Yükseköğretim Alçak İrtifada
NationalTurk yorumcusu Emre Göllü’nün ‘Yükseköğretim Alçak İrtifada’ başlıklı yazısı;
Toplum olarak zemberek gibi gerildiğimiz günler yaşıyoruz. Suriye sınırında savaş tamtamlarının çalındığı boyuttaki gerginlik sürerken, diğer taraftan yükseköğretimin kronik sorunları da devam ediyor. Birinci yerleştirme döneminde üniversitelerimizde kayıt yaptırmayanlarla birlikte 171.165 kontenjan boş kalmıştı. ÖSYM, ek yerleştirme sonrasında da 89.397 kontenjanın boş kaldığını açıkladı ki bu rakamın, kayıt yaptırmayanlarla birlikte 120.000’i bulacağı tahmin ediliyor. Yani son iki yıldır karşımıza çıkan durumun tekrarı söz konusu oluyor.
Lisans programlarında yani üniversitelerin, öğrenim süresi dört yıl olan bölümlerinde kontenjan açıklarına baktığımızda, devlet üniversitelerinde yüzde 62, vakıf üniversitelerinde yüzde 76 oranında kontenjan açığı bulunuyor. Bu oranlar fazla söze da hâcet bırakmıyor aslında, durum gerçekten vahim. Üç yıldır bu durum nasıl karşımıza çıkıyor, açıkçası bu noktaya nasıl geldik? Toplum olarak yanıt aramamız gereken başlıca soru bu kanımca. Günümüzde, bireylerin öğrenim düzeyi, bir toplumun gelişmişlik ölçütlerinden biri olarak kabul ediliyor. Buna bağlı olarak, yükseköğretimin yaygınlaşması, bu toplumsal gelişim boyutuyla birlikte ekonomik anlamda da farklı mesleklerde yetişmiş insangücü arzı bakımından önem taşıyor.
Son yıllarda, özellikle vakıf üniversitelerinin sayısındaki hızlı artış, yükseköğretimin yaygınlaşması bakımından avantaj olarak görünse de gelinen nokta itibarıyla bu yaygınlaşmanın stratejik anlamda sorgulanması gerektiği karşımıza apaçık çıkmış bulunuyor. Hayata atılmak için kendilerine başarılı olabilecekleri bir meslek seçmek isteyen gençlerimiz, ekonomik rekabet ortamına bağlı olarak seçici olmaları gerektiğinin bilincindeler, dolayısıyla tercihlerini sırf üniversite okumak şeklinde değil, kaliteli eğitim almak ve bu şekilde hayata donanımlı şekilde atılmak yönünde yapıyorlar. Buna bağlı olarak yükseköğretimdeki arz – talep dengesi sağlanamıyor zira talebin azaldığı branşlarda kontenjan artışı görülürken, talebin arttığı branşlarda ise yeterli eğitsel altyapının, özellikle de öğretim üyesi kadrolarının mevcut olmaması sonucunda nitelik düşüyor. Öğrenciler, yüksek hedef ve beklentilerle başladıkları öğrenimlerinde kendilerini bir kısır döngünün içinde buluyorlar ister istemez.
Boş kalan kontenjanların, her yıl kronik bir sorun olarak baş göstermesi istenilmiyorsa, öncelikle devlet üniversiteleri bakımından, illerin ekonomik gelişim taleplerinin bir sonucu olarak üniversite kurulması yaklaşımı kesinlikle bırakılmalı, mevcut üniversitelerde branşlardaki arz – talep dengesi başta olmak üzere bölgesel kriterlere bağlı olarak kontenjan düzenlemesi yapılmalıdır. Yükseköğretimin yaygınlaşması için mevcut üniversitelerde yeni bölümlere ve açılacak yeni üniversitelere ihtiyaç bulunmaktadır ancak bunlar gerçekleştirilmeden önce planlama yapılarak kapasite, kontenjan, altyapı ve akademik yeterlilik tespit edilmeli, sonrasında harekete geçilmelidir. Özellikle, akademik kadro yeterliliği mutlak bir şarttır zira öğrencilerin yetişmesini sağlayan, akademik kadrodur. Branşlarda artan ihtiyaca bağlı olarak akademik kadroların yetiştirilmesi öncelikli unsurlardan biri olmalıdır. Vakıf üniversiteleri tarafından baktığımızda ise bu üniversitelerin kurulma ve öğrenime başlama kriterlerinin en baştan belirlenmesinin gerekliliği ortadadır. Tüm üniversitelerimizde branş bazında yeterlilik şartları belirlenmeli ve uygulamaya geçirilmelidir, ABET gibi kriterlere haiz olan bölümlerimiz teşvik edilmelidir. Genel anlamda, branş bazında kümelenme stratejisi, meslekî uygulamadaki ve işgücüne katılımdaki etkileri bakımından değerlendirilmelidir. Her üniversitede her branşın bulunması yaklaşımı terk edilerek üniversite bazında uzmanlık uygulaması teşvik edilmelidir. Aksi hâlde, boş kontenjan sorunu bir kanayan yara hâlini alacak ve üniversitelerimizde eğitsel boyuttan ziyade ticarî boyut kamuoyunda tartışılmaya devam edecektir.
Emre Göllü / NationalTurk