Siyah-beyaz kültürde ‘Turuncu Devrim’
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Siyah-beyaz kültürde ‘Turuncu Devrim’" başlıklı yazısı;
Turuncu Devrim/ Müslüm Gülhan
Futbola ilk hâkim olduğum dönem 1974 Dünya Kupası zamanıydı. Finalin benim açımdan dramatik bitmesiyle birlikte (Cruyff sevgisi), Almanya’nın kupayı kazanması benim için kabul edilemez bir durumdu.
1974 yılında, TV ekranlarının ve Almanya forma renklerinin siyah-beyaz olması nedeniyle ekrandaki görünümlerinde farklılık yoktu. Hollanda’nın turuncu rengi ise belirsizdi. Siyah-beyaz ekranda, siyah-beyaz kendini korurken ve tüm renkler belirsizken, bugün bile siyah-beyaz renkler kendini renkli dünya içinde koruyor.
Renklerin psikolojik açıdan insanlar üzerinde kuvvetli etkileri var. Renk; algılarımızla alakalı olmasıyla birlikte insanı mutlu eder, hüzünlendirir, sinirlendirir, rahatlatır, korkutur, merak ettirir.
Siyah; gücü, tutkuyu, duygusallığı ve çoğu ülkede matemi, hüznü simgeler.
Beyaz; saflığı, temizliği, masumiyeti ve istikrarı simgeler.
Turuncu; sarı-kırmızı rengin karışımıdır, dışadönük olmayı ve güveni temsil eder.
Kırmızı; köklü değişimlere neden olan devrimlerin simge rengidir. Çünkü, renkler skalasında titreşimi en yüksek olan renktir. İnsanda harekete geçirme, aşk, gerginlik, tahrik etme, sıcak, ateş, tutku, öfke, kan, şehvet, samimiyet, güç, heyecan, agresiflik ve tansiyonu yükseltici etkiye sahiptir.
Ve günümüz ağır koşullarına sebep olan neoliberal kurgu, kırmızının karşısına (!) sömürü ve çıkara dayalı renkli devrimler ile çıktı. Bu renkli devrimler, süreç olarak totaliter yapıya bürünmesine rağmen -uyguladığı politikaların tıkanmasından dolayı- kapitalist restorasyonu için sözde demokratik birer tepki olarak gösterildi. Haliyle, kapitalist sistem içinde kitle inisiyatifine demokratik kanalların tıkanmadığının bir kanıtı olarak da bu renkli devrimler kullanıldı.
Aslında tüm bunlar çözümsüzlük sürecinden başka bir şeyi ifade etmiyordu. Çözümsüzlük süreci kaçınılmaz olarak şiddeti ve savaşı zorunlu kıldı.
Turuncu Devrim ve Ukrayna gerçeği…
En üst seviyedeki örnekten bahsedip, hiyerarşik olarak bir spor kulübüne kadar gelmek konuyu daha rahat anlamak açısından yardımcı olacaktır. Ukrayna’da ‘Turuncu Devrim’ bir zorlamaydı ve bütün amaç, kaynakları neoliberal politikalar kisvesi altında uluslararası sermayeye açmaktı. Bunun sonucundaki ağır insan kayıplarına rağmen savaşı göze aldırdılar ve savaşı çıkarttılar.
Renklerin kirletildiği bu renkli devrimler ve sonuçları neoliberal politik çıkarlar için bir kesitti. Ve sömürü mekanizma parçasının tüm özelliklerini taşıdığı için yönetim modülü açısından, hiyerarşik sıralamaya örnek bir kurguyu içinde barındırıyor.
Günümüzde her ülke ve ülkelerdeki yönetimler de ve kurumlar da (sanat, spor, kültür…) bu tip operasyonlara -sermayenin çıkarları doğrultusunda- çok rahat maruz kalabiliyor.
Renkli devrimlerin arka planını analiz etmeden, körü körüne desteklemenin bedelini ülkeler ve kurumlar ya tarihsel kayıplar ile ya da ağır bir otoriter kurgu ile tüm özgürlüklerini-özerkliklerini kaybederek ödüyorlar.
Değişimin tanımını ve içerik kurgusunu iyi yapmak gerek. Diyalektik kurgudan uzak müdahalelere açık bir değişim sadece iktidar mücadelesi olur. Hele hele futbol gibi ataerkil yapıdaki bir oluşumun sağlayacağı değişim içindeki pazarlıklar birer soyut kavram olarak kalmaya mahkûmdur.
İşte bu yüzden ‘Turuncu Devrim’ diye adlandırılan seçim sonucunu iyi değerlendirmek gerekir. Beşiktaş kulübündeki siyah-beyaz kültüre rağmen, bir renk üzerinden değişimi bir devrim olarak tanıtmak yanlış sonuçlara neden olur. Bu belirli mutabakatlarla oluşmuş bir iktidar değişimidir.
Süreç yönetimi tanıtımlarda kendini belli etmişti. Popülist söylemler üzerinden yapılanın devrim olarak tanımlanmasının getirisi olamaz. Zaten kötü yönetimler yüzünden BJK’nin içinin boşaltılmasına neden olan servet transferlerinin götürüsü kurumsal anlamda ağır hasar verdi. Beşiktaş yeni bir kaynak-servet transferini kaldıracak durumda değildir.
Bir değişim olacaksa, burada, kültürel olarak ve bilgi kurgusu bakımından içselleştirememiş kişi ya da gruplar sürece dâhil olmamalıdır. Bu konudaki yetersizlik, ancak durumdan çıkara dayalı vazife çıkartmaya çalışan ve kendilerine alan bulacaklarını zannedenlerin vereceği zarar doğrultusunda, başarısızlık kaçınılmaz olarak kurgulanır. Altı oyuncunun kadro dışı bırakılmasıyla başlayan plansızlık süreci kulübe zarar vererek devam ediyor.
Çünkü sonuçta; Hasan Arat dâhil, kazanan gruptaki herkes kendi özneline göre yorum yapıyor ve kendi simülasyonları üzerinden yarattıkları yapay pratiklerini devrim olarak pazarlıyorlar.
Bir amaç çevresinde liderlik yapısını oluşturan ‘öznel’ hiyerarşik yapıdaki tasarımın muhakkak suretle bilgiye dayalı tamamlayıcı donanımlara sahip olması gerekir. Bunu bertaraf edecek çelişkinin sonucunda, özne ile kurgulanan bütün davranış formları değişimi, başarıyı ortadan kaldırır.
Buradaki tamamlayıcı unsur görev tanımlarının net olması gerekliliğidir. Özellikle Sportif Direktör’ün görev tanımı…
Küresel ölçekte bilgiye yönelme, kullanma ve hükme dönüştürme süreç yönetimi açısından önemlidir. Profesyonel olarak süreci yönetecek ve istikrar ile sürdürülebilir başarının oluşmasının alt yapısını sağlayacak Feyyaz Uçar ve Samet Aybaba’nın tüm metodolojileri, modern yönetim kavram ve uygulamaları bunun üzerinden olmalıdır.
Çünkü, iletişim çağındaki çok yönlü gelişmelerle artan bilinçlenme ile toplumun geniş kesimlerinde yönetimlere ve sistemlere eleştirel yaklaşımlar artıyor.
Bu ‘küresel’ yapı içinde ‘yöresel’liğin ‘feodal’ tepkimelerden başka bir tavrı ortaya koymasına izin vermesi mümkün değildir. ‘Küresel’ oyun içinde ‘yöresel’ profesyonelleriniz olursa kaybedersiniz ki süreç başladı bile… Şimdi, BJK’deki siyah-beyaz kültür kodlarına rağmen renkli bir devrimden söz etmek mümkün değildir. Bu kulübün tarihsel ve kültürel derinliğine karşı tavır almak anlamına gelir.
Tek beklenti kulübün doğru yönetilmesidir.
Müslüm Gülhan / NationalTurk
Tolga Şardan: Beşiktaş’ta “Turuncu Devrim” Hasan Arat kazandı.