Futbol, günümüzde popüler kültürün bir ürünü olarak kitlelere sunulan bir eğlence aracı haline gelmesiyle birlikte, karşılığı olan hedef kitlenin-milyonların popüler olana kaymasına da neden olmaktadır.
Popüler kültür kapitalizmle yakından ilişkili bir kavramdır. Kültürel olanın metalaştırılması ve pazarlanması yoluyla tüketilebilir hale gelen faaliyetleri; kitle iletişim araçlarının da etkisiyle milyonların ilgisi ve beğenisine sunulur. Günümüz dünyasında her şey tüketimin ve popüler kültürün bir nesnesi haline getirilmektedir.
Futbolun popüler bir spor dalı olarak ön plana çıkmasına neden olan unsurlardan bir diğeri futbol taraftarlığının bireylere, renkler ve kulüp arması ile aidiyet duygusu üzerinden bir kimlik sunmasıdır. Futbolun bir yönüyle de milli takım kimliği etrafında, toplumsal algısını, bireylerin ulus kimliğini sahiplendiği bir kültürel faaliyet olarak değerlendirilebilir. Buradaki en önemli farklılık ve ayrıntı-belki de tehlike; futbol ve milliyetçilik arasındaki ilişkinin, devlet ve birey arasındaki ilişkinin milli kimliğin onaylanması şeklinde ortaya çıkması ve futbolun-azınlık bile olsa-hâkim zihniyetin simgeler üzerinden propaganda alana dönüşmesidir.
Halbuki, küreselleşme sosyal ve kültürel açıdan ülkeler arasındaki etkileşimi artıran bir sürece girmişken, sömürü mekanizması üzerinden-küreselleşme ile birlikte ulus devletin eski fonksiyonlarını yitirilmesi üzerine çalışılırken, özellikle siyasi, ekonomik ve kültürel olarak ulus devletin bireylerin kolektif bilincini ve davranışlarını belirleyen tek güç olmaktan çıkmışken, simgeler üzerinden siyasi propaganda yapmak şoven-milliyetçilik bir tutumdan başka bir şeyi ifade etmez.
Oysa ki futbolun küreselleşme süreci ile birlikte, farklı kültürleri kaynaştırıcı-ki farklı orjinli futbolcuların değişik milli takımları seçmesiyle birlikte-etkisi olduğu kesinken, böyle bir propaganda da bulunmak da ayrımcılığı içermektedir. Ne kadar geniş perspektiften bakarsak bakalım, bizdeki algı sosyal medya üzerinden futbol söylemlerinin milli maçlarda ölüm-kalım meselesi (beka davası) havasında sokmaktadır. Medyanın da şiddet ve militarist söylemelerinin etkisiyle statlar adeta siyasi-merkezi yapıların propagandası üzerinden varlıklarını ortaya koyma yeri olmuştur.
Küreselliğin yarattığı yapısal değişikliklere rağmen, popüler kültürün bir ürünü olarak futbol; milliyetçiliğin inşa edildiği ve ötekileştirme uygulamalarının yoğun olarak kullanıldığı alanlardan biri olmuştur. Milliyetçi ve cinsiyetçi söylemleri pekiştirilmesi ve yeniden üretmesinin yanı sıra biz-onlar ayrımının da net bir şekilde derinleşmesine olanak sağlamıştır. Futbol alanı mikro ölçekte milli kimliklerin mücadele alanı olarak görülmekte ve medya organları aracılığıyla kitlelere aktarılmaktadır. Bu bağlamda sportif alan olmaktan çıkan futbol, ülkeler neslinde de yöreselleştirilerek, ekonomik ya da politik güç-iktidar ilişkilerinin yeniden üretildiği bir alan haline dönüşmüştür.
Şiddet, cinsiyet ayrımcılığı, eril dil, milli kimlik, inanç üzerinden ötekilik gibi olgularla ilgili söylemleri uygulama alanı olarak bir elde toplayan futbol, kendine has dili ve kültür kodlarıyla neredeyse tüm dünyada yaygın bir toplumsal olgudur. Futbolculardan taraftarlara kadar, milliyetçiliğin vücut bulduğu bir alan olarak futbol, tepkisel ‘biz’ kurgusunun yeniden üretimi ve ‘ötekileştirme’ uygulamalarını gündelik hayatın bir parçası haline getirmekte-dolayısıyla milliyetçilik söylemini doğallaştırıp karşılığını yaratmaktadır. Mbappe, ülkedeki sağ-faşist-ırkçı partiye karşı, Afro-Fransız kimliği ve varoş bölge insanı olmasının verdiği sorumlulukla bir tavır ortaya koydu. Dünya Kupasını kazandıran takımın parçası olarak zaten Fransız kimliği üzerine sporcu olarak çok önemli bir değer katmıştı ki onun Fransız vatandaşı olarak tüm insanlara-insanlığa karşı bir tavır sergilemesi, aslında kimliksiz olan tüm Fransızları kucaklaşmasına neden oldu.
Barış Alper’in ortaya koyduğu mükemmel performansın yanında, maç sonu konuşmasında ‘halk’ üzerinden kapsayıcı bir açıklama yapması ise farklılıklara olan saygısının ve toplumcu bir duygusal yakınlaşmasının dayanağının-mesleki nezaketten ziyade, insan kimliğini ön plana çıkartarak bir değer ortaya koyması çok önemli olmakla birlikte çok da değerlidir.
Taraftarlık kimliği üzerinden futbolcuları ayrıştırıp saldıran tek hücre canlılarına da değerli bir karşı duruş oldu. İçinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasal olaylara gönderme yapmak, artık sosyal medyanın militarist-şiddet söylemlerle olayları ne boyuta taşıyabileceğinin de bir göstergesidir. Ayrıca, futbolu siyasi şehvet üzerinden şiddet ve fanatizm ortamına sürüklemenin ne kadar tehlikeli olduğunun da ispatıdır.
Müslüm Gülhan – NationalTurk