Hayat, mücadele ve futbol sokakta güzel
NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Hayat, mücadele ve futbol sokakta güzel" başlıklı yazısı;

Yaşadığımız kentin daha geniş etki alanına baktığımızda toplumsal süreçlerin, yapıların, ilişkilerin yani toplumun çözümlenmesinde önemli bir aracı olduğunu görürüz.
Sosyolojik açıdan ise toplumsal değişim ana göstergesidir. Benim ve ailemin de içinde bulunduğu geleneksel köy yaşantısından modern yaşama-ki içeriği tartışılan bir üretim tarzına kör-topal geçişin tarihsel dilimidir. Yeni yazdığım ‘Sokak Futbolu’ kitabım bu tarihsel dönemdeki futbol-çocuk-sokak-mahalle-kişiler üzerinden bir kesiti anlatmaktadır. Fakat süreci de anlatmak için birtakım parametreleri gözden geçirmekte fayda var.
1965 yılında İstanbul’a gelen ailemin temel dayanağı şehir yaşantısının avantajlarından yararlanarak çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmaktı. Ama bu kültürel değişimin bir zamana ve iradeye ihtiyacı vardı. Feodal yaşantıdan kurtulup kent-mahalle yaşantısı içindeki ekonomik ve sosyal farklılıkların yarattığı davranış kodlarındaki değişkenlikleri öğrenek kültürel bir tavır alınması gerekmekteydi. Ortabayır-Kardeşler Caddesi bizim için değişkenlikleriyle beraber yaşama tutunma yeriydi.
Burasının özelliği fabrikaların olduğu bölge olmasıdır ki tüm fabrikaların kapanıp yerine AVM-Kanyon, Metro Cıty, Dilek-yapılmasına rağmen otobüs durağının adı hala ‘Fabrikalar Durağı’ olarak devam etmektedir. İstanbul’a gelen ailelerin bu bölgelere yerleşmesi fabrikalarda rahat iş bulmalarından kaynaklandığından, yerleşim yeri olarak haliyle gecekondu bölgesi halini almıştı. O feodal ilişkilerin sürmesi neticesinden her gelen aileler kendi köylerindeki akrabalarını da yanlarına getirerek hemşerilik üzerinden gettolar oluşmaya başladı. Trabzonlular, Bayburtlular, Sivaslılar, Sinoplular, Giresunlular… gibi. Sanırım bir tek biz Erzincanlı aile olarak yaşadık bu süreç içerisinde.
Tabii ne olursa olsun, diğer gruplar ile iş ilişkisi içinde ve mahalle paylaşımları içerisinde ilişkiler kaçınılmaz olarak devam etmekteydi. İşte buradaki ilişkiler farklılıkları kent uzlaşı içinde bir halk tabakasını oluşturmaktaydı. Bu ilişkiler hem ekonomik hem de politik içeriklerle oluşmaktaydı. Aynı fabrikada çalışmaları ve günlük yaşantı içinde ve toplam yaşam içindeki iktisat ilişkileri bunu kaçınılmaz kılmaktaydı. Ve o dönem benim hiç unutmadığım-1977 Eczacıbaşı ve Philips fabrikalarındaki grevlerde verilen mücadelenin yarattığı yaşam avantajları bu ilişkilerdeki politik boyutunu net ortaya koymuştu.
Akrabalık ve feodal ilişkilerle birlikte, kentin bireyleri olarak yurttaşlık ve vatandaşlık statüsü üzerinden bir süreci yürütmekte kaçınılmaz olmaktaydı. Benim buradaki ilişkilerimin temel dayanağı futbol topuydu. Sokakta bulmakta hiç de sıkıntı çekmediğimiz alanlar ve maç için kullandığımız taşlarla oynadığımız oyunun verdiği haz benim futbolcu olma isteğimin temel dayanağıydı. Pazarda alınan naylon ayakkabı, 2,5 liralık plastik futbol topu ki patladığı zaman futbol oyunu başka boyuta geçtiği için-patlak ve şişik olması far etmeden devamlılık arz eden maçalar…
Çamurdaki oyun ile taş zemin üzerindeki oyunların farklılıkları-arabaya çalım atmak, amca ve teyzelere çalım atmak, anneme yakalanmamak için kaçmak hepsi motorik özelliklerin gelişmesine yardımcı olan atletik-teknik çalışmalardı. Hepimizin ortak yanı gecekonduda yaşayan ailelerin çocukları olmamızdı. Ailelerin tek önceliği eğitime verilen önemdi. Bu aileler için Cumhuriyetin bir öğretisiydi. Bunun dayanağı ile hayatımızın geleceğini güven altına almak üzerine aile prensiplerine sadık çocuklar olarak sokakta mücadeleyi ve oynamayı seviyorduk. İşin ucu kaçınca; eğitim adına annem devreye girerek maça müdahale etmeyi kaçınılmaz görmekteydi.
Sokak futbolunun kuralları vardı: 3 korner 1 penaltı, 5’te devre 10’da biter, her yer açık alan olduğundan topun kaçması halinde topu atan alır… Takımlar iki kaptanın birbirlerine adım alarak kurulurdu. Ve en önemli beklenti ve ilahi yalvarma-ne kadar kötü oynarsa oynasın-topun sahibi çocuğun annesinin eve çağırmak için bağırmamasıydı… Her mahalle hemen hemen aynıydı. Her sokakta oynanan futbol aynıydı. Sadece ve sadece isimler farklıydı. Sokak futbolu bizim ekolümüzdü. Çünkü oradan mahalle takımlarına geçiş olur ve her hafta sonu maç yapma, hafta içi de antrenman yapma fırsatı olurdu. Mahalle turnuvalarındaki o ölçüsü ne olduğu belli olmayan sahalarda ve zemin koşullarına göre oynanmak zorunda kalınan oyun birçok teknik sorunu çözmekteydi. ‘Sokak Futbolu’ kitabımda, Kardeşler Caddesi üzerindeki oynanan maçları, oynayan kişileri, aileleri ve minnet ettiğimiz kişileri anlatmaya çalıştım.
Hazine arazilerine konarak bir mafya tezgâhı üzerinden her yere çöken-şimdi de ülkeye çöken ve inşaat çavuşluğu dışında hiçbir donanımı olmayan sonradan müteahhitler, tüm bu özel sokakları yok ettiler. Ülkenin geldiği nokta bu ‘rant’ kurgusunun-sömürünün gelişmiş halidir. Bizden çalınan sokaklarda-şimdi, belki o yaşamı değil ama onurlu yaşamı geri almak için yeni kuşak bir mücadele vermektedir.
Sokak candır…
Müslüm Gülhan – NationalTurk