Türkiye’de antrenör olmak kimine göre kolay, kimine göre ki bu kimler antrenörler içinde çok büyük çoğunluğu oluşturmakta zor olmaktadır.
Banka kredisi dahil büyük sıkıntılara girerek bu kurslara katılan antrenör adayları, belgeyi alıp çalışmaya başlayarak hayatlarını düzene sokma planlarının olmasına rağmen, zamanla ilgili sorun adaylar için büyük bir kriz yaratmaktadır. Oldukça zor bir durum ve ortada da ciddi bir rekabet var.
Rekabet…
Antrenörlük mesleğinin saha içindeki tüm ahlaki ve etik değerleri kapsayarak verilen mücadelenin sportif şeklidir rekabet…
Ama, maalesef antrenörlerin daha sahaya çıkmadan yaratılan haksız rekabet ortamları yüzünden, çok sayıda antrenör adayları belgeyi almak için ki tüm sorumluluklarını yerine getirmesine rağmen, bu haksız rekabet uygulamalarına TFF’nin tercihleri neticesinde maruz kalmaktadırlar.
İşte Antalya’daki 20 kişinin katıldığı kurs…
Kurs, UEFA’ya müracaat edilip alınan özel izin sayesinde faaliyete geçmiş… TFF’nin açıklaması bu yönde…
UEFA’nın kurs yönetmeliğinin sanırım ‘k’ bendinde uzun süre profesyonel oynamış sporculara bir ayrıcalık olarak tanınan bu hakkı federasyonlar düzenlemekte.
Bu doğru.
Ama, çok özel durumlar dışında federasyonlar tercih ettiği bir yöntem değil.
Her kes hatırlar sanırım, 1984 yılında Franz Beckenbauer futbolu bıraktıktan sonra Almanya’da Köln Spor Akademisinde sanırım 8 aylık özel bir kursa tabii tutulup, kursu bitirdikten sonra belgesini alıp antrenör olmuştu ki 1990 yılında da teknik direktör olarak Dünya Kupasını kazandığını unutmamak gerekir. Aynı yöntemden 2001 yılında Lothar Matthaus’da yararlandı sanırım.
UEFA bu tarz oyuncular için (burayı detaylı açıklamak lazım çünkü doğru madde yanlış yorumlanarak haksız rekabet ortamı yaratmak için kullanılmakta), federasyonlar özel standartlar koyarak uluslararası alanda futbola çok büyük katkı yapmış oyuncular için eğer gerekirse (!) 3-4 yılda bir bu maddeye dayanarak özel kurslar açmaktadır.
En can alıcı nokta ise; Almanya bu kursa katılma standardında 50 kez milli olmak, Dünya Kupasında oynamış olmak gibi şartlar koyarak adayların başvurularını kabul etmektedir.
Ki federasyon bu şartlara uygun adayları kendi çağırmıyor, kendilerinin müracaatını istiyor ki mülakat ile şartları yeniden gözden geçirmeye çalışıp haksız rekabeti federasyon eliyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Önemli bir ayrıntı.
TFF’nin 7 sezon oynama dışında belirleyici standardı var mı bilmiyorum?
Ortaya şöyle bir gerçek çıkmakta: Federasyonlar ulusal ve uluslararası alanda futbola çok büyük katkı yapmış yıldız futbolculara, sahip oldukları donanımlardan yararlanmak için bir kurs açmak istemektedir ve UEFA’dan özel izin alınarak bu kurslar açılabilmektedir. İspanya’da Raul, Xavi, İniesta… İtalya’da Pirlo, Totti, Cannavaro… Fransa’da Zidane, Deschamps, Blanc… vb gibi diğer ülkelerde de dünya futboluna yön vermiş ve her biri ekol olarak kabul edilen ve dünyadaki tüm çocukların idolleri olmuş büyük yıldızlar için böyle bir ayrıcalık düşünülmüştür. İşin ilginç yanı bu yıldızlar bile bu yöntemi kullanmamış olabilir.
FİFA ve UEFA neslinde çok ciddi ayrıcalıklara sahip bu yıldızların, sadece performans antrenörü veya yöneticisi olduklarını da unutmamak gerekir. Alt yapı ile ilgili uzun vadeli bir tasarrufları olmaz.
Bu kursa katılım şartların ayrıntılarında farklılıklar olduğu için, kursa katılan sporcu sayısı ya 5 kişi ya da 7 kişiyi geçmesi mümkün olamaz.
Yani TFF’nin bugüne kadar açmadığı, fakat ne hikmetse böyle bir yasal boşluktan (!) yararlanarak ve hiçbir standardı olmadan Antalya’da açtığı bu kursta, Türkiye futbolu adına ciddi katkı yapan Volkan ve Selçuk dışında diğer 18 aday için sadece 7 sezon oynama şartı yeterli mi?
Haksız rekabet kurgusunun futbolda uygulanmasını sağlayan temel enstrüman mevcut politikadır.
Adalet duygusunun kaybolduğu ortamda, insan gelişiminin ve bilginin geçerliliği olmaz. İşte BESYO ve Spor Bilimleri Fakültelerinde 4 sene okuyup mezun olan antrenör adaylarının durumu… Kişilere özel yasal boşluklar ve dayanaklar kullanılarak haksız rekabet ortamları yaratmak, mesleğe olan inancı sarsılmasının yanında, sitemin böyle bir adaletsizlik içinde yürüdüğüne inanan insanların kendi çıkarları için bu kurguyu kabul edip ki hele hele üniversitelerden mezun olan genç ve bizlerin geleceği olan nesillerin böyle bir çözüme yönelmeleri durumunda, küresel anlamdaki rekabet ortamını da kaybederiz ki kaybettik zaten… Bizi bekleyen asıl büyük tehlike budur.
Müslüm Gülhan / NationalTurk