Galatasaray-Fenerbahçe maçı ve futbolun gergedanlaştırdıkları/ Müslüm Gülhan
Galatasaray-Fenerbahçe maç sonu dâhil futbolda yaşanılanları futbolun içinde kalarak açıklamak imkânsız. Bu konulara değinmek için bazı tanımlamalara ve yorumlara göz atmak gerekiyor.
Rumen asıllı Fransız oyun yazarı Eugen Ionescu 1959’da yazdığı Gergedanlar oyununda, ansızın ortaya çıkan bir düşüncenin nasıl yayıldığını, o düşünceye uzak olanların bile zamanla akıntıya kapılıp, gücün tesirinde nasıl dönüştüğünü sahneler.
Anlatılan esasında 1930’ların Almanya’sında başlayan daha sonra Avrupa’yı kasıp kavuran faşist düşüncenin insanlığı nasıl yavaş yavaş ele geçirdiğidir. Alman halkının dönüşümünü Hitler faşizminin etrafında nasıl da kümelenebildiğini çarpıcı biçimde resmeder.
Sürü bağışıklığıyla totaliter eğilimlerin boyunduruğuna giren, tek tipleşen, güce tapan, kötülüğün sıradanlaşmasına göz yumanları ‘gergedanlaşan insanlar’ olarak betimler.’ (İbrahim Varlı)
Otoriter yapılar-Türkiye’de olduğu gibi, kendi mekanizmaları altındaki -ki bağımsız görünenler dâhil-tüm kurumlarda yukarıdan aşağıya hiyerarşik olarak bu sürü psikolojisi içinde, güce tapılan kurguda kendi iç dinamiklerine uygun olarak yerleştirilip örgütlenmesini amaç edinir.
Bunun her alanda kurumsallaşması sistem açısından olmazsa olmazdır. Haliyle, futbolun tüm yapısal kurgusu da bu değişmesi istenilen sosyal yapı kodlarına müdahale eder duruma getirildi.
Şimdi sizleri biraz yoracağım ama İbrahim Hakkı Seydioğulları tarafından yazılan ‘Popüler Kültür Bağlamında Futbol ve Siyaset İlişkisi’ makalesinden belirli bölümleri aktardıktan sonra devam etmem gerekecek.
“Popüler kültür, üretildiği sosyal gruplar içinde geniş kitlelerce paylaşılan inanç, uygulama ve nesnelerdir. Politik bir tanım aranırsa, toplumların ya da tahakküm altında olanların kültürü olarak ifade edilmesi mümkündür.
Bu tanımlamalar kapsamında popüler kültürün hem geleneklerle birlikte oluşan toplumsal inanışları ve uygulamaları hem güncelde yayılan uygulama ve nesneleri hem de politik ve ticari alanlardan yayılan uygulama ve nesneleri içerdiği söylenebilir (Mutlu, 2008: 236-237).”
∗∗∗
“Futbol son derece popülerdir ve geniş halk kitlelerine hitap eder. Bu nedenle siyasetin olmadığı bir futbol düşünülemez. Futbol da siyasete mahkûmdur. Futbolun otorite, istisna, kaynak, kolaylık, kayırma ve imtiyaz için siyasal desteğe ihtiyacı vardır. Bu nedenle futbol kulüpleri yöneticileri ve diğer çıkar grupları politikacılarla ilişki içindedir (Erdoğan, 2008: 36).
Siyaset; popüler bir alandan popülist politikalarla oy almak, toplumu sosyal, ekonomik ya da siyasi sorunlardan uzak tutmak ve egemenliğini korumak/geliştirmek için futbola ihtiyaç duyar (Yılmaz, 2002: 19).
Statlarda bulunan coşkulu kitlenin enerjisinden faydalanmaya çalışır, kitleden destek ve prestij sağlamayı umar. Futbol aracılığıyla mesajlar vermek ve futbolun sempatisini kullanmak pek çok politikacının tercihi olmuştur (Erdoğan, 2008: 37; Öngören ve Karadoğan, 2002: 220).”
Futbol sermaye birikimi ve bunun sonucunda servet transferi sağlayabilen bir ‘kültür endüstrisi’ ürünüdür. Özellikle servet transferinin etkisiyle siyasetten mafyaya ve tüm çıkar gruplarına kadar her yapının etki alanına girmiştir. Temelde ‘rant’ kurgusu üzerine endüstriyel bir modül haline geldiği için ekonomik bir olgu olan futbol, egemen güçlerin bir parçası haline gelmesinden dolayı şike ve bahis oyunlarının etkisi altında mali açıdan çıkar gruplarına hizmet eder.
“Futbol; ekonomik, siyasal ve ideolojik özellikleri açısından kapitalizme hizmet ederken, ‘kitle kültürü’ amaçlarını hedef aldığı için, bu amaca yönelik tüm örgütlü etkinlikler bütünlüğünü de organize eder.”
Yukarıdaki alıntılar ve benim yapmaya çalıştığım yorumlar neticesinde, futbolun bir ‘kitle kültürü’ haline gelip otoriter bir kimliğe bağlı kalarak şiddet unsurlarını kullanma isteği ancak ve ancak Ionesco’nun gergedanlaşan topluluk elemanı tarifinden başka bir şey ifade etmediği gerçeği ile yüzleşmek durumundayız.
∗∗∗
Siyaset bilimci Fatih Yaşlı’nın Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un maç bittikten sonra ve kimsenin kalmadığı bir ortamda, Galatasaray Ali Sami Yen Stadyumu!na giderek statta kalan tek Galatasaraylı yöneticiyi sözlü olarak taciz etmesi neticesinde yaptığı yorumda “burjuvaziye dair bütün marksist analizleri boşa düşürmek için dünyaya gelmiş sanki adam, rahmi ve ömer kafasını duvarlara vuruyordur:))” diyerek ironi yaparken, futbolun dışında kalarak süreci kendi ihtisas alanı içinde değerlendirmesine rağmen, verilmeye çalışılan tüm cevapların bu kitle kültürü içine sıkışmış-şiddet unsurlarını otoritenin avantajı açısından öven taraftarlık bağlamında verilmesi, aslında işin ne kadar vahim olduğunu da ortaya koyuyor.
Yıllarca emek vererek oluşturdukları birikim neticesinde, sahip oldukları dünya görüşünü-ideolojiyi bile bu otorite için heba edecek bir duygusal tacize karşı kendilerini bertaraf etmeleri inanılmaz bir travmadır. (Benzer bir durumu ben Beşiktaş Başkanı Hasan Arat için yazdığım bir yazıda gördüm ki gerçekten çok üzücü bir durum.)
Süreç, kulüplerin tarihsel derinlikten gelen kimliklerini pasifleştirip meta haline getirerek, çoklu amaç için başkan kimliğinin etrafında örgütlenen bir modele gelmiştir. (Beşiktaş Hasan Arat dönemi dahil 22-23 yıldır, Fenerbahçe ise Aziz Yıldırım ve Ali Koç dönemlerinde. Galatasaray’ın Fatih Terim dönemleri)
Bu bağlamda, stat içinde bir kişiye karşı yapılan saldırının içinde Mert Hakan, İsmail Kartal’ın oğlu ve Hulusi Belgü dâhil tüm grubun olmasının başka bir açıklaması olamaz.
Çok önemli bir maçı 10 kişi kalmalarına rağmen, büyük bir irade ortaya koyarak kazanması Fenerbahçe takımı için inanılmaz bir övgüyü hak etmesini gerektiriyor.
Bu sonucun önemini sportif açıdan değerlendirip, futbolun, TFF üzerinden nasıl bir siyasi argüman haline getirildiğini tartışmaya açarak çözüm yolları konusunda liderlik yapması ve kendileri ile Galatasaray dâhil kulüplerden kimlerin yarar, kimlerin de zarar gördüklerine dair bir kamuoyu oluşturmaları gerekirken, böyle bir eyleme geçilmesinin tek dayanağı saha içindeki insanların ‘kitle kültürü’ içinde, topluluk psikolojisiyle tek tip insan figürü haline gelmesidir.
Fenerbahçe’nin borcu 11 Milyar 466 Milyon TL ve Galatasaray’ın borcunun da 10,2 Milyar TL, Beşiktaş’ın borcu şimdilik 8,4 Milyar TL olmasına rağmen, sistemin bekası için Ziraat Bankası’nın bu borcu finanse etmesi, siyasetin futbola olan ihtiyacının da en belirgin kanıtıdır.