Ayasofya ve gücün iktidarın sembolü, küre ve Kızıl Elma!
NationalTurk yorumcusu Metin Yılmaz'ın "Ayasofya ve gücün iktidarın sembolü, küre ve Kızıl Elma!" başlıklı yazısı;
Siyasilerin savaşlarında bitmeyen ganimet; Ayasofya ve gücün iktidarın sembolü, küre ve Kızıl Elma!
Gelinen noktada Ayasofya halka kendilerini daha dindar gösterme derdindeki politikacıların siyasi savaşlarında adeta ganimet haline getirilerek Ayasofya oy almanın bir yolu haline geldi ve kullandıkları dil çoğu kez radikal bir üslupta, ancak İstanbul’un 1453’teki fethi hakkında sık sık konuşan bu siyasiler, Osmanlıların Müslüman olmayanlar tarafından takdir edilen diğer inançlara yönelik hoşgörüsünü ve muamelesini unutuyor. Biz Türklerin yüzyıllara dayanan açıklık ve hoşgörü kültürü vardır, ama bu gün bu kültürümüz ve hoşgörümüz yerine siyasiler ve destekçileri Ayasofya hakkında Ayasofya uzmanı akademisyenlerin bile bilmediği bir tarihten bahsediyorlar.
Mısır’daki piramitler çok farkı yapılar olduğu için Ayasofya’dan ayrılır ve Ayasofya gibi muazzam bir anıtsal yapı yer yüzünde yoktur, bu yüzden de mimari ve tarihsel çok çok değerlidir. Türkiye’nin ve dünyanın en eski kültürel varlığ, insan oğlunun inşaa ettiği en eski yapı olduğu için hiç şüphesizki tarihin başladığı yer olarak kabul edilen Göbeklitepe’dir fakat en değerli, en önemli kültürel varlığımız İstanbul’da bulunan Ayasofya’dır. Bugünkü Ayasofya daha önce yıkılan 2 Ayasofya’dan sonra 532-537 arasında 6. Yüzyılda Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından özellikle eşi İmparatoriçe Teodara’nın teşvik ve yüreklendirmesi ile yapıldı ve 1485 yıldır ayakta.
Ayasofya ibadete açıldığı 537’den 34 yıl sonra İslam Peygamberi Hz. Muhammed doğacaktır, 73 yıl sonrada 610’da kendisine İslam dini tebliğ edilmeye bașlanacaktır, bir Hristiyan mabedi olarak inşaa edilen Ayasofya İslamın doğuşu, gelişimi ve günümüze gelişine de işte böyle şahittir.
1500 yıl önce Hristiyan Bizanslıların yaptığı Ayasofya’ya 500 yıldan fazla bir zamandır da Müslüman Türkler gözü gibi bakıyor.
1934’ten beri müze olarak Ayasofya, dünyanın dört bir yanından ortak mirasın en büyük anıtsal binasını takdir eden insanları kendisine ve İstanbul’a çekiyor, çünkü Ayasofya’nın evrensel değerinin yanı sıra insanoğlunun mimari olarak yetenek ve beceresinin sembolü olduğunu biliyorlar.
Birçok dilin konuşulduğu fikirlerin ve kültürlerin birbirinde etkileşerek karışarak çok zengin eşsiz bir kültürün doğduğu Konstantinopolis’i Bizanslılar, İstanbul’u Türkler çok sevdiler ve bu ortak kültür ve duyguyu bugün en iyi Ayasofya temsil ediyor.
Ayasofya sadece kültürel, tarihsel bir değer değildir, gücünde sembolüdür, ve bunu Ayasofya’nın diğer olağanüstü mozaiklerinin yanında gölgede kalan harikulade mozaiklerinden 9. Yüzyıla ait Baş Melek Cebrail mozaiğiyle de görebiliyoruz. Baş Melek Cebrail’in elinde tuttuğu küre ve asa asıl manasıyla iki cihanda da gücü, kudreti temsil eder ve bu kudrete sahip olan dünyanın hakimi, hükümdarı olur.
Bu noktadan bakacak olursak, elinde tuttuğu küre, küreselliğin, evrenselliğin, gücün sembolüdür, bir başka deyişle dünyaya hükmetmektir, işte bu noktadan girecek olursak Ayasofya dünyayı hükmetmenin de sembolüdür.
İngiltere Kralı 3. Charles’ın taç giyme töreninde elinde tuttuğu kürede Ayasofya’nın Baş Meleği Cebrail’in tuttuğu küre gibi gücü temsil ediyor ve Hükümdar Küresi (The Sovereign’s Orb) olarak adlandırılır. Kral 3. Charles İngiliz Milletler Topluluğunu oluşturan 56 ülkenin de başıdır ve 2, 4 milyar insan bu 56 ülkenin vatandaşıdır ve bu bakımdan o küre ve elinde tutuğu asa İngiliz krallığının gücünü ve kralın hükümdarlığını temsil ediyor.
Her büyük ülkenin ve milletin bir Kızıl Elması vardır, ve Kızıl Elma bir nesne değildir bir ülküdür, bir hedeftir. Türklerin Kızıl Elması zamana göre değişir ama hedef değişmez, örneğin Ötüken’deyken Kızıl Elma Çin ve Bozkır’a hakimiyettir, İran’ı ele geçirdiklerinde İznik’tir, Mısır’dır, Söğüt’te Osmanlı Beyliğini kurduklarında Kızıl elma Bursa’dır, Bursa’yı aldıktan sonra Kızıl Elma Edirne olmuştur ve Edirne’yi aldıktan sonra ise özellikle Çelebi Mehmet 1402 Ankara’da bir başka Türk hükümdarı Büyük Timur’un bozguna uğrattığı Osmanlı’da tekrar birliği sağlayıp fetret devrini bitirdikten sonra Osmanlı Devleti’nin Kızıl Elması Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’ti, ve Konstantinopolis’in sembolü ise Ayasofya, Konstantinopolis ve Ayasofya ele geçirildikten sonra Kızıl Elma Viyana oldu, Viyana Kapıları Kızıl Elma’ya geçit vermedi ve bir sonraki Kızıl Elma olduğu düşünülen hedef Roma ise sadece milliyetçi hayallerde kaldı.
Kral 3. Charles’ın elinde tuttuğu küre ile İngiltere kendi Kızıl Elmasına, 2,4 milyar insana ve 56 ülkeye hükmederek ulaştığına da bir bakıma 16. Yüzyıldan beri dünyaya bir kez daha göstermiş oldu ve bugün için uzak bir ihtimal olsa da bu hakimiyetinin sonunun gelip gelmeyeceği merak konusudur.
Metin Yılmaz – NationalTurk