cemaatler. Bireyselleşmeyi cendereye alan örgüt kültü, toplumsal genlerimize kadar işlemiş. Dinden ve biat geleneğinden bağımsız bir olgu bu. Dinle ve muhafazakârlıkla izah edilemeyen bir olgu. Hepimiz doğuştan bir nebze cemaatçiyiz yani, hepimizin genlerine az çok bulaşmış. Özgür iradesinin, söz ve eylemlerinin sahibi olan birey yok da edilgen bir tebaa varsa…Tabi olmuş fertlerden, bir tebaa topluluğunun üyelerinden bireysel davranmaları beklenebilir mi?”