Başlıktaki kurumların işleyişlerine baktığımızda, toplumsal sorumluluk konusunda tartışılacak en önemli konunun ne olduğu apaçık ortadadır.
Sonuçları bakımından çok ağır bedel ödediğimiz için tartışılması gereken ‘liyakat’ ve ‘bilgi’ üzerinden hareket ederek bir analiz yapmak gerekmekte. Çünkü, sorunun başlangıç noktası burası olmasına rağmen çözümsüzlük içinde süreç bizim ödediğimiz bedellere aynen devam etmekte.
Liyakat; işin gerektirdiği niteliklere sahip olarak işe en uygun kişinin seçilmesi olarak tanımlanabilir. Biraz daha genişletirsek; işe alım, atama, terfi ve göreve son vermenin eğitim, deneyim, bilgi, beceri, başarı, görgü, kültür, yetenek doğrultusunda yapılması şeklinde tanımlanmaktadır.
Liyakat sistemi ise, adil ve eşit koşullarda hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden bütün atama ve yükseltmelerin geçerli ve güvenilir değerlendirmeler sonucunda, objektif kriterlere dayalı olarak işe en uygun kişinin alınmasıdır.
***
Bilgi ise nesnel, evrensel ve eleştiriye açık olmakla birlikte, akla ve mantığa dayalı olarak, sistemli-birikimli, kullanıldığı alana ve bakış açılarına göre değişiklik göstermekle birlikte; geçerliliği veya doğruluğu varsayılacak şekilde mümkün olan en yüksek kesinlik derecesi ile kabul edilen, kişiler veya gruplar için mevcut olan bir dizi gerçektir.
Kesin olan tek şeyin değişim olduğu bir dünyada, istikrarın ve sürdürebilir başarının tek güvenilir dayanağı da bilgidir. Koşulların neredeyse anlık değiştiği, teknolojilerin geliştiği ve rakiplerin fazlalaştığı bir ortamda istikrarlı biçimde yeni bilgi üretebilen, bu bilgiyi gerekli olduğu alanda içinde her yerine geniş ölçüde yayan ve yöneten, yeni teknolojilerde ve ürünlerde hızla kullanabilen firmalar ve kişiler başarılı olur.
Bilgi donanımı kişideki liyakati belirler. İkilinin birbirlerini zorunlu tamamlayıcı olmasıyla birlikte, bilgi liyakatin sürekliliği için değişime ve gelişime açıktır.
***
Çaycının müdür olduğu, şoförün milletvekili olduğu, ilahiyatçının mimarlık fakültesi dekanı olduğu… bir ülkede, bilgi ve liyakat üzerinden yorum yapmak veya eleştiride bulunmak, sadece siyasi ve politik gerekçelerle olur.
Demokratik olarak sistemin yerleştiği ülkelerde hiyerarşi bilgi üzerinden gerçekleşir.
Tek merkezli otoriter yapılarda ise, merkezden aşağıya biat ve sadakat üzerinden kadrolaşmayla hiyerarşik yapı gerçekleşir.
Burada, bilgi ve liyakatin yerini ‘biat’ ve ‘sadakat’ alır.
Sonuçları toplum için ağır olsa da önemsizdir. Mühim olan o otoriter yapının devamlılığıdır. Ortaya çıkan tüm olumsuzluklar ‘baskı’ ve ‘korku’ uygulamaları üzerinden, ayrıca medya üzerinden yapılan ‘algı manipülasyonu’ ile giderilmeye çalışılır. ‘Kral çıplak’ dendiği zaman bile… Tabii bu süreci yönetmede temel argümanlar vardır. Bunların yapısı ve kollektif kurgusu çok etkili olmak zorundadır. Alınması gereken sonuçlar her zaman var olan yapının ne kadar sürerse sürsün-devamlılığı üzerine olur.
***
Milliyetçilik ve inanç sömürüsü bu sürecin vaz geçilmez iki önemli argümanıdır. Siyasi yapı tüm politikalarını bu iki argüman üzerinden organize eder.
Bilginin reddedilmesi ortaya büyük bir boşluk çıkarmaktadır. Haliyle, bu boşluk iktidarın istediği bir avantaj olmakla beraber, aynı zamanda ülke için uzun vadeli bir yıkım olmakta.
İşte TÜİK, AFAD, Kızılay, TÜBİTAK… Ümit Milli Takıma gelene kadar hepsinin ortak yapısı bu anlayışın ‘biat’ ve ‘sadakat’ üzerinden örgütlenerek süreci işletmeleridir. İstenilen ana kurgu, istikrara ve sürdürebilir bir başarının bilgiye dayalı, liyakat sahibi insanlar üzerinden örgütlenerek sürecin doğru yönetilmesi değildir. Asıl amaç, kendi siyasi bekaları için kadrolaşmaktır.
Sonuçta cehalet kurumsallaştırılmaya çalışılır. Liyakatsizlik üzerine kurgulanmış olan bur kadro yapısı ise, zaman geçtikçe daha da sertleşerek tam bir itaat içinde sürece devam eder. Bu keskin yapı, kendini kontrol mekanizmasının dışına çıkartarak halk için oluşan yasal varlığını, halka rağmen bir azınlığı mutluluğu için kullanır.
Sayıştay raporlarında çok net görülse de verilen büyük zararlarda bile geri adım atmayarak, yanlış olanı devam ettirme inadını her türlü yasal sıkıntıya rağmen sürdürürler.
***
Anayasa Mahkemesi’nin karaları ile AİHM karaları yasal zorunluluk olmasına rağmen uygulanmadı.
İşte süreç böyle olunca ‘bu kadar da olmaz’ sorgusunun karşılığı ‘hiç’tir.
Spor branşlarının en temel dayanağı alt yapılardır.
Buradaki en belirleyici esasalar; her yaş grubunda birbirini tamamlayan müfredat ile çalıştırıcının donanımlarıdır.
Alt yapı antrenörlüğü performans antrenörlüğüne benzemez, oradaki sorumluluk çok büyüktür. Çünkü, bu seviyelerde önce ‘insan’ yetiştiriliyor. Sorumluluk sadece teknik bilgiye dayalı değildir. Sorumluluk insan yetiştirecek bilgiye ve bunu aktarabilecek donanımda kişiye dayalıdır.
Ümit Milli takım ise alt yapıdan ‘A-Takım’ seviyesine gelecek son basamaktır. Artık burada yüklenecek bilgiler performans sürecine dahil olacak-tabiri dair ise son rötuşların yapılması gereken yerdir. Burada yapılacak yanlış bilgilendirmeler ve uygulamalar gencecik insanların sistem dışında kalmasına neden olacak kadar tehlikelere açıktır.
***
İşte bu kadar tehlikeli süreçte, burada görev alacak antrenörün bilgi, tecrübe ve teknik donanımları çok yüksek olmak zorunda. Herhangi bir profesyonel takımda yapılacak yanlış antrenör anlaşmalarının bedeli başarısızlık olur ki telafisi bellidir. Ama buradaki başarısızlıkların sonucu kalifiyeli insan kaybıdır ve telafisi yoktur. Tolunay Kafkas ile bu bedel fazlasıyla ödendi zaten.
Şimdi, hatayı hatayla telefi etmek son derece sakıncalıdır. Ama, Ümit Milli takımdaki değişiklikte yukarıda anlatmaya çalıştığım siyasi kurgunun tüm beklentilerini karşılayacak şekilde organize edildi. Türkiye’de futbol siyasi oyundur. Tüm sonuçlara etki edecek kadar siyasidir. Takımlardan federasyonlara kadar, başkanlardan antrenörlere kadar bu siyasi yapı etkileme gücüne sahiptir. 25 milyar lira 4 büyüklerin borcu olunca ve Ziraat Bankası bu süreci idare etmek için, çiftçinin yok olmasını tetikleyecek kadar tehlikeli olmasına rağmen sürece dahil edildi.
Siyasetin beklentisi çiftçiden yana değil futboldan yanadır. Çünkü futbol bir siyasi topraklama aracıdır.
***
Ümit Milli takımda yönetim organizasyon konusunda, işletme modelleme konusunda, müfredat kurgusu konusunda, sistematik kurgunun işletme ve periyotlaması konusunda, antrenman metodolojisi konusunda, sosyo-kültürel ilişkiler konusunda yeterli bilgisi, donanımı ve eğitimi olmayan Arda Turan’ın göreve gelmesi şaşılacak bir şey değildir.
Çünkü süreç devam ediyor.
***
Arda Turan’ın elindeki büyük imkân olan Avrupa futbol kültürü içinde kalmak yerine, kaçarak buradaki sürece dahil olması, zaten kendisi için kolay olanı bir hedef olarak çoktan belirlediği anlaşılmaktadır.
Bu sistem içinde bir telefonla gelenler, bir telefonla da giderler.