Sergen Yalçın ve Fatih Aksoy
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Sergen Yalçın ve Fatih Aksoy" başlıklı yazısı;
Küresel futbol oyununun temel özelliklerinden biri olan altyapı programından oyuncu yetiştirme prensibi, bir moda veya anlık bir çözüm çıkışı değil, futbol için olmazsa olmaz kurumsa bir kurgudur.
Kendi takım kültür kodları ile yetiştirilen oyuncu, A takımda oynama sürecinde, gelişimine ciddi bir zaman tasarrufu ile katkı yapmasının yanında, finansal anlamda sıfır maliyet ile gelişip, yüksek meblağ ile Avrupa pazarında rağbet görmesi ile büyük bir katma değer yaratmaktadır.
Beşiktaş’ın Sergen Yalçın’da olduğu gibi Fatih Aksoy’dan beklentisi bunlar üzerineyken Yalçın’ın Fatih için olumsuz görüş bildirmesi oyun ve görev alanı içindeki konumu için yeterli bir saptama değil.
Fatih Aksoy dörtlü savunma merkezinde ve her iki kenarda bek oyunu oynama özelliğiyle, 6 numaralı oyun içinde tempolu savunma ve tek pasa dayalı oyunu ve üçlü tandem savunma oyunu içinde her iki kenar stoper için yeteneklerinin olumlu olması, Sergen Yalçın’ın dediğinin aksine, pasa dayalı oyunda geçiş paslarındaki rakip defansı kıran paslar ya da asist özelliği taşıyan paslardan ziyade, geçiş oyununun hazırlık bölümünü oluşturan pas oyunu için tüm donanımlara sahip bir oyuncudur.
Özellikle üçlü defans oynayan Napoli, Tottenham, Inter, zaman zaman Juventus ve M. City takımlarının bu özelliklere sahip oyuncuları talep etmesi, ayrı bir taktiksel oyuncu pazarının oluşumuna da neden olmaktadır. Bu çok önemli bir ayrıntıdır.
Her iki kenar ve merkez stoper, her iki kenar bek ve ön liberoda oynama özelliklerine sahip olan bir oyuncu için kulüpler ne kadar bütçe ayırır bunu da iyi düşünmek gerek.
Sergen Yalçın’ın Fatih Aksoy için “kendine 11’de oynayacak takım bulması onun için daha yararlı olur” yorumu yöresel bir açıklamadır. Çünkü Avrupa’daki yüksek kalibreli takımların kulübeye 20-30 milyon avroluk transferler yapmasının nedeni, takımın 18 hatta 25 kişiden oluştuğunu ispatlayan en önemli dayanaktır. Şampiyonlukların oluşumu ilk 11’in kalitesinde değil, aksine kulübedeki oyuncu kalitesinde saklı durumdadır.
Hele hele Beşiktaş için Vida (?) ve Ruiz’in defanstan kaybı, Beşiktaş’ın çıkış yaptığı dönemin en önemli oyuncusu olan Elneny’nin takımına geri dönmesi ile orta alan için donanımlı oyunculara ihtiyaç olduğu aşikardır. Atiba’nın artık son zamanlarında olması ile orta alan sadece 8 numara Dorukhan üzerine kalmaktadır. Bu kadar sıkıntılı bir süreç içinde bulunan kadroda, kendi kültür kodları ile 5 yıl emek verilerek yetiştirilmiş olan Fatih Aksoy için yapılanları talihsizlik olarak görüyorum. Bu hamle altyapıdaki oyuncuların ve antrenörlerin güven kaybına da neden olacaktır.
Ligde şampiyonluğa oynayan bir takımda, Sivasspor’da 23 maç ligde ve 7 maç kupada olmak üzere toplam 30 maç oynamış olan Fatih Aksoy için bu birikim çok değerli bir katkıdır.
Önümüzdeki sene değişecek olan yabancı kuralında, altyapıdan ilk 11’de oyuncu zorunluluğunun karşılığı sanırım Fatih Aksoy gibi oyunculara sahip olunarak karşılık bulunulacaktır.
Takas için talep edilen 31 yaşındaki oyuncu olan Welinton’a 800 bin avro para ödemesinin yanında, Welinton’un şu zamana kadar sadece 150 bin avroluk bir transfer parası ödenmesi ile diğer tüm transferleri kiralık olarak kulüplere gidip-gelmesinin yanında, Fatih Aksoy’un 1.2 milyon avroluk bonservis değerini de düşünürsek Welinton 2 milyon avroya Beşiktaş’a transfer olacaktır.
Tabii süreç Welinton açısından değil ama Fatih Aksoy açısından işleyeceği için, daha sonraki transferleri, örneğin Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a veya Avrupa’daki bir takıma yapacağı transferlerin tüm getirisi, Beşiktaş için Welinton’a ödenen bonservis bedelinin karşılığı olacağını da unutmamak gerekir.
Ahmet Nur Çebi’nin felsefi dayanağı olmayan ‘yeni bir altyapı anlayışı’ üzerinden popülist söylemiyle Fatih Aksoy kararını kamufle etmeye çalışması ve Sergen Yalçın’ın pas oyunu üzerinden Fatih Aksoy’u eleştirmesi, Sergen Yalçın’ın futbol kurgusu içinde başkanın ve yönetimin üstünde yer alırken birden onlarla aynı konuma gelmesi, onun futbolu değil de yönetimi koruyucu bir tutum aldığını göstermektedir.
Bu çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü, böyle durumların sonunda, genelde yönetim ve başkanlar başarıyı sahiplendikleri gibi, başarısızlıkları da antrenöre havale ederler ki; bu durumun sonu antrenörün istifasına kadar gider.
Müslüm Gülhan / NationalTurk