Selçuklu Türkiye’sinin Üniversiteleri
NationalTurk yorumcusu Metin Yılmaz'ın bu haftaki "Selçuklu Türkiye'sinin Üniversiteleri; Medreseler ve İslamiyet Öncesinden Gelen Derin Kültürel Kökler!" başlıklı yazısı;

Anadolu Selçuklu Devleti ve Selçuklulara kültürel ve siyasal olarak bağlı Beyliklerde Medrese her türlü konuda eğitim kurumu için kullanılan Arapça bir kelimedir. Medreselerin genel kullanımı sadece dini eğitim değildi, aynı zamanda hastane, rasathane, hukuk ve tıp eğitimi gibi bilimsel dallarda eğitim verdiği için bugünkü karşılığı üniversitedir.
Tokat ve Niksar’da Danişmendliler Beyliği’nin 1150’lerde yapmaya başladığı Yağıbasan medreseleriyle başlayan bu eğitim ve aydınlanma seferberliği 12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu Devleti döneminde hız kesmeden devam ediyor.
Selçukluların yıkılmasından sonra, beylikler ve Osmanlı döneminde bu eğitim kurumları varlıklarını sürdürdüler.
Anadolu Selçuklu Devleti döneminde beylikler ile birlikte hüküm sürdüğü kentlerde 27 tane yüksek eğitim veren medrese vardı, bu Selçukluların eğitime verdiği önemi gösteriyor.
Anadolu Selçuklu kültüründen gelmesine rağmen Suriye Selçuklularına daha yakın olan Artuklular ve Osmanlı ile pek geçinemeyen Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da hüküm süren Akkoyunlu ve Karakoyunlu beylikleri dönemlerinde de eğitime büyük önem verildiğini görüyoruz.
Örneğin, 1457 yılında Artuklu Beyliği döneminde yapımına başlanan ancak Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından 1502 yılında tamamlanan Mardin Kasımiye Medresesi gibi.
Selçuklu Medreselerinin genel mimari planı, medreselerin açık avlulu ve kapalı avlulu olmak üzere iki türe ayrılmasıdır, kışlık derslikler, öğrenci odaları ve merkezi bir salondan veya avludan girintili tonozlu veya kubbeli bir alan olan eyvanı içerir.
13. yüzyılda yapılan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa Külliyesi hariç, Selçuklular camileri ve kamu binaları sade bir şekilde inşa ederken, inşa ettikleri medreselerde anıtsal kapılar ve taşı konuşturan muhteşem süslemelerle zamanın çok ilerisinde bir estetik ve derin bir kültürel birikime sahip olduklarını göstermektedir.
Eğitime verdikleri önemin en önemli neden şu olabilir; Selçukluların yönetici sınıfı, dinin bireyin kişisel meselesi olduğuna, eğitimin ise devlet ve halkın ortak meselesi olduğuna inanıyordu.
Yönetici sınıf, eğitimli insanların toplumun ve devletin omurgası olduğunu biliyordu, bu yüzden ülke genelinde bugün bile ayakta olan muhteşem medreseler aracılığıyla eğitime verdikleri önemi gösterdiler.
Selçukluların en kıymetli eserlerinin 1243’de Moğol Hakimiyetine girmelerinden sonra İlhanlı Döneminde yapıldığını da eklemek gerekiyor.
Bu eserleri yaptırtan Anadolu Selçuklu yöneticilerinin İslâm kadar İslamiyet öncesi kadim Türk kültürünü derinlemesine bilmelerini eserlerinde çok net ve hayli yüksek entelektüel birikimlerini görüyoruz.
1264’te inşaa edilen Konya İnce Minareli Medreseyi borçlu olduğumuz Anadolu Selçuklu Veziri Fahrettin Sahip Ata İnce Minareli Medrese’nin giriş kapısına geometrik desenler ve dikey kurdele benzeri süslemelere, Yasin Suresi (36) ve Fetih Suresi (48) tasvir ettirir.
Bu surelerin taşlara işlenmesiyle İnce Minareli Medrese Selçuklu İslami mimari dekorasyonunun en ayrıntılı eserlerinden biri olarak kabul edilir.
Yasin ve Fetih surelerini taşlara işleten Fahreddin Sahip Ağa’nın aynı dönemde Sivas’ta yaptırdığı Sahibiye Medresesi veya gök mavisi çinilerinden dolayı Gök Medrese olarak bilinen muazzam eserinde bu sefer Türk kültürünün kadim simgeleri, Türk Mitolojisinden betimlemeleri medresenin portal kapısı üzerinde yoğun olarak taşlara oya gibi işlettiğini görüyoruz.
Sivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medresede görüldüğü gibi Selçuklu Türkleri İslamiyet öncesi inançlarını, geleneklerini ve mitolojilerini hiç bir zaman unutmadılar ve mimarilerinde ve edebiyatlarında sıklıkla İslamiyet öncesi geleneklerini, mitolojilerini gösterdiler.

Sivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medrese’de olduğu gibi anıtsal kapıların her iki tarafında farklı estetik ve formda Türk mitolojisinden gelen hayat ağaçları motifleri vardır ve bunu Erzurum Yakutiye Medresesinde de görüyoruz, Türk mitolojisine Uygurlar aracılığıyla Çin Mitolojisinden geçen mitolojik ejder ve yılan gibi öğelerle hepsi birbirinden farklı ve estetik olarak Selçuklu sanatının hayli gelişmiş olduğunu anlıyoruz.
Sivas Gök Medrese kapısının üst köşelerindeki mermer kabartması yapraklar, Anadolu’daki diğer Selçuklu yapılarında görülmemiş çok önemli süslemelerdir, dikkat edilmezse gözden kaçar ama bu süslemeler çok önemlidir çünkü bu mermer işlenerek yapılan yaprakların içi, Çin Takviminden türetilen İslamiyet Öncesi On İki Hayvanlı Türk Takvimi’ni gösteren hayvanların başlarından oluşur; bunlar Fare, Öküz, Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Keçi, Maymun, Horoz, Köpek ve Domuz’dur.
Selçuklu Veziri Sahip Ata Sivas’a Gök Medreseyi yaparken aynı yıl Sivas başka bir medreseye daha kavuşacaktır, Çifte Minareli Medresesi ve 1271 yılında İlhanlı Veziri Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmıştır.
Aynı dönemde bir kente Selçuklu Veziri ve Selçuklu’nun bağlı olduğu İlhanlı Veziri iki ayrı medrese yapması sadece eğitime verilen önemi göstermiyor, Anadolu Selçuklu Devleti ile İlhanlılar son derece uyumlu olduğunu da gösteriyor ve bu uyum Anadolu’ya pek çok eser kazandırmıştır.
Bu dönem yapılan medreselerin duvarlarında betimleme aslan, ejder ve bazı hayvanların hem dini, hem kültürel olarak pek çok anlamı vardır fakat Çift Başlı Kartal, devlet sembolizmi nedeniyle Selçuklu Mimarisi ve Sanatında sadece bir süs olmaktan çok daha ötedir.
Anadolu Selçuklu döneminde yapılan ve Erzurum’un da simgesi olan Çifte Minareli Medrese açık avlulu medreselerin 38m x 48m planıyla en büyüğü olup, 1285-1290 yılları arasında inşa edilmiştir ve Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi, Konya İnce Minareli Medrese ile birlikte Selçuklu mimarisinin ve sanatının en önemli üç başyapıtından biri olarak kabul ediliyor.
Metin Yılmaz – NationalTurk