Adalet Yürüyüşü 1 milyon 600 bin kişilik mitingle taçlandı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü Maltepe’de düzenlenen mitingle sonlandırıldı. CHP’ye göre mitinge 1 milyon 600 bin yurttaş katıldı.
Kılıçdaroğlu’nun Adalet Mitingindeki konuşması ise şöyle oldu:
Sevgili yol arkadaşlarım, sevgili adalet arayıcıları, bizleri televizyon başında izleyen yurttaşlarım, Maltepe’den herkese gönül dolusu selamlar… 15 Haziran’da Güvenpark’ta başlattığımız yürüyüşü Maltepe’de bitirdik. Ama kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin, bu yürüyüş bizim ilk adımımızdır. Herkes şunu çok iyi bilsin 9 Temmuz yeni bir adım, yeni bir doğuştur.
Ankara’da bir grup yoldaşımızla. ilk yürüyüşe başladığımızda 21 km yürüdük. Yol boyunca bizi yüreklendiren Ankara, Kahramankazan, Kızılcahamam, Gerede, Bolu, Kaynaşlı, Düzce, Hendek, Adapazarı, İzmit, Derince, Körfez, Tavşancıl, Gebze ve İstanbul’a yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu ülkeye demokrasiyi mutlaka getireceğiz. Kemal Kılıçdaroğlu herkese saygılıdır. Protesto eden yurttaşlarıma da saygılarımı gönderiyorum. Bu ülkeye birinci sınıf demokrasiyi mutlaka getireceğiz.
Dünyanın en barışçıl eylemini, yürüyüşünü yaptık. Hiçbir yurttaşımızın burnu dahi kanamadı. O nedenle güvenliğimizi sağlayan, benimle beraber yürüyen adalete susamış 80 milyona saygılarımı sunuyorum.
Yürüyüşümüze destek veren pek çok kesim oldu. Destek açıklaması yapan siyasi partiler ve milletvekillerine, sendikalara, sanatçılara, muhtarlara, engellilere, gazi ve şehit ailelerine, Ergenekon, Balyoz ve KHK mağdurlarına, kadınlara, STK’lara, barolara, çiftçilere, mağdur ailelere yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.
Neden yürüdük?
Olmayan adalet için, mazlumların hakkı için, hapisteki milletvekilleri, tutuklu gazeteciler için yürüdük. Üniversiteden atılan hocalar için yürüdük, KHK’larla üniversite hocalarının işine son verilmesi tam bir demokrasi ayıbıdır. Bunu geçmişte paşalar, Hitler yapıyordu. O hocalara Gazi Mustafa Kemal Atatürk sahip çıkmıştı. Haksız yere atılan memurlar için yürüdük, çocuk işçiler için yürüdük, hapisteki askeri öğrenciler için yürüdük, linç edilen askerler için yürüdük, FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük, tek adam rejimine karşı olduğumuz için yürüdük, IŞİD, PKK terör örgütlerine karşı yürüdük, devlette liyakat sistemi kalmadığı için yürüdük, çalınan sınav soruları için yürüdük, şiddet mağduru kadınlar için yürüdük, Mavi Marmara şehitleri için yürüdük, KHK ile görevlerinden atılan hak arayan, hak aradıkları için hapse atılan, açlık grevindeki Nuriye ve Semih için yürüdük, FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıksın diye yürüdük, 249 şehidimiz için yürüdük. Bu ülkede adalet için yürüdük.
Farklılıklarımızla birlikte yaşamak için, huzurla yaşamak için, Türkiye’nin saygın bir konumu olsun diye adalet. Zulüm ile abad olunmaz, zulüm ediyorlar. Fakir fukaraya zulüm ediyorlar. Çiftçiye zulüm ediyorlar. Zulme karşı durmak bizim namus borcumuzdur.
Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez. Bu meydan ve bu meydanın dışında adalete susamış sizlere saygılarımı sunuyorum.
Önce adalet, hak, hukuk, adalet diyoruz. Siyaset ahlak temelli yapılmak zorundadır. Siyaset malı götürme alanı değildir. Siyaset ülke için yapılır. Siyaset ülkeyi birleştirmektir. O nedenle her yerde söylüyorum, bir daha söyleyeceğim; Hiç kimsenin etnik kimliğine, inancına göre siyaset yapmayacağız. Yapanlar vatan hainleridir. Herkesin kimliğine saygı duyuyorum. Başörtü kadınlarımız için diyorlar ki; efendim iktidar değişirse sizin yaşam tarzınızla uğraşacaklar. Bunu söyleyenlere itibar etmeyiniz. Biz herkesin kimliğine sonuna kadar saygılıyız.
Adalet sokakta aranmaz diyorlar. Bir ülkede adaletsizlik varsa, o ülkenin mahkemeleri bağımsız değilse, TBMM’nin yetkileri gasp edilmişse, halkın gözü, kulağı ve sesi olan basın susturulmuşsa o zaman adalet arayışımızın tek yeri sokaktır. Kimse bundan endişe etmesin. Adalet, adalet, adalet…
Darbeyi önlemek için sokak güzel, adaleti getirmek için kötü. Darbeyi de önleyeceğiz, adaleti de getireceğiz.
İki tane 15 Temmuz var; biri halkın diğeri sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’da halk sokağa indi, darbeyi önledi. Bu 15 Temmuz bizim onurumuz, gururumuzdur. Bir de sarayın 15 Temmuz’u var, darbe girişiminden yararlanıp, KHK’lar çıkaran sarayın 15 Temmuz’u var. Biz buna sonuna kadar direneceğiz.
Hakim gözünü saraya dikmiş, bakıyor
Bir kişinin suçlu olup olmadığına siyasi, bakan, milletvekili esnaf karar vermez. Bir kişinin suçlu olup olmadığına ancak hakim karar verebilir. Beyefendi şimdi kişiye ceza kesiyor. Ne olursan ol, kim olursan ol adaleti bu ülkeye getireceğiz. 1971 ve 1980 darbelerinden sonra sıkı yönetim mahkemeleri kurulmuştu. Ama savcı, hakim karar verirken; savcı delil topluyor hakim de en azından o delillere bakarak karar veriyordu. Şimdi 20 Temmuz sivil darbesinden sonra dosyada delil varmış, yokmuş önemli değil. Hakim gözünü dikmiş saraya, oradan gelen talimata göre karar veriyor.
Yaşadığımız dönem bir dikta dönemidir. Hitler’in bir adalet müşaviri vardı. Şöyle söylüyor hakimlere; karar vermeden önce kendinize şunu sorun, benim yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi. Aynı oyun bugün Türkiye’de oynanıyor. Hakim aldığı talimatla karar veriyor. Oysa hakimlik kutsal bir görevdir, hakim kimsenin önünde diz çökmez, ayağa kalkmaz, cübbesini iliklemez. Şimdi ben buradan bütün yargıçlara sesleniyorum; adaletin hakkını korumak benim kadar sizin de görevinizdir. Saraydan talimat varsa elinizin tersiyle itin.
Anayasa Mahkemesi’nin başkanına ve üyelerine de sesleniyorum; korkmayın, onurlu ve dik durun. Daha önce karar verdiniz; milletvekilleri yargılanabilir ama tutuklanamaz demiştiniz. Bu sözünüzün arkasında durun. AYM üyeleri; sizin dik durmanız, sizin onurlu durmanız, sizin adaleti korumanız, sizin Türkiye’nin onurunu korumanız size güç katar. Birilerinin oyununa gelmeyin, saray ne yaparsa yapsın, yarın çocuklarınızın yüzüne bakacaksınız, arkadaşlarınızın yüzüne bakacaksınız. Saraydan talimat geldi, biz o yüzden karar verdik diyorsanız lütfen o koltukları boşaltın.
450 km büyük bir keyifle, inançla, kararlılıkla yürüdüm, 80 milyon için yürüdüm. Hiçbir ayrım yapmadım, herkesi kucakladım.
Korku gömleğini çöpe attık. Yalnız olmadığımızı gördük. Adaletli bir Türkiye kuracağımızı gördük ve bunu bütün dünyaya seslendirdik. Umudumuzu yeniden yeşerttirdik. Hepimiz umutluyuz. Biliyorsunuz umut bulaşıcıdır. Maltepe meydanı umutluysa Maltepe’nin tamamı umutludur. Herkes umut tohumlarını yeniden eksin. Aşımızı, ekmeğimizi paylaşmayı öğrendik. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamayı özledik. Türkiye tarihinin en önemli sayfalarından birini yazdık.
Yürüyüş yaptık ne istiyoruz?
Bir; OHAL kalksın.
İki; Adliyeye, kışlaya, camiye siyaset girmesin. Yargı tarafsız kılınsın.
Üç; Özgür medya istiyoruz.
Dört; Üniverrsiteleri susturulmuş değil, konuşan bir Türkiye istiyoruz.
Milletin seçtiği vekillerin TBMM’de görev yapmasını istiyoruz.
FETÖ ile mücadelenin gerçekten yapılamasını ve darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını istiyoruz.
Tek adam rehjimine hayır diyoruz.
Gerçekten de kadın-erkek eşitliği istiyoruz.
Gençlere saygı istiyoruz, gençleri önemsemeliyiz.
Tüm anti demokratik uygulamaların sona erdirilmesini istiyoruz.
450 kilometreyi yürürken ormanları fark ettim, yağmuru gördüm. Cennet gibi ülkeyi cehenneme çevirmeye kimin hakkı var. Bu ülkeyi cennet gibi yapmak bizim görevimiz değil mi? Niye yapmayalım?
Biz, 15 Haziran’dan bu yana yürüyen on binler, bugün İstanbul Maltepe’de bir araya gelen yüzbinler, milyonlar olarak tüm Türkiye’ye ve dünyaya sesleniyoruz.
Biz, sadece ve sadece adalet istiyoruz. Sadece burada bir araya gelenler için değil, sadece bizleri destekleyenler için değil, herkes için adalet istiyoruz.
Biz, 25 gündür, on binlerce ağızdan hep birlikte haykırdığımız ‘Hak, Hukuk, Adalet’ talebimizin çok geç olmadan karşılanmasını istiyoruz.
Biz, siyasete ve toplumsal yaşama Adalet Yürüyüşümüzün gösterdiği barışçıllığın hakim olmasını istiyoruz.
Adalet bir haktır. Adalet hakkımızdır. Biz hakkımızı istiyoruz.
Adalet mülkün temelidir. Günümüz Türkiye’sinde mülkün temeli ne yazık ki sallanmaktadır. Gün, temelinde adalet olan yeni bir toplumsal sözleşme yapma günüdür.
İşte bu anlayışla bir araya gelen milyonlar olarak Türkiye’nin özellikle son bir yılda içine sokulduğu duruma dair tespitlerimiz ve en acil şekilde yerine getirilmesi gerekenlere ilişkin çağrımız şudur:
1. 15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha açık ve kesin bir dille lanetliyoruz. 15 Temmuz gecesi TBMM’nin kararlı, onurlu duruşu ve halkımızın sokağa çıkarak FETÖ darbe girişimine karşı direnmesi ülkemizin anayasal ve demokratik kazanımı olmuştur. Biz buna sokağın/halkın 15 Temmuzu diyoruz. Ancak bu darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2301 gazimiz için Fetullah Gülen Terör Örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
2. İktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek, 20 Temmuz darbesi yapılmıştır. 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmiş ve TBMM’nin yetkileri gasp edilmiştir. Biz buna Sarayın 15 Temmuzu diyoruz. Bir sivil darbeye dönüşen OHAL uygulamaları yasama, yargı ve yürütme gücünü tek kişide toplamıştır. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni evrensel ilkelere uygun olarak yeniden tesis edilmelidir.
3. Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Dolayısıyla demokrasinin, can ve mal güvenliğinin vazgeçilmez kuralı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. “Kolektif suç” gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
4. Bugün, OHAL uygulamalarıyla mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır. OHAL mağdurları adeta “sivil ölüme” terkedilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir.
5. 20 Temmuz sivil darbesinden sonra, 15 Temmuz darbe girişimiyle veya onun arkasındaki örgütle hiçbir ilişkisi bulunmayan, ama sırf Hükümete muhalif görüldüğü için bütün haklarından yoksun kılınan akademisyenler ve diğer kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınarak, tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
6. 150’nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı, medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
7. OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılamadığı bir ortamda ve üstelik “devletin bütün imkânları seferber edilerek” gerçekleştirilen Anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine, bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir Anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu’nun yasadışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir “mühürsüz seçimdir.” Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
8. Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
9. Sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanında uygulanmalıdır.
10. Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısırdöngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil uluslararası ilişkilere de hâkim olmalıdır. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir.
Hukuka ve Anayasaya saygı, adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda, kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise, insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur.
Bu “Adalet Çağrısı”; adaletin, insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır.
Bu mücadele bizim mücadelemiz. Ve biz Türkiye’yiz. Adalet isteyen, barış isteyen, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik isteyen Türkiye’yiz. Biz dünyadan kopmak değil, dünya ile barış içinde kardeşçe yaşamak isteyen Türkiye’yiz. Biz kavga değil huzur isteyen Türkiye’yiz. Biz halkız. Bu yol bizim yolumuz, bu meydanlar bizim meydanımız. Bu memleket bizim memleketimiz.
Korku duvarlarını yıkacağız
Bu mücadele adalet mücadelesi… Bu yürüyüş bizim yürüyüşümüz. Bu çağrıdaki tüm taleplerimiz karşılanıncaya kadar durmayacağız. Bu yürüyüş artık başladı. Korku duvarlarını yıkacağız. Adalet yürüyüşümüzün bu son günü yeni bir başlangıçtır… Yeni bir ilk adımdır.
Bu bağlamda Yasama/yürütme ve yargı erklerini kullanan bütün yetkililere bu uyarılarımızı iletirken, siyasal partileri, toplumun farklı kesimlerini, sivil toplum örgütlerini ve bütün yurttaşları, bildirinin hedeflerini sahiplenmeye ve hayata geçirmek için mücadeleye çağırıyoruz.
Şimdi bu çağrıyı Maltepe meydanında onaya sunuyorum. Kabul edenler el kaldırsın. Yeniden doğuyoruz, ülke için doğuyoruz. Bayrağımız, vatanımız için doğuyoruz. Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeden yürüyeceğiz. Hepinize şükran borçluyum.
Hiç kimse unutmasın, her Firavun’un Musa’sı vardır. Musa buradadır. Çünkü biz adalet istiyoruz. Adaletsizliğe, zulme karşı olacağız. Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır. Şeytan olmayacak bu ülkede. Hepinizi dostça kucaklıyorum.