Bazı iyi şeylerden biri Montella

NationalTurk yorumcusu Müslüm Gülhan'ın bu haftaki "Bazı iyi şeylerden biri Montella" başlıklı yazısı;

Catenaccio İtalyancada ‘asma kilit’ anlamına geliyor. Bu futbol anlayışının üstünlüğünü ve saygınlığını sınır dışında da kabul ettirenler ise Nereo Rocco ve Helenio Herrera. Ama bu sistemin en önemli uygulayıcılarından olan Guarneri “Artık yetenek çok mühim değil, alanlar ve sistemler ön planda” derken, günümüzdeki atletizmi de işin işine katarsak ortaya farklı bir oyun tarzı çıkıyor.

İtalya futbolu, taktiksel zenginliği üst düzeyde olan ve bunun içinde yetişen teknik direktörlerle dünya futboluna da katkı yapan bir değere sahip. İtalya liglerinde ve milli takımlarında hep İtalyan teknik direktörlerin çalışmasındaki temel dayanak bu ‘ekol’ üzerinden değişen sistem bütünlüğüne sahip çıkmak yatar. Ve gittikleri her ülkede, bu değerler bütünlüğü içindeki sistematik kurguyu örgütleyerek-uygulayıp başarı kazanmaya odaklanırlar. Büyük bölümünde başarılı olmalarının nedeni de bu sadakat üzerinden uyguladıkları sistemin oyunculara da kazandırdığı yüksek etkilerinin anlaşılır olması.

Futbolun taktiksel bütünlüğü, tümden gelim üzerinden parçalanarak, yarım alan oyunlarına dönüşmesi sayesinde, futbolcuların mevkilerindeki ve bütünlük içindeki görev tanımlarının net ortaya çıkmasıyla birlikte, doğru pozisyon almaları ile hücum ve savunma prensiplerinin iç içe geçerek uygulanmasından ibaret. Taktiksel bütünlüğün felsefi karşılığını bulmak birtakım sorulara net cevap vermekle mümkün olur. Ama bu “Semih neden oynatılmadı?” diye değil. Ki bu sorunun kendi takımı Beşiktaş’ta bile süre almamasına rağmen, takımın başkanından, futboldan sorumlu yöneticilerine ve teknik direktöre sorulması gerekirken neden Montella’ya soruluyor anlamış değilim. Tabii ki arkasındaki iş birlikleri ve art niyetli çıkar ilişkileri bir felsefi dayanağa sahip değil.

Neden bir merkez santraforla oynatmıyor? Sorusu da bu konunun muhatabı değil. Sistemden, taktikten ve bunun sahada karşılığının bulunmasından bahsedeceksek, bu sorunun ne felsefeyle, ne de hocanın anlaşılmamasıyla alakası yok. Hele hele Serie A’da 288 maçta 141 gol atmış bir santrafor kökenli hocaya sorulacak soru hiç değil.

∗∗∗

Bizim gibi sistem üzerinden oynamayan, temaslı oyun üzerinden ve yetenekli oyuncalara bağlı olarak sonuca gitmeye çalışan ve duygusal oyun içeriğine sahip bir ülkede, 90 dakika oyuna sahip çıkan, sistem sadakati ve oyun disiplininden kopmayan ve en önemlisi geriye düştüğünde ciddi kırılma yaşamayan bir milli takımın oluşması son derece önemli.

Bunu hiçbir yerli hoca başaramaz. Bunu hiçbir yorumcu da başaramaz! Futbolun temel kadrosu artık 11 kişiden değil 15-16 kişiden ibaret. Kadro bütünlüğü de 21 kişiden oluşur. Oyuncuların aldıkları süre ile sahada ilk 11’de oynamasındaki belirleyici faktörler rakibe, futbolun oynama koşullarına ve takımın o maç üzerinden oynayacağı taktiksel bütünlüğe bağlı olarak değişiyor. Montella bu kurguyu çok iyi organize etmesine rağmen, bunun, tamamının yöresel figürlerden oluşan ve feodal tepkimelere sahip ülke futbolunun paydaşları tarafından anlaşılamamış olmasının da çok da problem olacağını sanmıyorum. Montella’nin diğer önemli başarısı; milli takım farklı ülkelerde, farklı liglerde oynayan ve çok çeşitli kültürel etkiler altındaki oyunculardan oluşmasına rağmen, bir kulüp takımı haline getirmesi.

Bu kendiliğinden oluşabilecek bir şey değil. Bunun birtakım test sonuçları üzerinden oluşması mümkün. Birincisi; antrenörün sahadaki antrenman programı. İkincisi; uygulamaya çalıştığı taktiksel bütünlük ve bunun maçlardaki karşılığı. Üçüncüsü; saha kenarındaki coaching-anternörlüğü. Dördüncüsü; adil davranış kodlarıyla çıkardığı kadro ve soyunma odasındaki konuşması ile tutumu. Futbolcular bu unsurların pratikte karşılığını gördükleri taktirde ve başarının tek yol olarak bunların uygulanması ile mümkün olacağına inandıkları taktirde, teknik direktör ile aralarındaki bağ çok kuvvetlenir ve ona sahip çıkarlar. Çünkü, tüm bu uygulamaların sonucunda kendisine de bir değer katkısı olacağının farkındadırlar.

∗∗∗

Artık geldiğimiz noktada, küresel ölçekteki futbol içinde yer almak ancak ve ancak yöresel kodlardan ve feodal tepkimelerden uzak, dünya futbolunun kabul ettiği ve sürekli gelişime maruz kalan futbol uygulamalarının içinde kalmakla mümkün oluyor. Bunun bu ülkede anlaşılamamış olmasının dünyanın da umurunda olacağını sanmıyorum. O bizimkileri bağlar. Turnuva takımı olmak, gruplardan çıkarak çeyrek final, yarı final ve final oynamak ancak ve ancak final takımı kimliğine bürünmekle mümkün olur. Bu da istikrarı ve sürdürebilir başarıyı mecbur kılar.

Montella, ülkede ‘rant’ kurgusu içinden beslenen asalaklar tarafından yenmeye çalışılan bir hedef haline geldi. Montella giderse ona hiçbir şey olamaz. Çünkü, o İtalya’da iyi bir takımın antrenörü olur. Olan bu takıma ve ülke futboluna olur. Gırtlağına kadar pislikler ve sorunlar içinde boğuşan ve her şeyi kaybettirilmeye odaklanmış bir yaşam içinde tek iyi şeyin Montella olması biraz fazla oldu sanırım!

Müslüm Gülhan – NationalTurk

Exit mobile version