Kurumsallaşma; kurumların kuruluş amaçlarının kabul görmüş normlar, değerler ve ilkelerle yönetilmesidir.
Kurumsallaşma kurumun oluşum sürecidir ve paradoksal yapısı onun sonuçlarında saklıdır. Çünkü, başlangıcında insan üzerine kurgulanan kurumlar zamanla insanları etkileme gücüne sahip olarak kurumu nesnelleştirmeyi başarırlar.
Kurumsallaşma birçok faktörden oluşan bir kavramdır. Bu nedenle kurumsallaşmayı kavramsal olarak incelerken ilk önce meşruluğu, tarihsel derinliği, varlık nedenlerinin bir denge üzerinde olması ve değişime olan uygunluğu ile formalleşme, profesyonelleşme, hesap verilebilirlik, kültürel güç ve tutarlılık üzerindeki boyutları kurumsallaşmayı şekillendirmiştir.
1923 yılında kurulan CHP’nin tüm kurumsal dinamiklerinin dayanağı Cumhuriyet devrimleri ile bütünleşmiş halidir. Ve başlangıç noktası Mustafa Kemal’e gider.
1903 yılında kurulan BJK ise Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Osman Paşazade Mehmet Şamil, Hüseyin Bereket, Kadızade Nazım Nazif ve 20’ye yakın genç Beşiktaş’ın ilk kurucularıyla başlayan süreç Şeref Bey, Baba Hakkı ve Süleyman Seba ile davam eden kurumsal yapıdır.
CHP, Mustafa Kemal’in siyasi vizyonu ile Cumhuriyet devrimlerinin oluşturduğu kültürel derinliğe sahiptir.
BJK ise, Cumhuriyet öncesi mücadele kurgusunun getirileriyle birlikte, Cumhuriyet sonrası ortaya konulan davranış kodlarından yola çıkarak kültürel prensipler edinmiştir.
Her iki kurum, Kurtuluş Savaşı’nın içinde süreci kurumsal olmadan sürdürürken, Cumhuriyet’in kurulması neticesinde-kuruluş sürecinde kendi alanlarında örgütlenerek bizzat sürecin içinde olmalarıyla birlikte kimliklerini netleştirmişlerdir.
Her iki kurumun kuruluş gerekçeleri ve var olma mücadelesi içindeyken hikâyeleri vardır. Haliyle bu hikâyelerinde kahramanları vardır. Ve bu kahramanlar kurumsal kimliğin birer parçasıdır. Bunları reddetmek-yok saymak kurumsal kimliği yok saymak anlamına gelir. Bunlara karşı tavır almak veya oluşan kurumsal kimliklerinin kırılması için çan kulesindeki kurumlarla iş birliği yapmak ise; aynı zamanda tarihsel benliğin yıkımı ve hikâyelerin imhası anlamına gelir.
CHP, Bülent Ecevit’e kadar ve onunla birlikte olan zaman dilimimde, varlık nedenlerine saygı esaslı olmakla birlikte, Cumhuriyet’in temel değerlerine zarar vermeden değişime ayak uyduran bir süreci iyi yöneterek gelmişti. Sosyal devlet anlayışı ile toplumsal gelişim sürecinin aydınlanma esaslı bilimsel dayanaklar üzerinden yürütülmesi, 1980 askeri darbesine kadar toplumsal dinamiklerin oldukça kuvvetli hale gelmesini sağlamıştı. Bu vesileyle 1977 genel seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğindeki CHP yüzde 41,38 oy oranı ile birinci parti konumundaydı.
BJK, Şeref Bey ile Baba Hakkı geleneksel yapısını Süleyman Seba ile bütünleştirerek ve profesyonel koşullara uyum sağlayacak değişimleri de yerinde-zamanında ve uygun mali portföy içinde yaparak süreci tek kelimeyle artı değer yaratarak yürütmüştü. Üretim esaslı kurgu ile ortaya konulan işletme modeli hem sportif başarıları hem de mali başarıyı beraberinde getirerek 2000 yılına kadar kulübün altın döneminin yaşanmasına vesile olmuştu.
Ve bugün…
CHP’nin başında Kemal Kılıçdaroğlu, BJK’nin başında Ahmet Nur Çebi var.
Kemal Kılıçdaroğlu devlet memurluğundan kamu kurumunda müdürlüğe kadar ulaşmış biri. Ast-üst ilişkisi içinde “devlet terbiyesi” alarak yetiştiğinden saygı-kaygı esaslı disiplin söz konusu. CHP’nin kendini var eden ideolojik derinliğine sahip değildir. CHP’nin kurucu kurumsal yapısının-özellikle Cumhuriyet devrimlerinin değişimini-yıkılmasını, gerici bir fantezi üzerinden-dinci kurguya çanak tutacak şekilde siyasi bir strateji olarak- CHP’nin kültürel derinliğine rağmen uygulamaya çalışması da oldukça manidar. 18 Aralık 2008 Melih Gökçek, 25 Eylül 2008 Dengin Mir Fırat ile katıldığı münazara programında öne çıkmış Mayıs 2010’da Deniz Baykal kaset komplosundan günler sonra, 22 Mayıs 2010 tarihinde yapılan CHP kurultayında genel başkan oldu.
Ahmet Nur Çebi ise, Trabzonsporlu olmakla birlikte futbolla, spor yapısı içindeki yönetim ve organizasyonuyla, futbolun iktisat kurgusuyla ve Beşiktaşlılık kimliği ile hiçbir ilgisi ve alakası olmamasına rağmen BJK’ye başkan oldu. Bu ona da yapılan bir haksızlıktı. Çünkü, Beşiktaş’ın kuruluş gerekçeleri ve kültürel derinliği konusunda hiçbir şekilde bir birikime sahip olmamasına rağmen, maalesef genel kurul onu başkan seçti. Başkan olması, onun bu süreç içerisinde başarısız olmasının yanında, futbolun dinamiklerini bilmemesine rağmen, başka stratejiler içindeki yönetimi kulübü de ciddi şekilde zarara uğratmasına neden oldu. Genel kurul tarafından adeta kulübe ‘Kırmızı Pazartesi’ yaşatıldı.
Her iki başkanın ortak noktası kurumların tarihsel ve kültürel derinliğine sahip olmamalarıdır. Peki, onların bu zaafına rağmen neden genel kurul ve kurultay bu iki kişiyi başkan seçti? Ve neden bu kadar badirelere rağmen başkan olarak hâlâ koltuğu işgal ediyorlar ve direniyorlar?
CHP de kurultay ağaları var…
O yüzden üye sayısının 1 milyon 400 bini geçmesine izin vermezler.
BJK’de ise, küçük-küçük gruplardan oluşan pazarlama üstatları (!) ile büyük oy kütlesini elinde tutan sözde duayenler ve pazarlayan oy simsarları vardır. Başkan adayları için pazarlık yapmak çok kolay…
Ne CHP kurultayı ne de BJK genel kurul yapısının amacı, kurumsal yapının korunmasına ve bu yapı üzerinden oluşacak değişimlerin zarar vermeyecek şekilde uyumun sağlanmasına ve de buna uygun yönetim modeli ile sürecin doğru yönetilmesi değildir. Yıllarca emek verip elde ettikleri konumlarının sağladığı avantaj sonucunda, bunu masada pazarlık konusu haline getirerek oluşacak ranttan nemalanmak onlar için olmazsa olmaz.
Bırakın Kılıçdaroğlu’nun 12 seçim kaybetmesini… Kaybedilen kurucu partinin değerleriyle, haliyle Cumhuriyet devrimlerin kendisi olduğu zaman bile genel kurul üyelerinin bir şey yokmuş gibi davranması ve Kılıçdaroğlu’nu destekliyor olmaları inanılır gibi değil.
Bu ağalar için memleketi sofrada kurtarmak en kolay yol…
Toplumsal muhalefeti ortadan kaldırıp, sadece salıları kürsüden seslenen Kılıçdaroğlu, ancak böylelikle toplumsal muhalefeti -sol partilerin dağınıklığından yararlanarak- engellemeyi başardı. Hani bir proje olsa ve bunu önersen yapılması oldukça zor bir durumla karşılaşılır ama ‘O’ yaptı, yapıyor. Her türlü sağcılıkla uzlaşı içinde… Yeter ki ‘sol’ söylem üzerinden bir ortam oluşmasın. Hiçbir ‘emek’ eksenli kurum ile ilişki kurmama konusundaki tavrı net! Belki de ‘Diyanet’ gibi yetinmemeyi ‘günah’ olarak görüyor. ‘Laiklik’ onun için yok hükmündedir. CHP’yi dincilerle barıştırıyor! O neyse?.. Birçok anti-demokratik yasanın Meclis’ten geçmesine izin verdi.
Ahmet Nur Çebi’nin de pek farkı yok. Kulübü Beşiktaşlılarla değil menajerlerle yönetiyor. Seba geleneğini yok etmek için çok uğraştı ve başardı. Sergen Yalçın, Rıdvan, Serdar ve Emirhan son Sebacılardı. Başarıdan ziyade kulübün özelikle iç ve dış bağlantılı bir ‘diaspora’ ile yönetilmesi onun için daha elzemdi. Hep ona göre antrenörlerle çalıştı. ‘Fulya Davası’nı BJK aleyhine halletti. 95 milyon dolar yerine 95 milyon lirayı kasaya koydu. ‘Feda’ paralarını unuttu. Hiçbir rapor açıklamadığı gibi, yeni raporlara ihtiyaç çıkarttı.
Türkiye’deki her kurum küçük bir Türkiye’dir.
Her sorumlu kişi veya kişiler bukalemun gibidir. Çıkarlar doğrultusunda adaptasyon sorunu yaşamazlar.
Çözüm tektir ve halkın kendisidir. Türkiye için kurucu parti olan CHP’den işe başlanılmalı.
BJK içinse tek çözüm taraftarın devreye girmesidir.
Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamalarındaki refleks iyi bir referanstır.
Müslüm Gülhan / NationalTurk
BJK Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin basın toplantısı
Çebi’nin istifa gerekçeleri