Doğa ile baş başa kalmak aslında farkında olmadan sporla iç içe yaşamaktır. Zaman zaman onu yenmek ve bazen de işbirliği yapmak için doğa iyi bir partnerdir.
Doğa kendini yeniledikçe spora da yeni özellikler kazandırmanın yanında insanı da birey olarak fiziki yönden geliştirir. Çünkü sporun gelişimi insanoğlunun gelişimine paralel bir çizgi izler. Spor, toplulukları oluşturan bireylerin yaşamını yakından ilgilendirdiği için hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda vazgeçilmez eylemler bütünü olmuştur.
Spor bir eğitim işidir. Eğer sporu sadece boş zaman değerlendirmesi olarak kabul etmeyeceksek gelişimi ancak bilimsel metotları uygulamakla mümkün olabilir.
Ülkelerin rekabet halinde bulundukları günümüz dünyasında kültürel, bilimsel ve ekonomik alanların yanında sporda da rekabet koşulları nedeniyle çağı yakalamak önemli bir hedef olmalıdır.
Yaşadığımız bu küresel dünyada, sporun özellikle gelişmiş ülkelerde bir yaşam biçimine dönüştüğü bilinmektedir. Halklar ve onların yönetimini üstlenen devletler; sosyal, kültürel, ekonomik ve politik açıdan küreselleşmenin etkisi altında kalmakla birlikte, aslında bir bütünün parçası olmak veya olmamak ayrımında bulunmaktadırlar.
Peki, sürecin doğru yürütülmesi için ne gibi politikalara ihtiyaç vardır.
Önce politikanın tanımına bakalım: Güncel ve gelecekteki kararlara yön verebilmek için, birçok alternatif arasından seçilen belirli bir strateji ve plan ile ilgili alan içindeki yetkili insanlara karar vermekte rehberlik eden ilkeler silsilesi.
Spor politikası ise; sporun ele alınışı, ilke ve hedefleri, bu hedeflere ulaşma yol ve yöntemleri, altyapı, tesis, araç-gereç ve eğitim-öğretim anlayışı, ulusal ve uluslararası düzeyde spora bakış açısı, sporun örgütleniş ve uygulanış felsefesidir.
Şimdi kendi gerçeklerimiz üzerinden hareket edersek, sporun kurumsallaşmasını sağlayacak devlet politikalarını oluşturmak ve gelen hükümetlerin bu dayanak çerçevesinde tamamlayıcı politikaları ile sporu istenilen seviyeye getirebilecek iradeyi ortaya koymaları kaçınılmazdır.
1923 devrim iradesinin gerçekleştirdiği değişim süreci içerisinde, sporun kazanımları o koşulara göre oldukça heyecan vericiydi. Tüm dayanaklarındaki metodolojinin bilimsel kurgusu o kadar kuvvetliydi ki günümüz de dahi çok şeyin değişme zorunluluğuna karşın hâlâ etkisini sürdürebilmektedir.
Aslında bu bir açmazdır.
Sporun bugünkü koşullarda geldiği nokta itibariyle yaşadığı hızlı değişim sayesinde hem bilgi olarak hem de politika olarak değişime ayak uydurmak oldukça önemlidir. Eğer küresel dünya içinde rekabet koşullarına dahil olacaksak ve bu değişimlere adaptasyonu sağlayacaksak tüm altyapı unsurlarına sahip olmamız gerekmektedir.
Artık partilerin iktidar isteklerinin en belirgin özellikleri ayrıntılı bir şekilde oluşturmak zorunda oldukları politikaların içeriği ve toplumda ve dünyadaki karşılığıdır.
Maalesef günümüz koşullarında bu politikaları ayrı ayrı modül olarak düzenleyecek ve geliştirecek parti programları sunulamamaktadır.
Buradaki en belirgin iki sorundan birincisi, bilimsel dayanaklar üzerinden bir metodolojin oluşturulamaması. İkincisi ise liyakat sahibi insanların sürece dahil edilmemesidir.
Mevcut siyasi partilerin hepsi için bu olumsuzluklar geçerlidir. İlginç bir şekilde, geçen hafta Türkiye İşçi Partisi (TİP) spor politikası üzerine oluşturduğu çalışma grubunun 10 maddelik manifestosunu Çalışma Grubu Koordinatörü ve Milli Sporcu Remzi Dilli ile TİP Spor Politikaları Çalışma Grubu Üyesi Önder Özen’in katılımıyla açıklandı.
Türkiye İşçi Partisi’nin spor politikalarıyla ilgili ‘manifestosunda’ ise şu maddeler yer aldı:
•Sporda bütünlüklü bir planlama sağlanmalı.
•İnsanlar kolay, bedava bir şekilde spora ulaşmalı. Bunla ilgili olarak kentsel mekanlar yeniden düzenlenmeli.
•Eğitim ve spor, paralel hale gelmeli. İki konuyla ilgili politikalar arasında eş güdüm sağlanmalı.
•Her branşa gerektiği kadar destek verilmeli. Tüm spor dalları yaygınlaştırılmalı.
•Spor emekçilerinin sorunları çözülmeli. Sendikanın önü açılmalı, haklarını almalarının önündeki engeller kaldırılmalı.
•Sporda şiddet önlenmeli.
•Her alanda olduğu gibi spor yönetimi de demokratikleşmeli.
•Sporun mali denetimi sağlanmalı.
•Federasyon yönetimlerinde nitelikli kadrolar yer almalı.
Bu konu akademisyen ve eğitimci olarak benim alanıma girdiği için kendi adıma önemli görüyorum. Ve ilk defa basın toplantısı ile spor alanına dair program açıklayan bir partinin olmasından dolayı konuyu ciddiye alarak görüşlerimi belirtmek istedim.
Öncelikle 10 madde üzerinden başlamak istiyorum.
Maddelerin tamamı sorunları belirleyen başlıklardır. Yani toplumun büyük kesimi tarafından bilinen ve gündemde olan sorunlar. Maalesef maddelerin içinde çözüm dayalı önermeler yok. Örneğin, sendika ile ilgili sorunun çözümü tektir ve o da sporun işkolu olmasıdır.
Diğer bir örnek: Federasyonlarla demokratik ve özerk kurgusunun oluşmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, TFF’nin Genel Kurulu ve kurulları ile ilgili bir karar verdi. Bu karar ‘tam özerkliğin sağlanması’ ile ilgilidir ve bunun nasıl olması üzerine açıklama yaparak detaylarla birlikte süre de vermişti. Bu karar genelde tüm federasyonları bağlar.
Özerkliğin önündeki en büyük engel Gençlik Spor Müdürlüğüdür. Federasyon seçimlerine karışma ve katılma yetkileri ortadan kaldırılmalıdır. Federasyonlar bütçelerini kendi oluşturmalı ve ilgili bakanlığa sunarak ödeneklerini almalıdır. GSM’nin parayı baskı aracı olarak kullanması engellenmelidir.
Diğer bir konu eğitim… Beden Eğitimi dersinin mevcut müfredatı kaldırılarak okul öncesi ve okul zamanı süresinde yaş gruplarına göre ikiye ayrılmalı, yeni bilimsel metotlar ile yeni müfredat uygulanmalıdır.
Spor Bilimler fakülteleri ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu bölümlerindeki mevcut bilgi yapısı bilimsellikten uzak ve daha çok ara eleman yetiştirmek üzere kurgulanmıştır. Artık süreç değişmelidir. Spor alanında bilim insanı yetiştirecek müfredata geçilmelidir. Bunun için en etkili yol Spor Bilimleri üniversitelerinin açılmasıdır.
Politikalar sadece sorunları belirterek yapılandırılamaz. Çözüm üzerinden bir bütünlük içinde politikalar oluşturulması gerekir. Süreç içerisinde, bilimsel metotları bilen ve çok iyi analiz edebilen yöneticilerin ve çalıştırıcıların iş başına gelmesi çözümün en etkili yoludur.
Örneğin bu toplantıyı bir akademisyenin yapması sanırım en doğru yol olurdu.
Mesele algı mı yoksa içerik mi?
Müslüm Gülhan / NationalTurk