Müslüm Gülhan: Rekorların karşılığının olmadığına Jose Mourinho çok iyi bir örnektir.

NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan bu hafta ki BirGün gazetesinde ki köşesinden Türkiye'nin gündemine oturan Jose Mourinho ile ilgili görüşlerini kaleme aldı.

Müslüm Gülhan: Her futbol kulübü birer kabiledir.

Modern dünya egemenliğinde süren postmodern yapı tüketim-çıkar stratejisi üzerinden oluşturduğu toplulukları birer sanal kabile haline dönüştürdü.

Bu toplulukların oluşturduğu kabileler, kabile ahlakına, arkaik dönem kabileleriyle bazı noktalarda ayrılmakla birlikte, güç sahibi grupların çıkarları doğrultusunda biçimlenmişlerdir. Bu aslında bir tüketim örgütlenmesidir.

Bireysellik yok sayılarak, bencillik grup düzeyinde süregeliyor: Kabile kültürünün kurumsallaşmasıyla birlikte ortaya çıkan rekabette; kabilelerin öznel yapısı kabile üstünlüğü oluşturularak bireyin hak ve özgürlükleri kolayca yok sayabiliyor.

Bu yaklaşımda arkaik kabilelere özgü oluşumun yanında topluluk dinamikleri de ön plana çıktı. Aidiyet hissiyle itaat eden üyeler, oluşturdukları grup içi sosyal bağlar ve etkileşim ile oluşan bağlantı değerini tüketilen nesneyi aşmıştır.

Spor-futbol kulüpleri de bu sanal kabile yönetimi üzerinden taraftarı da kontrol altına alarak istenileni yaptırma dürtüsünün duygusal sömürüsüne maruz kalmıştır.

∗∗∗

Her spor-futbol kulübü birer kabiledir.

Başarısızlık, diğer kabile örgütlerinin yapısal sorunları ya da kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları iş birlikleri üzerinden pazarlanarak bir savunma mekanizması oluşturuluyor. Kabile reisi, özellikle futbolun küresel yarışı içindeki iktisat kurgusuna sahip olamadığından, kendi oluşumu içinde propaganda yaparak grubunu yanlış da olsa kendisi için olması gerekene çok rahat yönlendiriyor. Bunun için propaganda aygıtlarına para harcıyorlar ve örgütlüyorlar.

Mühim olan başkanın süresi boyunca sürece muktedir olmasıdır.

Kulüplerdeki kabile kültüründeki en önemli ikna metodu; algı manipülasyonunun önünde topun gol çizgisini geçmesidir.

Bunun için harcanan paralar, girilen borçlar ve kulübün tüm varlıklarının ipotek altında olmasının hiçbir önemi yoktur.

Çıkar odaklı örgütlenmelerin kulübü ele geçirmesi ve bir ‘rant’ alanı yaratarak resmen servet transferi yapılmasının hiçbir değeri yoktur ki bunun sorulabilecek hesabı da yoktur. Kabile bunu sindirttir.

Bu yapısal analizi yapmamın nedeni Jose Mourinho transferini kötülemek için değil, bilakis, kalitenin ve bir kontrol mekanizmasının gelmesi için neyin, nasıl yapılacağına dair kafa yormaktır. Çünkü kulüplerimizin başarısının-başarısızlığının sırrı arka plandaki yapısal sorunların giderilmesinde-giderilememesinde yatıyor.

Jose Mourinho çok iyi bir örnektir.

Geçen sene boyunca konuşulan Okan Buruk ile İsmail Kartal’ın Süper Lig üzerinden kırdıkları rekorların karşılığının hiçbir şekilde olmadığını anlamak açısından Jose Mourinho çok iyi bir örnektir.

∗∗∗

Chelsea, Real Madrid, Inter ve Porto’yu lig şampiyonu yaptı. Inter ve Porto ile Şampiyonlar Ligini, Porto ve Manchester United ile UEFA Kupasını ve Roma ile Konferans Ligini kazandı.

Bugün Avrupa pazarında konumu tartışılıyor olabilir ama böyle bir kariyerin sağlayacağı avantajları küçümsemek doğru değildir. Çünkü, sonrasında Buruk ve Kartal’ın Süper Ligdeki istatiksel olarak galibiyet, puan ve gol sayısının hesaplanmasına maruz kalıyoruz.

Mourinho’dan beklenti bir Süper Lig Şampiyonluğu içinde sıkışıp kalamaz. Aksine, Avrupa kupalarında finale çıkacak kadar yüksek olması gerekiyor. Bu olması gereken bir hedef. Çünkü, her şeyden önce Jose Mourinho bir sistem bütünlüğüne sahip teknik adamdır. Taktiksel bütünlük içinde oyun oynatması, bizim futbolumuz için olamayacak bir oyun kurgusunu olacak şekle büründürme şansına sahiptir.

Mourinho Fenerbahçe’ye işletme üzerinden bir sistem veya bir üretim mekanizması kurmaya gelmedi. Aksine, tamamen rekabete dayalı bir kadro ile kısa zamanda kupalar kazanmaya geldi. Tabii ki bunun bir maliyeti var.

Real Madrid, Dortmund ve Fenerbahçe.

Bu maliyeti çıkarmanın tek yolu Şampiyonlar Liginde kalıcı olmak veya Avrupa Ligi veya Konferans Liginde final oynamak. Buradan sağlanacak katma değer çok yüksektir ki oluşan maliyetin karşılığı ancak buralardan sağlanabilinir.

Dikkat ettiyseniz Şampiyonlar Ligi final maçında üç takım konuşuldu: Real Madrid, Dortmund ve Fenerbahçe. Bu bir kimliğin yarattığı etkidir.

Tartışılacak asıl mesele, Jose Mourinho ile Fenerbahçe arasındaki iş prensiplerinin oturacağı zeminin geçerliliğinin nasıl olacağı. Belirleyici unsur -kim seçilirse seçilsin- başkanın tutumudur.

Olması gereken tutum, ancak, başkanın kabile kültüründen kurtularak protokol tribünü kültürüne (!) geçmesiyle oluşur. Ama tüm sorumluluğu Jose Morinho’ya bırakarak değil, aksine ciddi bir ekip kurarak profesyonel bir işleyişle ona alan açarak ve kulübün kulüp kurgusu üzerinden bir mekanizma oluşturarak bu yapılmalı. Unutmayın bu ülkeye John Toshack hariç Del Bosque, Mancini, Scala ve Aregones gibi gelen isimler ve çalıştıkları başkanlar ile sonuçları ortada.

Bunlar bize ait sonuçlar ve süreç devam ediyor.

∗∗∗

Peki olması gereken ne ve bu kadar da zor mu?

İşte en iyi örnek Florentino Perez…

Futbolu küresel oyun olarak kabul eden bir protokol tribünü başkanı.

Kurduğu profesyonel ekiplerle çalışarak Real Madrid’in dünya markası olma sürecini erişilmez boyuta taşıdı.

Real Madrid’te 15 yıldır başkanlık yaptığı dönemde Pellegrini, Mourinho, Lopetequi, Solari, Zidane, Benitez ve Ancelotti ile çalışmasına rağmen, hiçbir şekilde kulüp kültürünün dışına çıkmayarak ve prensiplerden taviz vermeyerek, onları yönetme becerisi ve rahat çalışma ortamını sağlaması sayesinde, sağladığı istikrarla 7 kez Şampiyonlar Ligini, 5 kez FİFA Dünya Kulüpler Kupasını, 7 kez La Ligayı, 5 kez UEFA Süper Kupayı, 2 kez İspanya Kupasını, 7 kez İspanya Süper Kupasını ve bir kez de Kıtalararası Kupayı kazandı.

Başkanlık stratejisini hiçbir şekilde soyunma odasına inerek veya soyunma odasına telefon açarak yapmadı. Aksine, protokol tribününde kalarak ve her dönem için geçerli olan liyakat sahibi kişilerle kurduğu yönetim mekanizması üzerinden bu başarıları sağladı.

Bizim temel yapısal sorunumuz burada başlıyor. Çünkü, kulüp başkanları içine sıkışıp kaldıkları yöresel davranış kodlarının etkisiyle oluşan kabile kültürünün tüm kurgusunu net olarak gösteriyorlar. Bu da istikrarsızlığa ve başarısızlığa neden oluyor.

Küresel bir oyun olan futbol yöresel kodlar ile yönetilemez.

Hüseyin Yücel: Hasan Arat Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’yı devreye soktu

Exit mobile version