Mahalle sahalarından AVM’ye
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Mahalle sahalarından AVM’ye" başlıklı yazısı;
2018 yılında Türkiye dahil tüm Avrupa’ya 2,6 milyon metrekarelik AVM inşa edildi. Bunun beşte biri ise Türkiye’de yapıldı. İktidar tarafından uygulanan bu yapısal şiddet sadece spor ya da futbol anlamında değil, kültürel anlamda da bize çok şey kaybettirdi.
“Neoliberalizm yalnızca bir ekonomik önlemler paketi değildir. Bir yapısal yıkım ve yeniden şekillendirme, mekân düzenleme modelidir. Bu nedenle yerleşmesi de insanların öznelliklerini, toplumdaki yerleşik bölüşüm ilişkilerini, sınıflar arası ittifakları etkiler, egemen duyarlılıkları ve öznellik biçimlerini yıkarak yeniden yapılandırır.”
Ergin Yıldızoğlu
Cushman&WakefIeld tarafından hazırlanan “Avrupa Alışveriş Merkezleri Geliştirme Raporu” başlıklı araştırmasının sonuçlarına göre, Avrupa’daki alışveriş merkezi pazarı 2018’de 168,1 milyon metrekareye ulaştı. 2018’de Türkiye dahil tüm Avrupa’ya 2,6 milyon metrekarelik AVM inşa edilirken, bunun beşte biri Türkiye’de yapıldı. Türkiye’de sadece 2018’de 525 bin metrekarelik AVM inşa edildi. Bu değerlendirme ışığında, uygulanan yapısal şiddet etrafında sadece spor ya da futbol anlamında değil, kültürel anlamında da bugün neleri kaybettiğimizi anlamaya çalışmalıyız.
Kültürü Koruyamadık
Spor adına, mahalle adına ve sokak futbolu adına verebileceği hiçbir şey olamayan dünya düzeni içindeki çok uluslu şirketlerin çıkarları ve yerli tedarikçileri üzerinden sağlanan politikalar sayesinde kendine alan bulan bir feodal yapının yaptırımları söz konusudur. Bu zihniyetin, var olan ve futbol için olmazsa olmaz olan bir kültürün devamlılığını ‘rant’ uğruna yok edilmesi bir travmadır ve bir şiddettir. Ama acı olan; yüz yıllık kültürü yok ederek, geleceği de imha etmeleridir. Dünya ile rekabet edeceğimiz en büyük silahımızı ki diğer ülkelerde aynı silaha sahipken ve hâlâ aynı kurguyu çağın koşullarına uygun hale getirerek, kamusal alanları koruyarak kültürü koruyarak ve üstüne koyarak devam etmelerine rağmen biz bu küresel kurgu içinde saf dışı bırakılmaya razı olduk.
Güney Amerika Farkı
Brezilya’nın yüz yıldır arsalarda ve plajlarda oynadığı futbolun, Arjantin’in arsalarda ve mahalle sahalarında kendi futbolu adına ‘ekol’ yaratmaları ve çok değer verilerek onun korunması hâlâ Dünya Kupalarını almalarına neden olmaktadır. Brezilya’nın dünyaya 11 bin lisanlı futbolcu ihracının ekonomik karşılığının altyapısı sadece bu kültüre dayanmaktadır. Avrupa Futbolunun mahalle futbolu ile başlayan süreci, çocukların 8-9 yaşlarında bir takıma geçerek, futbolu kendi sosyal ve kültürel değerleri üzerinden bir ‘ekol’ yaratılarak disipline edilmesi; Avrupa’nın Dünya Futbolu üzerinde belirleyici lider konumda olmasına neden olmuştur.Bizim ise var olan sistemimizin ‘ekol’ haline getirilip sonra yok edilmesinin toplumsal ve sportif başarıya verdiği zararı telafi etmenin mümkün olmadığını, bugünkü rekabet koşullarındaki yetersizliklerimizde çok daha rahat görmekteyiz.
Mahalle, bir baskı aracı olarak kullanılan yaptırım organizasyonu değildi. Mahalle, bir kültürün devamlılığını sağlayan ve koruyucu etkisi; ırk, inanç yöre ve etnik fark gözetmeksizin her ailenin ve ferdin kendi özgürlüklerine saygı duyacak şekilde organize olan bir organizmaydı. Hiçbir sosyal ya da yapısal şiddet kendine alan bulamazdı. Ve bu değerler bütünlüğünün kazandırdığı mahalle takımları vardı. Sokak futbolu sayesinde öğrendiklerini ve kazandıklarını bir disiplin altında ölçülü ve kurallı şekilde uygulayacağı sahalarda oynamayı sağlayan mahalle takımları…
Süreçle ve geldiğimiz noktayla ilgili iki çok önemli saptamayla devam etmek istiyorum:
“1966’dan sonra İstanbul’da yeni bir göç dalgası ve 1970’ten sonra köprünün dahil olmasıyla birlikte yeni mekânsal büyüme, şehirde futbol patlamasına neden oluyor. 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında hemen hemen her mahallede futbol oynayan bu çocuklar, 1990’lardan itibaren Türk futbolunun başarılı yıllarının da temelini atıyor. “1970’li 80’li yıllarda yaşadığımız şey herkesin futbola erişebilmesi” diyor Demirci ve Türkiye’nin 5-15 yaş arası futbol pratiğinde rakiplerinden artık geri kaldığını vurgulayarak.’’
Salih Demirci
“İstanbul’da 1947 ve 2019 arasında yok olan sahaların yerinde bugün itibarıyla 61 konut, 35 okul, 18 park, 16 otopark, 15 alışveriş merkezi ya da rezidans, beş hastane, dört kamu binası, üç sanayi tesisi var. Yola ve ulaşım araçlarına dönüşenlerle birlikte toplamda 211 yapı bulunuyor. Peki futbol alanları bir şehir için bu kadar kolay vazgeçilebilir alanlar mı? “Spor dediğimiz şey komple bir kent problemidir. Sağlığınızı, mutluluğunuzu, yaşam kalitesini etkiler ve çok önemlidir” diyor içerik üreticisi, mimar ve ajans direktörü olan Koray Gök. “Herkesin spor yapabilmesi, kent planlamacısının sorumluluğundadır biraz da çünkü alanı o sağlamazsa diğer paydaşlar güdük kalır. Profesyonel sporcu yetiştirmek de kent planlayıcısının sorumluluğundadır ama orada Aile Bakanlığı da Eğitim Bakanlığı da Çalışma Bakanlığı da işin içine girer. Kent planlayıcısı orada da yerel yönetimler ve bakanlıklarla durur”
Koray Gök
Oyun Alanı Kalmıyor
İstanbul için futbol adına olabilecek en büyük katkı mahalle takımları arasında oynanan turnuvalardı. Sokakta futbol oynayarak yetişen çocuklar, mahalle takımında yer almak üzerine önüne büyük bir hedef koyardı. İşte bu turnuvalar ve bu yapı İstanbul’u futbolcu merkezi yapardı. Anadolu’dan gelen takım yöneticileri bu turnuvalarda oyuncu seyredip takımına kazandırmak için çaba harcardı. Bu zenginlik İstanbul futbolcusunu her takımda olduğu gibi Milli takımlarda da majör oyuncu haline getirmişti. 1954 Dünya Kupası’na giden Milli Takım’da 11 İstanbul doğumlu futbolcu varken 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olan A Milli Futbol Takımında sadece 7 oyuncu vardı. Ne yazık ki bu alanların kaybolması neticesinde, EURO 2020’ye giden A Milli Takım’ın kadrosunda ise bu sayı 2’ye düşmüştü. Yapısal şiddet adına ben kendi yaşadığım ve yakın bildiğim çevremden örnek vermeye çalışacağım.
Benim çocukluğum Gültepe-Ortabayır-Bacadibi-Levent bölgesinde geçti. Çevremdeki en önemli saha Philips fabrikasının futbol sahasıydı. Benim ve benim gibi birçok futbolcunun futbolu meslek olarak seçmemdeki uygulama alanı burasıydı. Ve Gültepe, Çeliktepe, Seyrantepe, Sanayi, Esentepe, Levent civarındaki tüm mahalle takımları bu sahada antrenman yapıp maçlarını yapardı. Şimdi ise Metrocıty AVM olarak varlığını sürdürüyor. Etiler sahası, Levent (Etiler) Lisesinin hemen önündeydi. Şimdi ise AVM Akmerkez. Zorlu alışveri merkezinin olduğu yer Karayolları Bölge Müdürlüğüydü ve içinde nizami çim sahası vardı.
Rezidans Olan Sahalar
Ortaköy futbol sahası ise İsmail Ünal ve Serdar Bilgili’nin ‘çabalarıyla’ One Ortaköy isimli bir residansa alanına dönüştürüldü. AVM Astoria’nın bulunduğu yerde özel olsa da Tatko futbol sahası vardı. Karşıda Nautilus’un olduğu yerde Koşuyolu İbrahimağa sahası vardı. Optimum AVM’nin olduğu yerde Yeni Sahra Gençlerbirliği sahası vardı. Ki efsane turnuvaların olduğu Zuhuratbaba sahasının bir kısmı otopark oldu. Bakırköy Vita sahası Carousel oldu. Capacity AVM’nin olduğu yere Barutgücü sahası denirdi.
Özellikle eski futbolcuların da sıkça oynadığı Feneryolu Dalyan sahasının yerine büyük bir site yapılmakla beraber ön kısımları alışveriş alanı oldu. Çengelköy sahası otopark oldu. Otel olan Şeref stadını ve Millet Bahçesi olan Çukurbostan’ı anmadan geçmek olmaz. Daha çok yazılacak alanlar vardır eminim ki bu sadece İstanbul ile sınırlı kalması da mümkün değil. Ve tüm okulların bahçeleri para kazanmak azmi ile otopark olarak kiraya verildiği için çocukların oyun oynamasına engel olmakta.
Azalan İlgi
Yüz yıla yakın zaman diliminde oluşmuş bir kültürün tasfiye edilerek farklı bir siyasi kurgu üzerinden yapısal şiddete maruz bırakılması, her anlamda ve her alanda elimizdekileri kaybettirerek, ne olacağı belli olmayan ve içi boş kavramlar çerçevesinde bir değişim kisvesi altında bize sunmaya çalışıyorlar. Sahaların azalması ve çocukların futbol oynayacak alan bulamaması, futbolcu yetişmesindeki doğal seleksiyonu engellemektedir. 16-17 milyon genç nüfusa sahipken onlara yeteri kadar alan da vermek zorundayız ki bu kamusal görevdir. Futbolla ilgilenen genç sayısının artması ancak bu sayede olur.
Futbol oyun olarak hayatımızdan çıkarken bir iddia oyunu haline gelmiştir. Futbolu bir oyun olarak, bir spor olarak yok etmek pırıl-pırıl gençlerin umutlarını yok etmek anlamına gelmektedir. İyi profesyonel yetiştirmek ve dünya ile rekabet etmek için çocuklara spor yaptırmak zorundayız.
Müslüm Gülhan / NationalTurk