Her şey 2000 yılında iyi örgütlemiş organize kötülük tarafından ‘Ahmet Dursun Seba gitsin’ tezahüratıyla başladı. Acı olan ise; sözde başlayan bu yeni dönem ‘Bereket Jimnastik Kulübü’ olarak kurulan 97 yıllık bir birikimin sonu anlamına geliyordu.
Tarihsel derinliğe sahip gerçek Beşiktaşlı olan başta Osman Paşa’nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket ile mahallenin gençlerinden Ahmet Fetgeri, Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Cemil Feti ve Şevket Beyler’in aralarında bulunduğu Beşiktaşlıların son temsilcisi Süleyman Seba’ydı. Ve bu yeni dönemin ilk başkanı olan Serdar Bilgili, kulübün dışarıya açılması ve para harcaması gerektiğini söyleyerek yıkıma ilk kazmayı vurdu. Çünkü, rekabet gücünü artırmak zorundaymış. Haliyle beklenen Beşiktaş ticareti başladı. İşte bu noktada bir devir bitti ve yeni bir devir başladı. Ve 24 yıldır bu ticaret devam ediyor.
Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören, Fikret Orman, Ahmet Nur Çebi ve Hasan Arat dönemleri bu ticaretin en üst seviyeye çıkartılarak adeta kulübün içinden dışarıya ticaret yapısı (!) altında bir servet transferi yapıldı. Ama bu ticari reaksiyondaki Hasan Arat dönemi başka… Son 24 yılda bu ticaretin yarattığı borç yükü 8,5 milyar TL’ye gelmişken, Hasan Arat döneminde 12,4 milyar TL’ye çıktı ki bunu sadece 9 aylık bir dönemde yapması inanılmaz bir ticaret hacmidir! İşin ilginç yanı; 9 ayda ortaya çıkan bu borç hacmi son 24 yılda yapılan borçların yüzde 50’ine denk gelmesidir. Sayın Arat’ın Beşiktaş’ın yolu kavramı acaba bu muydu?
Samet Aybaba ile dünyayı yorumlama şeklimiz ayrıdır. Spora-futbola bakış açımız da ayrıdır. Ama basın toplantısındaki söyledikleri çok önemli ve içeriği hukuki sonuçlar doğuracak şekilde bir kapsama sahip olduğundan üzerinde dikkatle durulması gerektiğini düşünüyorum.
Samet Aybaba’nın anlattıklarından ve ortaya koyduğu delillerin sonucunda; Hasan Arat yönetiminin kulübün çıkarları açısından, yapılan harcamalardaki tutarsızlıktan sorumlu olduğunu düşündüğümden hukuki sürecin başlatılması gerektiğine inanıyorum. Sayın Arat’ın da bunu istemesi gerekiyor. Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk’e bu sürecin işletilmesiyle ilgili büyük sorumluluk düşüyor. Hele hele Yıldırım Demirören ve Fikret Orman zamanlarında kulübe verdiği zararlar ortadayken ve dünyada birçok ülkede hakkında soruşturmalar-davalar açılmasına rağmen Mendes ile çalışması gelinen noktanın ana nedenidir.
Özellikle Muçi ve Al Musrati’nin 3,5 yıl için maliyetlerinin yaklaşık 41 milyon avro olmasından dolayı transferleri için soruşturma başlatılmalıdır. Beşiktaş’a gelene kadar sıfır bedelle sürekli transfer olan Al Musrati’nin maliyetinin yaklaşık 26 milyon avroya gelmesinin bir açıklaması olamaz. Diğer taraftan, Al Musrati’nin satın alındığı kulüp Braga’dır. Ve Mendes’in gizli sahip olduğu bir kulüptür. Üstelik başkanı Antonio Salvador, 5 yıl hapis cezası aldı. Braga kulübünün yüzde 20’si de Hasan Bey’in Beymen’deki patronu olan Katarlı sermayesi Al Nassr’a satıldı. Görünen o ki buradaki Al Musrati ticareti rayicinin çok üstünde. Hemen bir soruşturma komisyonu kurulup -ödemeler durdurularak- gerçek bedelin tespit edilmesi gerekiyor. Sürecin içinde Mendes olduğundan dolayı işleyişin FIFA’ya kadar götürülmesi gerekiyor.
Aybaba’nın gösterdiği en önemli delil ise Joe Worall’ın transfer bedeli ve ödemeleriyle ilgili belgedir. Buradaki en önemli ayrıntı, Aybaba’nın kendisinden habersiz şekilde elektronik imzasıyla işlem yapılmış olunmasıdır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kurumsal olarak bu maddi belge ile sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunması gerekiyor. Çünkü, 5 milyon avro ile 500 bin avro arasında çok ciddi fark var!
Bu konu çok ciddi… Kurumsal yetkiye sahip kişilerin sorumlulukları neyse, bunu yerine getirmek zorundalar. Hasan Arat sonrası Beşiktaş’ın başında atanmış bir yönetim vardı. Bu öyle yönetmelik-tüzük gereği olan bir durum gibi gözükse de bence olasılıklar içinde düşünülen bir hamle gerçekleştirildi. Bu durum -siyasette çok kullanılan- tabiri caizse ‘topal ördek’ konumunu ifade ediyordu.
‘Topal ördek’ konumunda olan bu yönetimin süreci devam ettirmesi zaten mümkün değildi. En makulü olan yönde karar aldılar. Seçim öncesinde, sürecinde ve sonrasında ortam hiçbir şekilde sosyal asalaklardan oluşan trollere bırakılmamalıdır. Onların verdiği zarar artık kulübün batma nedeni oluyor. Hem Fikret Orman döneminde -ki yine başladılar- hem de bu dönemdeki dezenformasyon kabul edilemez boyuta ulaştı.
Çünkü artık gelinen noktada,121 yıllık bir kulüp olan Beşiktaş’ın borcu öz varlıklarının da üstüne çıktı. İflas etmesi gereken konuma gelen kulüp, siyasetin katkısıyla süreci yönetiyor. 24 yılda Genel Kurulun yaptığı seçimlerle verdiği zarar ortadayken, bu noktadan sonra kulübe sahip çıkma sorumluluğu artık Genel Kurula değil, gerçek Beşiktaşlılara düşüyor. Ne algı manipülasyonu üzerine kurgulanmış sözde muhalif ‘Turuncu Devrim’, ne de ‘matruşka’ yapısı artık süreci yönetemez. Süreç, Siyah-Beyaz olarak kendi tarihsel derinliğine ve kültür kodlarına dönerek işlemek zorundadır. Sonuca baktığımızda, Samet Aybaba’nın anlattıkları Hasan Arat’ı da haklı çıkarmıştır. Gerçekten ‘Beşiktaş’a çökmüşler’.
Beşiktaş Kulübünde şok gelişmeler !
Beşiktaş’taki illüzyonlar