İstanbul’un simgelerinden Sultanahmet At Meydanı; Hipodrom’un hikayesi!

NationalTurk yorumcusu Metin Yılmaz'ın bu haftaki "İstanbul'un simgelerinden Sultanahmet At Meydanı; Hipodrom'un hikayesi!" başlıklı yazısı;

Hipodrom, Yunanca hippos (at) ve dromos (yol) kelimelerinden türetilmiştir. Hipodrom, araba yarışlarının, gladyatör oyunlarının ve spor etkinliklerinin, özellikle de Konstantinopolis’in rakip takımları Maviler (Veneti), Yeşiller (Prasini), Kırmızılar (Russati) ve Beyazlar (Albati) arasında çember çevirme oyunu müsabakalarının yapıldığı halka açık bir arenaydı.

Hipodrom aynı zamanda törenlere ev sahipliği yapmış, Nika Ayaklanması gibi protestolara sahne olmuş tarihe iz bırakmış bir yapıdır.

Turizmde Yenilik: Time Travel VR Tour ile Sanal Gerçeklik Turları

Ayasofya’nın güneybatısına bakan tarafına inşa edilen Hipodrom bugün at yarışları ve oyunlarla değil Sultanahmet Camii, dikilitaş dediğimiz sütunlar ve Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamid’e armağan ettiği ve 1901’de açılışı yapılan Alman Çeşmesiyle ünlüdür.

Hipodrom’un inşasına Roma İmparatoru Septimius Severus (M.S. 193-211) döneminde, İmparator Büyük Konstantin Konstantinopolis’i başkent ilan ettikten sonra Hipodroma da el attı yapı 480 x 118 metre boyutlarına ulaştı.

Yapım hikayesi böyle, peki yok oluşu nasıl oldu?

Hipodrom’un ortadan kaldırılması yüzyılları aldı çünkü tonlarca taş ve mermerden oluşan devasa bir kompleksti.

Yıkım süreci 1204’te Konstantinopolis’i yağmalayan, kente büyük zarar veren Avrupalı Katoliklerden oluşan Dördüncü Haçlı Seferi’nin vandalları tarafından başlatıldı ve bu tarihten itibaren Hipodrom hiçbir zaman bir at arabası yarışı alanı olarak tam anlamıyla işlevsel olamadı.

Sultanahmet
Sultanahmet

Hipodroma en çok zarar veren şey, haçlıların Konstantinopolis’te, özellikle de stadın batı tarafında çıkardıkları yangınlardı.

Antik çağın paha biçilmez sanatsal değeri tartışılmaz hazineleri olan heykeller sistematik olarak kaldırıldı ve bunların çoğu, ucuz, düşük değerli madeni paralar yapmak için eritildi, bir kısmı geldikleri Avrupa’ya götürüldü. Hipodrom Haçlıların yakıp yıkma mantığına ve alışkınlıklarına uygun olarak artık yoktu ama bu hikayenin sonu değildi.

Hipodrom 1204’ten sonra yıkılmış ve büyük ölçüde hasar görmüş olsa da hala bir şekilde sağlamdı.

Ortodoks Bizanslılar şehri Katolik Haçlılardan kurtardığı 1261’den sonra, Hipodrom’un güney tarafının sağlam kalan bölümünde daha küçük çaplı turnuvalar ve etkinlikler düzenlendi.

15. yüzyılda Konstantinopolis’i fetih eden Osmanlılar Hipodromu kısmen harabe, hasarlı bir halde bulmuşlardır.

Osmanlıların Hipodromu yok etmek için hiç bir zaman bir ajandaları olmadı ama zamanla yapı git gide harabeye döndü ve Osmanlılar için ihtiyaç duymadıkları bir yapıyı restore etmek para israfı olurdu. Hipodrom’un kullanılabilir sütunlar ve ince taş bloklar gibi mimari unsurlar alınarak bölgede inşa edilen yeni yapılarda kullanılmıştır, yani Hipodrom bir nevi taş ocağı olarak kullanmıştır.

İstanbul'u Sanal Gerçeklik Turu ile Keşfedin
İstanbul’u Sanal Gerçeklik Turu ile Keşfedin

İstanbul: Sanal Gerçeklik Turu ile Keşfedin

1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Pargalı İbrahim Paşa, Bizans Hipodromu’nun tribünlerinin batı tarafını oluşturan boşluğa kendi sarayını yaptırmıştır. Bu sarayın inşası sırasında…İbrahim Paşa, Hipodromun batı kanadını tamamen kaldırmış ve taşlarını kendi sarayında kullanmıştır. Bu saray bugün Türk İslam Sanatları Müzesi olarak kullanılıyor ve 1909 yılında mimar Vedat Tek tarafından tasarlanan Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binası da yine Hipodrom’un batı kanadına yapılmıştır.

Sultanahmet Camii, 1609 yılında, Hipodrom’un doğu tarafında, tribünlerin ve bitişiğindeki Bizans imparatorluk sarayı alanının bulunduğu, tribünlerin ve saltanat locasının (kathisma) tamamen kaldırıldığı yere inşa edilmiştir ve bugün Hipodrom’da inşaa edilen yapılar arasında Türk tarihi için en önemli ve değerli eser Sultanahmet Camiidir.

Pargalı İbrahim Paşa Sarayı ve Sultanahmet Camii’nin temeli için inşaatlar sırasında çıkarılan molozlar Hipodrom alanına döküldü ve parkur bugünkü seviyesinin yaklaşık 5 metre altına gömüldü, bu seviyeyi Hipodromda bulunan dikilitaşların kaidelerine baktığınızda daha iyi anlayabilirsiniz.

Hipodrom’un en sonunda ise 1890’larda İtalyan mimar Raimondo Tommaso D’Aronco’nun Güzel Sanatlar Okulu olarak yaptığı Cumhuriyet Döneminde Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası olarak da kullanılan bina yapılmıştır.

Hipodrom’un geçmişten günümüze gelen en önemli kalıntıları, obelisk denilen üç sütundur ve görkemli Konstantinopolis’ten muhteşem İstanbul’a yüzyıllardır acısıyla tatlısıyla kentin tarihine şahitlik ediyorlar. O sütunların hikayelerine de bir göz atalım!

1️⃣ Bu üç sütundan en bilineni Theodosius veya Thutmosis’in Dikilitaşıdır. Dikilitaş, M.Ö. 15. yüzyılda Mısır Firavunu III. Thutmosis tarafından 18. hanedanlık döneminde Karnak Tapınağı’na dikilmiştir. Dikilitaş, ilk olarak M.S. 357 yılında Roma İmparatoru II. Konstantius tarafından tahta geçişinin 20. yılı şerefine Nil Nehri boyunca Karnak Tapınağı’ndan İskenderiye’ye dikilmiştir. M.S. 390 yılında başka bir Roma İmparatoru I. Theodosius tarafından İskenderiye’den Konstantinopolis’e getirilip Hipodrom’a, son mekanına dikilmiştir. Dikilitaş üzerindeki yazıt genel olarak III. Thutmosis’in M.Ö. 1450 yılında Suriye’de Fırat Nehri’ni zaferle geçmesini anlatır.

İstanbul'un simgelerinden Sultanahmet At Meydanı; Hipodrom'un hikayesi!

2️⃣ Yılanlı Sütun, M.Ö. 479 yılında Plataea Muharebesi’nde Persleri mağlup eden Yunanlıların anısına Delfi’deki Apollon Tapınağı’na ithaf edilen yaklaşık 2.500 yıllık bronz döküm bir sütundur. Yılanlı Sütun, M.S. 324 yılında Roma İmparatorluğu’nun tek hükümdarı olan Büyük Konstantin tarafından Konstantinopolis’e getirildi. Orijinalinde üç yılan başı vardı ancak ikisi zamanla kaybolduğundan sadece biri günümüze ulaştı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

3️⃣ Örme Dikilitaş; Yapım tarihi bilinmemekle birlikte M.S. 10. yüzyılda Doğu Roma İmparatoru VII. Konstantin tarafından yeniden yaptırılmıştır. Dikilitaş aynı zamanda Konstantin Sütunu olarak da adlandırılmaktadır. Dikilitaş orijinal olarak VII. Konstantin’in büyükbabası I. Basil’in zaferlerini tasvir eden yaldızlı bronz plaklarla kaplıydı ancak plakalar 1204’teki Dördüncü Haçlı Seferi’nin ardından Haçlılar tarafından yağmalanmaktan ve eritilmekten kurtulamadı.

Sultanahmet meydanı, Hipodrom’un hikayesi kısacası budur, yapanların, dikilitaşları İstanbul’a kazandıran, Bizans imparatorlarının anılarına saygıyla!

Metin Yılmaz / NationalTurk

Exit mobile version