NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan’ın ‘Her şey tohumun toprakta işlenip ürün elde edilmesiyle başladı.’ başlıklı yazısı;
“Tohum değip geçmeyin… İnsan denen varlığın özel mülkiyet kavramını keşfetmesine ve günümüze kadar yükselerek gelmesine neden olan anlayışın ilk hammaddesidir.
Avcı/toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişin ana nedeni, toprağın sürülerek ürün elde edilmesi sonucu, mobil yaşam içinde olan insanın yerleşik düzene geçerek özel mülkiyet kavramını kazanmasına, kadın erkek arasındaki yaşam işbirliğini görev dağılımı tezgâhı altında cinsiyet eşitsizliğine taşınmasına yardımcı olması ve sınıfsal farklılıkların ortaya çıkmasına neden olacak koşuların başlangıç noktası oldu.
Gördüğünüz gibi bu bir değişim ve farklılaşmaydı.
Tabii mobilize klan halindeki yaşamın kültürel kodlarındaki dağınıklığı ve bölünmüşlüğü de kültürü değiştirerek kuramsal bir yapıya dönüştürdü.
İşte, değişimle başlayan bu süreç sonucunda hayvanların ve ürünlerin yetiştirme sürecini anlatmak için değişime uğrayan kültürden yararlanıldı. Başka deyişle kültür yetiştirme, üretme ve bunun sonucunda ortaya çıkan tüm farklılıkları kendine göre yorumlayarak ortaya koymasıyla yerleşik düzene ait ve tarım alanına özgü etkinlikleri tanımlamak için kullanıldı.
19’uncu yüzyılın başlarına kadar gelen süreç sonrası kültür, insan ve toplumların gelişim süreçlerini, olay ve olgularla karşılıklı etkileşimlerini, yaşam biçimlerini ve süreç içerisinde elde ettikleri değişim ve kazanımları ifade etmek için kullanıldı. Bu kapsamda tarihsel, coğrafik ve sosyal niteliğiyle kültür küresel hale geldi.
Popüler kültür, her şeyi dizayn etti
Bu toplumsal değişimin etkileri, süreç içeresinde kullanılan argümanların etkileri sonucunda yeni başlıklar ve kavramları da beraberinde ortaya çıkardı. İşte popüler kültür kavramı da bu başlıklardan biriydi. Popüler kültür, hem insana ait davranış şekillerini dizaynını, olayları değiştirebilme yeteneğini hem de toplumsal, ideolojik ve ekonomik koşulların dizaynını ve belirleyiciliği etkisini kabul eden bir kavram.
Popüler kültür, sosyal grupların yaşam içindeki etkileşimleri neticesinde içinde birtakım uygulamaları ortay çıkaran ve kitlesel hale getiren tavır alma şeklidir. Politik ifadeyle, iktidarlar tarafından toplumları etki altına olan kültür olarak tanımlamak mümkündür. Popüler kültür geleneksel sadakatle oluşan toplumsal inanışları ve uygulamalarıyla, güncel oluşan uygulamalarıyla birlikte politik ve ticari alanları da etkileyen uygulamaları içerdiği söylenebilir.
Popüler kültür içerisinde yer edinmiş olan başlıklardan birisi de futbol. Futbolun tarihsel derinliğindeki araştırmalarda değişik toplumların çeşitli formatlarda oynadığı ve oyununun ortaya çıkışıyla ilgili de çeşitli mitleri ve rivayetleri de içinde barındırır.
Her şeye rağmen, geldiği nokta bakımından futbol dünya üzerinde en çok izleyici bulan spor dallarının başında. Sanayi devriminden sonra, İngiltere’de başlayıp günümüzdeki formatına kadar gelen kurallı bir oyun haline geldi. Oyun, sosyal boyutunda kapitalist üretim biçimini desteklemek amacıyla burjuvanın işçi sınıfı için bir uğraş bulması olarak ortaya çıktı.
Tabii gelinen noktada futbol, toplumsal etkileme gücü kendisini de korunmadığı taktirde ayrıca kullanışlı bir araç haline getirmekte. Bu sayede futbol, popülerliği ve çok sayıda insana hitap etmesi bakımından siyasetin etki alanında. Bunu sporun, iktidarın-siyasetin ve kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden dizaynını sağlamak için kullanması olarak yorumlayabiliriz.
Müslüm Gülhan: 12 Eylül 1980 Darbesi Futbolu siyasetin hegemonyasına soktu
Futbol sermaye birikimini sağlayabilen bir kültür endüstrisi ürünü haline geldi. Bu nedenle de siyasetten mafyaya, cemaatlerden etnik diasporalara tüm çıkar gruplarına kadar her yapıyı çekim alanına aldı.
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında ülkede yaşanan siyasi değişimle birlikte ve darbe yönetiminin isteğine bağlı resmi politika doğrultusunda yeni bir toplum tasarlanmaya başlandı. İhtilal öncesi oluşan siyasi çatışma ve şiddet içindeki gençlik yerine gelecek olan yeni gençliğin literatüründen siyaset silinecek ve apolitik bir yapıya dönüştürülerek yeni bir formatla dizayn edilmeye çalışılan bir yaşantıya yönlendirilmeye çalışılacaktı.
1980 Darbesi’yle birlikte apolitik ideolojiyi meşrulaştırma aracı olarak kültür enstrümanları kullanılmaya başlandı. Ancak zamanla bu ürünlerin toplumda yarattığı popülaritesi iktidar sahiplerinin ilgi göstermesine yol açmış ve spor siyasetin hegemonyası altına girmişti.
Tabii bu enstrümanların en başında gelen futbol da bu hegemonyanın üretildiği alanlardan birisi olması kaçınılmaz olarak ortaya çıktı.
Çok kullanılan bir tanımla futbol sadece futbol değildir. Onu sadece eğlence ve boş zaman etkinliği biçiminde değerlendiren rekreasyon alanı olarak görmek de büyük zaaf olur.
Futbol; kapitalizmin ekonomik, siyasal, ideolojik ve özellikle de kültürel amaçlarını üretmeye yönelik örgütlü etkinlikler bütünüdür. Toplumsal bir topraklama aracı olan futbol, aynı zamanda kitleleri bölme etkisiyle de sistemin/siyasetin kitleleri daha kolay etkisi altına almasını sağlar.
Müslüm Gülhan: Her şey futbola siyasetin girmesiyle başladı
Kenan Evren’in Ankaragücü’nü 2. Lig’deyken Türkiye Kupası’nı kazandı diye direk 1. Lig’e alması ve Turgut Özal’ın en kolay baş vurulan küme düşmeyi kaldırma opsiyonu sayesinde, hem kitleleri bölmüşler hem de siyasetin futbol üzerindeki himayesini göstermişlerdi. Bu aynı zamanda topluma karşı bir testi.
İşte her şey bu iki hamle sayesinde başladı.
Dijital platform sayesinde ortaya çıkan yayın gelirleri, sponsorluk ve maç günü gelirlerinin artması sonucunda, futbol kulüplerinde iktidar mücadeleleri son yıllarda keskin bir şekilde artmaya başladı. Yukarıda saydığım kalemler sayesinde futbol kulüplerindeki rant gelirinin fazlalığı, futbolun siyasetle ve medyayla iç içe olma zorunluluğu yanında, reel anlamda futbol kulübü yönetmenin zorluklarına ve risklerine rağmen, ne hikmetse futbol alanında ve yönetim anlamında vasıfsız pek çok insan tarafından yönetim kadrolarına da yer alma arzusu arttı.
Kenan Evren, Turgut Özal ile başlayan kullanım süreci Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar tarafından adeta kurumsallaştırarak futbolda bir derin yapı oluşmasına neden olmuşlardı. Bu kurumsal derin yapı bozulmadan devam etmesi ve gücünün etkisi bugün aynı koşullarda bir iktidara savaşına tanık olmamıza neden olmakta.
Bugün tanık olduğumuz: İktidar Savaşı
Tanık olduğumuz bugünkü iktidar savaşında yaşanan ilginç olay ise her iki grupta aynı siyasi güçten yararlanmaya çalışması. Bu iktidar savaşı; Göksel Gümüşdağ ve Fatih Terim grubu ile, Çaykur Rizespor Başkanı Tahir Kıran’ın açıkladığı Rize ve Trabzon etnik kimliği üzerinden oluşturulan ki Beşiktaş başkanı Ahmet Nur Çebi’nin de olduğu Karadeniz diasporasının TFF üzerindeki mücadeleleri.
Siyasilerin ve başkanların futbol ile yakından ilgilenmelerinin tek sebebi başarıya ulaşmak için gerekli olan şartları sağlayarak futbolun istikrara kazanmasını sağlamak değil. Futbolun günlük hayattaki rolünün gücü sayesinde, toplum üzerindeki etkisinin ve öneminin farkına varan siyasetçiler ve başkanlar bu durumu kullanıp, futbolu kullanışlı bir propaganda aracı haline getirmekteler. Siyasilerin sağladığı ekonomik, sosyal ve siyasi güçten faydalanmak isteyen kulüp başkanları, karşılıklı menfaat ilişkisi sayesinde siyasetten faydalanma yolunu tercih etmişlerdir. Çünkü kulüplerin para bulması, transferler yapması, kamu bankalarından kaynak sağlaması, stadyum ve tesis inşası, vergi affı gibi birçok noktada siyaseti kullanarak ellerindeki imkânlardan sonuna kadar yararlanma yolunu seçmekteler.
Siyasetin futbolu kullanmadaki kurumsal alan olan federasyon, haliyle siyasetin etkisinden dolayı gelişim ve değişimlerin gerisinde kalarak, sürdürebilir başarı ve istikrar için kurumsallaşmayı yakalamak yerine, siyasi kurumun bağımlısı haline geldi. Seçilen tüm federasyon başkanlarının profilleri spor içerisindeki donanımları yerine siyasi ilişki içindeki etkisi ön plana çıkarak belirleyici oldu. Federasyon Genel Kurulunun yüzde 90’ı kulüp temsilcilerinden oluşmasına rağmen, kendi iradelerini bir kenara koyarak dikte edilen profilleri seçmeleri süreci net olarak ortaya koymakta.
Eğer Futbol Federasyonu özerkse, siyasi çekişmelerden uzak kalmalı ve hiçbir siyasi parti veya hükümetin etkisi altında girmemeli. Federasyonun özerkliği sadece kâğıt üzerinde kalmamalı. Özerk yapısının kurumsallaşması için siyasi otorite federasyonun özerk yapısına saygı gösterip korumalı. Siyasetin görevi, doğru politikalar üreterek küresel alanda rekabet edebilecek olanakların yaratılmasını sağlamak.”
Müslüm Gülhan