Tabii ki böyle bir kulüp yok…
Kesinlikle ben de her kes gibi, daha doğrusu futbolun içerik yönüyle derinlemesine ilgilenen kişiler gibi, böyle bir tartışma ortamı içinde kurumsal bir yapının olmasını isterdim.
Ha, karşılık bulur mu? İşte orası sıkıntılı bir beklenti olur.
Neden bu konuyu açtım? Her hafta maçlardan sonra verilen demeçlere, TV’lerde yapılan yorumlara, köşe yazılarına baktığımız da belli başlı nüanslar üzerinden içinde sıkışıp kalınmış konuların dışında hiçbir şeyin konuşulup, yazılı-çizilmediğini gördüğüm için bu konuyu açtım. Benim gibi rahatsız olanlar elbette vardır.
İşin kötüsü bu kaosu bir sitem haline gelerek, sanki futbol bu yapı üzerine kurulmazsa anlam yitirir tarzında bir ‘algı’ oluşturulduğu için de gerçek futbol dünyasından, daha doğrusu ‘küresel’ kurgu yapısından uzaklaşıp, kendi ‘yöresel’ yapımız içinde kendimiz çalıp-kendimiz oynuyoruz.
Tabii ortaya mutlu bir azınlık çıkıyor…
Bu ‘kaos’ sayesinde, bilgiye ihtiyacı olmayan ve kurumsallığı reddeden bir figürler silsilesi bu işin başını tutup rantını yiyerek futbolu araç haline getirmektedir.
Şu anda sistem içindeki her kes futbolu araç haline getirerek bu işten nemalanmaktadırlar. Ama istinasız herkes…
Öncelikle kriz yaşamadığımız ‘rant’ ve ‘nema’ dışında, kriz yaşadığımız ve kaosun nedeni olan düşünmeyle ilgili analiz yapmak lazım.
Peki düşünce nedir?
Sokrates ve Platon gibi felsefecilere kadar dayanır. Bu dönemde daha derin gerçekleri düşünerek görebilen insan özellikleri; sistematik olarak düşünebilmesi, işaretleri derinlemesine takip edebilmesi, anlaşılır bir düşünme yapısına sahip olması ve karşı yargılara hazırlıklı olması olarak belirtilmiştir.
Düşünmeye verilen önem ve onu anlama uğraşının nedenleri vardır. Düşünme, fikir üretme ile sonuçlanan zihinsel süreçtir.
Düşüncenin analitik kurgusuna bakarsak: Bilgi toplamak, olayları alt aşamalarına ayırmak, incelemek, analiz etmek, karar vermek ve problemi çözmek gibi beceriler analitik düşünme için gereken özelliklerdir.
Ortaya bir felsefe kavramı çıkıyor tabii ki: Felsefe varoluşa dair soyut, genel, teorik problemlerle ilgili derinlemesine ve sistemli bir düşünme faaliyetidir.
Tüm bunların insandaki karşılığı prensip adı altında kimlik kazanır.
Prensip: bir kişinin kendi hayatında var olan davranış biçimlerini yasal anlamda bir zorunluluğu olmayan ancak kendi hür iradesiyle uygulayıp uygulamama konusunda almış olduğu kararlar bütünüdür.
Madem düşünce kulübü kurduk (!), neye tekâmül ettiğini futbol üzerinden detaylandırırsak anlaşılmak sanırım daha kolay olacak.
Futbolun kendi adına bir düşünce yoğunluğu ile felsefesi vardır. Kelime veya cümle olarak oldukça kuvvetli olmasına karşın içini doldurmakta bir o kadar da güçtür.
Öncelikle düşünceyi kurumsal bir yapı üzerine konumlandırmadan felsefe ya da prensipler üzerine konuşmak gerçekten ciddi zaman kaybı olur. Çünkü karşılığı bulunamaz.
Neden? Niçin? Nasıl? Sorularının ayrıntılı karşılığı olmak zorundadır.
İncelemek, analiz etmek, karar vermek ve problemi çözme üzerine kurgulanan analitik düşünceyle ilgili bir yapının kurulması kaçınılmaz olmakla birlikte federasyon dahil, tüm kulüp başkanlarını, tüm teknik direktörleri, hatta tüm menajerleri ki şu an futbolu onlar yönetiyor, futbolu yorumlayan her kesi toplayıp, nasıl bir tasarrufları olduğunu sorduğumuzda inanın bir cevap almak imkânsız olur. Alacağımız tüm cevapların da doğruymuş gibi olup ve şu an satılmaya çalışılan ama karşılığı olmayıp algı manipülasyonu içereceğinden emin olabilirsiniz.
Futbolu yöneten ile futbolu oynatanların aynı havuzdan beslenmesi, aralarındaki farklılıkları ve çelişkileri ortadan kaldırmaktadır. Ki çelişkinin diyalektik bir kurgusu vardır, ama bu süreç çelişkiyi yok saydığından, haliyle sonundaki sentezin de ortadan kalkması anlamına geleceğinden dolayı, futbol aynı düzlem üzerinde yol almaktadır.
Büyük kulüpler tarihsel derinliğe sahip kurumsallıklarını kaybetmeleri ile, antrenörlerin büyük ölçekli ücretleri arasına sıkışan futbol da kendi kimliğini kaybederek ve özellikle ‘bilgi’ ihtiyacını reddederek ‘yöresel’ oyun haline gelmektedir.
Sonuca gelirsek ki artık bağlamak gerek, hep hayıflanırdık Almanlar, İngilizler, İtalyanlar gibi ‘ekol’ sahibi olmak için…
‘Organize olmuş kaos sistemi.’
Müslüm Gülhan / NationalTurk