Son Dakika! Reza Zarrab mahkum kıyafeti giymedi!
Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın yargılandığı davanın görüldüğü duruşmada ikinci gün başladı. “Tanık” olarak mahkemeye katılan Reza Zarrab dünkü oturumun aksine mahkum kıyafeti giymedi. / Son Dakika…
Hakan Atilla’nın yargılandığı davada tanık olan Reza Zarrab mahkemeye getirildi. Davada izleyiciler yerini aldı.
Duruşmayı izleyen ABD’li gazeteci Adam Klasfeld, Zarrab’ın halen FBI gözetiminde olduğunu söylediğini, gerekçe olarak ise hapishanede kendisine yönelik tehditleri gösterdiğini aktardı.
Zarrab ardından, İran’daki bağlantıları konusuna geçti. ABD’li gazeteci Katie Zavadski, Sarraf’ın dün çizdiği şema üzerinden daha fazla açıklama yaptığını aktardı. Zavadski, Sarraf’ın İran’a yönelik yaptırımların Hindistan, Çin, Kore, Japonya ve İtalya tarafından da ihlal edildiğini ima ettiğini söyledi. Sarraf, Zafer Çağlayan’ın özel kalemi Onur Kaya ile aralarında geçen, Çağlayan’ın da bahsedildiği bir telefon görüşmesine ilişkin konuştu.
Sarraf’ın ifadesinden satırbaşları, Zavadski’nin aktarımına göre şöyle:
Zafer Çağlayan ve İranlılar arasında birçok toplantı yapıldı. Bu toplantılara ben de katıldım.
Daha önce söylediğim gibi NICU ve NIOC yetkilileri İran’dan geldiler. Buna karşın İran petrol bakanı bu toplantıya katılmadı. (Savcının ‘Bu toplantılarda Halkbank’tan kim vardı?’ sorusuna cevaben,) Aslan ve aynı zamanda Mehmet Atilla vardı.
(Hindistan’a yapılan ham petrol satışına ilişkin) İranlılar baskı yaptı ve Halkbank’tan uluslararası ödemelerini yapmalarına olanak verilmesini istedi.
(Sarraf ve dönemin Istanbul Trafik Müdürü arasında geçen bir konuşmaya ilişkin) Bir toplantıya geç kalıyordum. Arayıp trafik müdüründen emniyet şeridini kullanmak için izin istedim.
Süleyman Aslan, İran’ın ulusalararası ödemelerine aracılık yapamayacaklarını, ancak mevcut sistemle transferlere devam edebileceklerini söyledi. Mevcut sistem derken beni işaret ediyordu.
Halkbank bu anlaşmayı en tepeden, Süleyman Aslan ile kabul etti. Fakat bir tek şartla Hintliler için Halkbank’ta açılan bu hesap medyada duyulursa anlaşma derhal terk edilecekti.
Para bu bankaya gidecek, oradan sana gelecek, senden de bana gelecek. Hindistan’dan para Halkbank’a, Halkbank’tan Arap Türk Bankası’na gönderiliyor. Buradan da (Sarraf’ın) hesabına aktarılıyor, altına çevriliyor ve ticarette kullanılıyor.
(‘Farklı bankaya transfer yapılmasının önemi neydi?’ sorusuna cevaben,) Araya başka bir banka sokarak, paranın kaynağını gizlemek için.
Para Türk lirası cinsinden olduğu ve EFT olarak gönderileceği anlamına geldiği için Halkbank, “Bizi ilgilendirmez, istediğiniz kişiye parayı göndeririz” diyebiliyordu. Çünkü uluslararası bankacılık düzenlemeleri konusunda bir kaygıları yoktu.
Para dolar olsaydı Arap Türk Bankası’na ABD aracılığıyla aktarılması gerekiyordu, Euro olsa bu defa da Avrupa’dan geçmesi gerekecekti. Türk Lirası olunca Türkiye’de kalabiliyordu.
Süleyman Aslan ‘Büyük risk aldım, rahatsızım’ dedi. Aslan’a sürekli uyarı geliyordu, Amerika’dan, ABD’nin İran’la ilgili işlemlerden duyduğu kaygılarla ilgili uyarılar.
(Aslan) Para istiyordu. Fakat Süleyman Aslan’a para verebilmem için Zafer Çağlayan’dan onay almam gerekiyordu.
Zafer Çağlayan’ın bilgisi haricinde hiçbir şey yapamazdım, ondan hiçbir şey saklamadık. Onun bilgisi olmadan hiçbir şey yapmadık.
(Savcı’nın ‘O dönem Türkiye başbakanı kimdi?’ sorusuna cevaben,) Recep Tayyip Erdoğan.
Başbakan Erdoğan ve Babacan İran’la işlemlere (altın ticareti) yardım edilmesi için Vakıfbank ve Ziraat Bankasına şahsen talimat verdiler.
Tıpkı Sermayeh Bank gibi, şemada çizdiğim üzere, birçok İran bankası Halkbank altında hesaplara sahip.
Süleyman Aslan’a verilen rüşvet, Zafer Çağlayan’a verilenden daha önemliydi. Çünkü her şeyi kontrol eden Aslan’dı.
Zafer Çağlayan’a İran ticaretlerinden %50 ödüyordum. Elde edilen bu karların toplamının hesaplanması gerekiyordu.
(Ödemelerden birinin bir saat satın alımına ilişkin olmasına dair) Birçok saat satın aldım ve işler devam etti.
Çok fazla rüşvet veriliyordu. Bazen yanlış kişiye ya da yanlış miktarda ödeme yapıldığı da oluyordu.
Zaten Ekonomi Bakanı’na rüşvet veriyordum, Halkbank’tan birine daha rüşvet verme gereği duymadım. Hakan Atilla da zaten rüşvet istemedi benden.
Oturuma verilen öğle arasının ardından ifadesine devam eden Sarraf, İran ticaretine ilişkin Çin’deki faaliyetlerini aktarıyor.
Duruşmayı izleyen gazetecilerin aktarımına göre Sarraf’ın ikinci oturumdaki ifadesinden satırbaşları şöyle:
Çin’deki işlemler Türkiye’den daha sıkıntılıydı. Çünkü İran’la ilgili işlem yapma konusunda Çinliler endişeliydiler.
Dönemin içişleri bakanı Muammer Güler’in oğlu ve o dönem şirketimde danışmanlık yapan Barış Güler’den yardım istedim. Şahsen tanışıyorduk, telefonla ve whatsapp üzerinden görüştük.
Rüçhan Bayar bana, Çin bankasında irtibat kurduğumuz kişinin, ‘Halkbank’ta yaptığımız ticaretin aynısını Çin’de yapmamıza kesinlikle izin vermeyeceğini’ söyledi. Nihayetinde, Çin’de bu işlemleri Süleyman Aslan’ın dengi bir pozisyonda olan Çinli yetkililere rüşvet vermeden gerçekleştiremeyeceğimiz sonucuna vardık.
Çinliler, bu para ticaretinin İran’la ilgisi olduğunu anladıkları anda durdular.
Aldığımız paranın karşılığı kadar altın ihraç etmemiz gerekiyordu. Eğer isterlerse şema üzerinde gösterebilirim.
Sarraf’ın çizimle ifadesine devam etme teklifi yargıç tarafından reddedildi. Ardından, Levent Balkan ve Sarraf arasında geçtiği iddia edilen HSBC işlemlerini tarif eden telefon görüşmesi kayıtları okundu. Sarraf, HSBC işlemlerinin İran ticaretiyle ilgili olmadığını belirtti.
Yargıç, Sarraf’a “Süleyman Aslan’la Whatsapp üzerinden neleri konuşuyordunuz?” sorusunu yöneltti. Sarraf, “Genel olarak, hassas konuları, özel konuları ve önemli konuları WhatsApp üzerinden konuşuyorduk” yanıtını verdi.
Savcı Sarraf ve Hakan Atilla arasında geçtiği iddia edilen İran işlemlerine dair bir ses kaydına değinmek istedi. Türkçe ses kaydı, duruşma salonunda oynatılarak çevirisi kanıt dosyasına eklendi.
Ardından Sarraf, ses kaydında Atilla’nın İran’dan gönderilen meblağ ve bu meblağları gönderen şirketlerin ortaklık yapısı belgelerinin Halkbank’a gönderilmesi gerektiğinden bahsettiğini söyledi. Savunma avukatı itiraz etti; konunun hissedar meselesi olduğunu söyledi.
Savcı, Süleyman Arslan’dan Sarraf’a gelen bir mesajı yeni bir kanıt olarak mahkemeye sundu. Mesajda Aslan’ın, ‘altın ticaretinin sona ereceği’ konusunda bir uyarı yaptığı, “Gıda, ilaç ve benzer mallara yönelik devasa bir talep var” dediği belirtildi.
İran’la altın ticaretinin sonlandırılması sürecine ilişkin ise Sarraf şunları söyledi:
ABD’nin, İran ile altın ticareti konusunda tutumunu sertleştirdiği dönemde, Aslan ile birlikte işlemleri ‘gıda ticareti’ olarak gösterme seçeneğini değerlendirdik. (“Bu durumda ne yapmak zorunda kaldınız?” sorusuna cevaben,) Nisan 2013’ten itibaren yeni bir yöntem, yeni bir sistem bulmamız gerekiyordu.
Savcı, mahkemeye Sarraf ile Abdullah Happani arasında geçen bir telefon görüşmesi dökümünü kanıt olarak sunmayı talep etti.
Sarraf, ifadesine şöyle devam etti:
Halkbank ‘Gıda ticareti işlemlerine başlayın’ dediği için, Happani’ye ‘Gıda ticareti işlemlerine başlamamız lazım’ dedim.
Sarraf ile Süleyman Aslan arasında geçen bir WhatsApp yazışmasında Sarraf’ın, “Sayın Genel Müdürüm, gıda işini bugün başlattım” dediği mahkeme salonunda aktarıldı. Sarraf konuya ilişkin, “Yani, gıda ticaretini başlatmış olduk” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Sarraf, gıda ticaretinin kağıt üzerinde başladığını ancak fiili olarak gıda gönderilmediğini söyledi.
Duruşmada dinlenilen telefon kaydında Sarraf’ın “Gıda işi, altın işinden biraz farklı” dediği duyulurken, şu ifadeleri kasdettiği belirtildi: “Hakan Atilla, Süleyman Aslan’la yaptığım görüşme sonrasında gıda ticaretinin başlatılacağını biliyordu. Ancak ben Atilla’ya, gıda ticaretinin daha farklı yapılacağını anlatmaya çalışıyordum.
Sarraf Atilla’nın, fiili olarak bir ticaret yapılmayacağından haberdar olmadığını belirterek, görüşmede bunu anlatmaya çalıştığını kaydetti. Sarraf görüşmede, “Fiili olarak herhangi bir mal gönderilmeyeceği söyleniyor. Zaten bu işi akreditif mektubuyla yapmamızın da imkanı yoktu” ifadelerini kullanıyor.
Sarraf’ın bu ifadelerine ise görüşme kayıtlarına göre Atilla’nın cevabının şöyle olduğu ileri sürülüyor: “Bunu bir inceleyeyim Reza Bey, dürüst olmak gerekirse bu yapı benim düşündüğüm gibi değil.”
Duruşmada dinlenilen ses kaydının ardından Sarraf şöyle konuştu:
Gittim, Süleyman Aslan’a, Hakan Atilla ile konuştuğumu ve Atilla’nın konuyu tam olarak anlamadığını söyledim. Aslan’ın bu işlemlerin önünü açılması için talimat verdiğini düşünüyorum.
Ardından duruşmada, Happani ile Sarrad arasında geçtiği ileri sürülen başka bir telefon görüşmesi dinletildi. Görüşmede Sarraf’ın, Süleyman Aslan ile yaptığı görüşmenin özetini Happani’ye aktardığı, Ahmet Alacacı’nın hesaplarını kapatmaktan bahsedildiği belirtildi.
Görüşmede Sarraf’ın şu ifadeleri kullandığı belirtildi:
Başta onun şirketlerini kullanıyordum, sonra o da İran’la kendi ticaret işine başladı. Bu nedenle, Süleyman Aslan ile, Alacacı’nın hesaplarının kapatılması mevzusunu görüştüm.
Daha önce dediğim gibi, Hakan Atilla bu konudan haberdar değildi. […] Ben de konuyu Süleyman Aslan ile görüştüm ve çözdüm.
Ahmet Alacacı benim kârımın bir kısmını Zafer Çağlayan’a verdiğimi ve maliyetlerimin onunkinden yüksek olduğunu biliyordu, ve kendisi kimseye bir ödeme yapmadığından, bizimkinden çok daha düşük bir fiyat veriyordu piyasaya.
Süleyman Aslan, benim yanımda Atilla’yı aradı ve işini halledeceğini söyledi.
Sarraf ile Hakan adında, Atilla’dan farklı bir Halkbank çalışanı arasındaki bir telefon görüşmesinin dökümü mahkeme huzuruna sunuldu.
Duruşmanın son kısmında Yargıç Berman’ın “Hamama giren terler” şeklinde bir ifade kullandığı bildirildi.
Yargıç Berman, yarınki oturumun yarım gün süreceğini açıkladı. Buna göre yarınki oturum, TSİ 17:30’da başlayacak ve 22:00’da sona erecek.
Savcı ve Hakim sordu Zarrab cevapladı! İşte Reza Zarrab’ın itirafları