Ömer Üründül ve TV8’e rağmen Montella başardı
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Ömer Üründül ve TV8'e rağmen Montella başardı" başlıklı yazısı;
İstanbul dışındaysam ve şifresiz kanallarda maç verildiği zaman genelde bulunduğum yerin arka mahallerinde bir kıraathanede maç seyretmeyi tercih ederim. Kafe ya da bu tarz yerdeki suni yapı içinde olmaktansa, orada saf, temiz ve doğal tepkilerin oluşacağı bir ortamda olmayı tercih ederim.
6 Eylül günü, Ayvalık’ın arka mahallelerinde Galler maçını seyretmek için yer aradığımda, bana ‘Deveciler’ kahvesinden bahsettiler. Gittim buldum. Saat 21 00 olduğundan kahve kapalı görünüyordu ama içeride 3 kişi vardı. ‘Merhaba’ diyerek içeri girdim. ‘Kapalı mısınız?’ dediğimde, ‘evet’ cevabını aldım, ‘ama maç seyredeceğiz’ deyince, ‘ben de o yüzden geldim zaten’ diyerek, aynı talepte bulundum ki talep kabul görüp hemen yanlarındaki masaya oturdum. Hakkı, Rıdvan ve Ata beyle yana yana oturarak maçı seyretmeye başladım
Biraz sohbetten sonra, 1989 yılında Ayvalık Gücü 2. Lig’de mücadele ederken ben de kiralık olarak oynadığımı anlatınca ilgi biraz daha arttı ve sohbet daha netleşti. Maç başlar başlamaz sanırım Ata Bey ‘bu maçı kaybedersek hocayı yollarlar’ diyerek, durum değerlendirmesinde bulundu. İlk başlarda pek konuşmadım ve mümkün oldukça onları dinlemeye çalıştım.
Ardından Hakkı da ‘hoca iyi oynatamıyor’ diyerek, durumu daha da netleştirdi.
Tam o sırada Ömer Üründül ve TV8 spikeri maçı yavaş yavaş analiz etmeye başlamışlardı ki Üründül Bey ‘böyle oynayarak maçı kazanamayız’ diyerek, masadakileri haklı çıkartacak açıklamada bulundu.
Sonra Hakkı bana yönelerek ‘hoca niye böyle oynatıyor?’ sorusunu sorunca biraz rahatladım. Çünkü, Üründül Bey ve TV8 Kanalı iyiden iyiye Montella için bir saldırı başlatmıştı ki bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyordum. ‘Bak dedim Hakkı’, ‘sen hiç Türkiye liglerinde ya da bundan önceki Milli Takım maçlarında 2. bölgede 25 metrede oyunu tüm takım olarak tutan bir takım hatırlıyor musun’ dedim. ‘Hayır’ dedi.
Evet ben de hatırlamıyorum… Montella kalıcı başarı sağlamak için elindeki mevcut oyuncu profiline en uygun oyun şablonunu belirleyerek ve oyunu bir yerde tutarak -ki 2. bölgede Kaan’ı defans içine çekerek 5-4-1 dizilişi ile oyunu tutup kontrolü kaybetmemeye çalışıyor- sonra bu oyunu rakibe kabul ettirdiğinde ki 30. dakikaya doğru Galler’de de bu süreç yaşanmaya başlandı, bu süreden sonra çok fazla stoperlere geri pas yapmaya başladılar ki işte o anda takım taktiksel olarak öne çıkarak baskı yapıp kapılan toplarla golü düşündü. Bu bir taktiksel kurguydu ve hücum ile savunmaya yönelik oyun prensiplerini içerir.
Oyunu biraz daha rahat anlatabilmek için tekrar bir soru sordum, ‘bizim savunma kurgumuzdaki oyunculara güveniyor musunuz?’ dediğimde, tereddütlü de olsa ‘hayır’ cevabını aldım. Evet haklılar da, Türkiye’de oynanan futbol özelliklerinden biri de çok kolay ve hataya dayalı goller yenmesi. Montella bu sorunu gidermek için takımı 2. bölgede set oyununda tutarken Kaan’ı içeriye alıp defansı 5’li blok haline getirirken beklerin çok rahat kenara yakın oynamasını sağladı. Buradaki temel hedefi stoperlerin ‘altın bölge’ denilen, kale direkleriyle penaltı noktası arasındaki bölgeyi boşaltmayarak topa ilk müdahalede bulunmasını sağlamaya çalışması. Bu maçta, bu konudaki taktiksel tutumunu takımın 10 kişi kalmasına rağmen gerçekleştirdi.
Tabii iş dönüp dalaşıp Hakan ve Kenan’ın oyunlarına geldi… ‘Niye takımlarındaki performansı burada gösteremiyorlar?’ sorusuna. Öncelikle İnter ve Juventus’un kadro bütünlüğü Türkiye Milli Takımı’ndan çok üstte. Oradaki oyuncu kalitesi topun çok daha fazla takımda kalmasını sağlarken, taktiksel oyun içindeki zenginlik her oyuncunun yeteneklerini ortaya çıkarmasına yardımcı oluyor. Bizim oyuncu profilindeki düşüklük, ancak taktiksel bütünlük sayesinde maça olumsuz yansımasını engellerken, Hakan ve Kenan da maalesef bu taktiksel disipline sadakatle bağlı kalıp arkadaşlarına yardımcı olmak zorundalar. Bu bir fedakârlık değil. Bu bir oyunun doğru oynama zorunluluğu. Buna da mecburlar. Bu noktada iyi ya da kötü oynama veya farklı oynamakla ilgili bir tartışma gerçekçi olamaz.
2. yarı başladığında Üründür Bey Galler’in şutlarının isabetli olmadığından yakınıyordu ve bir pişmanlık edasıyla bu şutların kaleyi tutması halinde mağlup olacağımızı ima etti ki ön baskıda 2 net pozisyonu değerlendirseydik biz de maçı kazanabilirdik. Bu oyunun kurgusuna has özelliklerdir ki maç içinde olabilecek pozisyonlardır. Üründül Beyin Montella ile sorunu patronuna mı bağlı? Yoksa bilgi sorununa mı bağlı? belli değil.
Ben bir yandan Üründül Beyin taciz atışlarını kaçırmamaya çalışırken masadaki arkadaşlarla da konuşmaya devam edip -ki bilgi paylaşımı yanlış anlaşılmaları giderdiğinden- olanın doğru analiz edilmesine yardımcı olmaya çalışıyorum.
Hatırlarsınız bu Üründül Bey Jesus’un Arda Güler’in korunmasına yönelik açıklamalarına karşı sürekli oynatılması yönünde fikir beyan ederken, futbolun iç dinamiklerindeki gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu da göstermişti ki Real Madrid hocası Ancelotti umarım gereken cevabı vermiştir.
Üründül Bey ve TV8’e rağmen, ortada olan bir gerçek var, final takımı olabilmeniz için rakip kim olursa olsun oyunu bir yerde tutarak ve oyunun kontrolünü kaybetmeyerek süreci yönetmek gerekir. Bakın Gürcistan ve Arnavutluk’a. Aynı hocalarla, aynı sistem üzerinden oynamaya devam ederek bir yere gelmeye çalışıyorlar. Buradaki ana hedef kurumsallaşmış bir oyun kurgusunun oluşturulması. Alman, İtalyan, İngiliz ekolleri öyle bir anda kurumsallaşarak çıkmıyor. Bir felsefe, prensipler silsilesi ve kurumsallaşmış oyun sistemi olmadan bir sonuç elde edilemez.