Rönesans ve Madımak
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Rönesans ve Madımak" başlıklı yazısı;
Yaşadığımız toprakların ‘kader’ olup olmadığı tartışmasının kısır döngüsü içinden sıyrılırsak, aslında ödediğimiz ağır bedellere rağmen bilginin ve liyakatin reddedilmesiyle birlikte verilen kararların ‘kader’ olduğunu tartışmak daha anlamlı olacak.
Sivasspor- Fiorentina arasında oynanan UEFA Konferans Ligi futbol karşılaşmasında Sivaslı bir taraftar sahaya girerek İtalyan futbolcu Alessandro Bianco’ya yumruk attı ve burnunu kırdı.
Bu sadece bir haberden ibaret değil. Bu, sadece iki futbol takımı arasındaki futbol maçı ile ilgili bir olay da değil. Bu, Floransa şehri ile Sivas şehri ve İtalya ile Türkiye arasındaki kültürel farklılıkları da kapsayan geniş bir sosyolojik analize ihtiyaç duyulan bir olay.
‘Kültür’ insanların yaşadığı etkileşimlere karşı almış olduğu tavırdır.
O canlının saha atlayıp yumruk atması bize ait şiddet kültürüdür. Bu tavrı birtakım mutabakatlardan oluşmuştur. İnsan yaşadığı topluluğun kodları tarafından belirlenmiştir. Çünkü bu davranışı dahil, tüm davranış kodlarını yaşadığı ortamın insanları ile kurmuş olduğu etkileşimler belirlemektedir. Bunlar yöresel olmakla birlikte zincirleme sürecine giren kodlardır.
Bu davranış kültürü bir bütünlük arz eder ve gösterilen tepkilerin aynı olmasını ve ortak algı yaratmasını sağlar.
Yaşadığı dünyayı, yaşadığı Sivas şehrin etkilediği k33odları sayesinde algılayarak tepkilerini gösterir.
Floransa da bir şehir…
Avrupa aydınlanmasının temelini oluşturan ve Dünya’da bilim, sanat, arkeoloji, tarih, edebiyat, hümanizm, kültür ve daha birçok alanda gelişmesine ev sahipliğini yaptığını düşünürsek, şehrin Rönesans döneminde ve bu kültürün gelişmesinde edinmiş olduğu misyon bakımından ne kadar büyük bir anlam taşıdığı ortaya çıkar.
Bu misyon sayesinde, insan hakları teorileri üzerine radikalleşmenin de gözlemlendiği bir dönemde, insan düşüncesinin ön planda tutulmasıyla birçok olgu değişmiş bilgeliğin özgür bir alan içinde gelişimi sağlanmıştır.
Bireysel anlamda kişiyi, akıl ve yeteneğine güvenen her türlü inanç baskısından arınmış insan tipini tarif eder bu dönem. Bu da bir kültürdür.
***
Floransa halkı yaşadığı o dönemden itibaren, karşı karşıya kaldığı tüm saldırılara ve tacizlere rağmen kendini koruyarak bugüne kadar aynı duyarlılıkta gelmiştir. Bunu bugünkü Floransa’nın yönetim şekli ile kişiler arası ilişkilerdeki tüm kültürel etkileşimlerinde görmekteyiz.
Sivas Şehri ise Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biridir.
Yazılı kaynaklara göre, sırasıyla Hititler, Asurlular, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizansların yaşadığı topraklardır. Selçukluların yönetimindeyken en parlak dönemini yaşadığı söylenir.
Ama Sivas’ın en değerli katkısı Cumhuriyet temellerinin burada atılmış olmasıdır. Tıpkı Madımak Otelini yakan yobazların bunun bilincinde olması gibi. Sivas’ta 4 Eylül 1919 tarihinde, Sivas Erkek Lisesinde toplanan Sivas Kongresi alınan kararlar bakımından Kurtuluş Savaşı öncesi toplanan en önemli kongredir. Hiçbir ülkenin manda ve himayesinin kabul olunmayacağı ve milletin istikbalinin yine milletin azim ve kararıyla kurtulacağı kararları bu kongrede alınmıştır.
***
Sivas Şehrinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli bir misyonu vardı. Ama maalesef Floransa gibi o misyonu devam ettirecek direnme cesaretini gösteremedi. Cumhuriyetin temellerinin atıldığı noktadan Madımak Otelinin yakılmasına gelen süreç büyük bir kaybın ifadesiydi.
Toplumsal değişimler bir bütünlük arz eder. Futbolu bu bütünlük içindeki değişimlerin dışında düşünmek ve ortaya çıkan şiddetin sanki bireysel bir tepkiymiş gibi düşünmek büyük hata olur.
Her şey bu tünlük içinde zincirlenme reaksiyona maruz kalır.
İki farklı kültürünün ürünü olan iki farklı kulübe bütünün parçası olarak bakmak zorundayız. Ayırmak mümkün değil.
Bu iki kulübün yöresel ve evrensel anlamda nelere sahip olduklarını ve futbolu ne için-araç ya da amaç olarak kullandıklarını tanımlamamız gerek.
Önce tarihsel derinlik ve bu derinlik içindeki konumlarıyla işe başlamak lazım.
***
1926 yılında kurulan ACF Fiorentina, 1 kez Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu yaşarken, 1 kez kupayı finalde kaybetmiş ve 1 kez de kupada yarı final oynamış.
Şampiyonlar Ligi’nde ise Fiorentina 1 kez finalde oynayıp kupayı kaybetmiştir. Kupada 1 kez çeyrek final ve 2 kez son 16 turunu kalmış ve UEFA Kupası’nda ise 1 kez final ve 2 kez yarı final oynamıştır.
***
Kendi ülkesi içinde ise, 2 İtalya Ligi Şampiyonluğu, 6 kez İtalya Kupası Şampiyonluğu ve 1 kez İtalya Süper Kupa şampiyonluğu kazanmıştır.
Sivasspor, 9 Mayıs 1967 tarihinde kuruldu ve sadece 2021-2022 sezonunda 26 Mayıs 2022’de final maçında Kayserispor’u 3-2 yenerek Türkiye Kupası’nı kazandı.
Tabii ki sadece başarı bir saygınlık göstergesi değildir. Futbolun tarihsel varlığı içinde, onun amaçları doğrultusunda kurulmuş ve fark yaratarak, anlam katarak sosyal kurum haline gelmek ve tüm paydaşlar arasında saygınlık elde etmek ile de mümkün olur.
***
Futbol takımlarının her birini kurumsal kültürün fonksiyon işleyişi içerisinde analiz ederek değerlendirilmesi getirdiğini düşünüyorum. Bu yapı kulübü, seyirciyi, şehri ve ülkeyi bağladığı için…
Aynı zamanda, benimsenen bazı geleneksel davranış kodları ve normlar kişisel anlamda da motivasyonu tetikler ve donanımlar sayesinde oluşan başka bir gücü ortaya koyar. Bunun en önemli etkisi ayniyat duygusunun sağlanmasıdır.
Sivasspor da Fiorentina da futbolun küresel oyun olması sonucunda gelen yabancı oyuncu ve teknik ekipler sayesinde, kültürlerarası diyaloglarda ve aynı amaç için çalışmaları neticesinde aynı duyguyu hissetme sürecini yaşamaktadırlar.
Ortak amaç; karar almada, problem çözmede, strateji geliştirmede etkili bir sonuç alma anahtarı olur. Çünkü bu amaç istikrar ve başarı odaklıdır. Bu yaklaşım kültürlerin farklı yönleri olduğunu kabul emekle beraber aynı zamanda ‘kültür’ zenginliği ile ortaya çıkan ortak sinerjiyi bir organizma haline getirir. Futbolda özellikle saha kenarı ile futbolcu arasında, futbolcu ile futbolcu arasında ve saha kenarıyla tribün arasındaki ortak dilin kullanılmasını sağlar.
İşte bu nokta da iki takımı, iki şehri ve iki ülkeyi ayıran özellikler ortaya çıkmaktadır.
Birincisi; Türkiye’de futbol araç olarak kullanılırken, İtalya futbol derinliği olan bir ‘kültür’ olup amaç olarak değerlendirilir.
İkincisi; Türkiye’de futbol siyasi amaçlar için toplumsal ıslah üzerine bir program dahilinde kullanılırken, İtalya’da futbolu bir endüstri olarak kabul edilip bu amaca yönelik yapılandırma çalışması yapılır.
Üçüncüsü; Türkiye’de futbol üzerinden milliyetçi-şoven bir kurgu üzerinden, cinsiyetçi, eril ve erkeksi bir şiddet dili kullanan lümpen a-sosyal ve a-politik tipler aparat olarak kullanılırken, İtalya’da sadece futbol paydaşları içinde büyük kitle olan seyirciye sunulacak hizmetlerin içeriği ve elde edilecek kar-fayda üzerine tartışmalar olur.
Ve bu farklılıklar neticesinde, oynanan oyun itibariyle ortaya çıkacak sonuca göre davranış kodları devreye girer.
Yumruk ve şiddette futboldaki kimliği temsil eder.
Müslüm Gülhan / NationalTurk