GündemTürkiye

Müslüm Gülhan: Enkaz

NationalTurk yorumcusu ve BirGün Gazetesi yazarı Müslüm Gülhan, BirGün gazetesindeki köşesinde ENKAZ'ı yazdı.

Seyşeller

Kelime karşılığına baktığımız zaman:Yıkıntı, döküntü, çöküntü, yıkılmış şeyin artıkları, harabenin parçaları tanımlarının dışında, hukuki ve siyasi olarak geçersiz sayma ve veto etme anlamlarıyla bir terminolojisi de vardır.

Savaş’tan çıkmış genç cumhuriyet bir’ enkaz’ devralsa da, sanayi devrimini ıskalamış ve üretemeyen bir Osmanlı’dan hiçbir şey kalmasa da, Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bir anlayışla yürüttüğü ekonomik kalkınma çalışmaları sonucunda üretim mekanizmaları kurarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının temellerini attı.

***

Bağımsızlığın temelini attı derken; ekonomik bağımsızlığı kazanmadan bir ülkenin tam bağımsız olamayacağını belirten Mustafa Kemal’in yorumuna dikkat çekmek istiyorum.

Çünkü, bugünün parası ile hemen-hemen 500 milyar dolar civarında, yani o dönemin parası ile 145 milyon altın lira borç kalmıştı yeni Cumhuriyet’e. Lozan da taksitlere bağlanırken ne Mustafa Kemal ne de Cumhuriyet Devrimini gerçekleştiren genç yönetim bir ‘enkaz’ edebiyatından söz ederek, süreci sömürmeye ve de kendi çıkarları doğrultusunda popülist bir politika üretmeye hiç yanaşmamışlardı.

Halbuki…

Evet, halbuki ne güzel demagoji yapılabilecek bir fırsata sahiptiler.

Neden bunu bu kadar didikliyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetmeye aday olan ve bunu başaran tüm sağ partiler ki 73 yıldır iktidarlardalar, bu ‘enkaz’ edebiyatı üzerinden ve bu kelime üzerinden çok ciddi politikalara üreterek, kendi sömürü mekanizmalarını kurmak adına kendilerine bir savunma alanı yarattılar. Onların sığ siyasetleri için önemli bir politik jargondur.

Ve hâlâ bir sağ parti ülkeyi yönetiyor.

Cumhuriyet dönemine ait tüm gerçeklerin açıkça orta da olmasına rağmen, o döneme kadar inip bir ‘enkaz’ edebiyatı yapma sürecini çok iyi işleten iktidar, bazen de öyle bir sürece giriyor ki; kendi döneminin başlangıç noktasını bile bir ‘enkaz’ olarak değerlendirip yeni bir yapılanmadan söz edecek kadar ileri gidebilmektedir.

***

Onlar için bunlar politikadır ve tutuğu sürece gündemde kalır. Ne zaman etkisini kaybederse, o zaman benzer ve kendi çıkarları doğrultusunda yeni politikaları üretmek zorunda kalırlar.

Ama, doğal afetlerin yarattığı enkazlar farklıdır.

Depremin yarattığı enkazlar farklıdır.

Bu noktada ‘enkaz’ edebiyatı yapılamaz.

Hiçbir jargon üretilemez.

Enkazların altında politikalar değil insanlar kalır…

İşte işin rengi o zaman değişir.

O süreç, kelimenin gerçek tanımı ile ‘yıkım’ olur.

Ve süreç hükümeti değil, anayasal olarak tanımlanmış olan tüm kurumlarıyla devleti bağlar.

Devleti oluşturan tüm aktörler, ellerindeki devlete ait tüm enstrümanları kullanarak (kullanılmaması ve kullandırılmaması suçtur) insan hayatını kurtarmakla sorumludurlar.

Burada kimse siyaset yapamaz, kimse politik amaç üzerine hamle yapamaz, kimse ayrıştırma yapamaz. Çünkü, zamana karşı insan hayatını kurtarmakla ilgili büyük bir sorumluluğu yerine getirmekle mükellef olduklarını asla unutmaması gerekir.

Devlet ve hükümet bir enkazı devralmadı. Karşılaştığı doğa felaketi karşısında, yasalarla belirlenmiş olan koruma, kurtarma ve yardım yönetmeliklerine uygun olarak sorumlu olan devlet görevini yerine getirmek zorundadır.

***

Malatya’daki öğretmenin: “Ben otuz yılımı verdim bu devlete ve bir gün devletim yanımda olsun istedim!..” cümlesini kurması, devlet aygıtının görevini yerine getiremediğinden dolayı haklı feryadıdır.

Evet, devlet orada zamanında olmak zorundadır…

Türkiye bir deprem ülkesiyse, her vatandaş vergisini ödeyip sorumluluğunu yerine getiriyorsa, ödediği vergilerden deprem konusunda uzman ekiplerden kurumlar oluşturuyorsa, devlet, tüm senaryolara hazırlıklı olup sürece zamanında müdahale etmek zorundadır. Süreci doğru yönetmek zorundadır.

Devlet ‘kutsal’ değildir.

İnsanlar tarafından kurulmuş bir yönetim organizasyonudur. Bu organizma içindeki insanların ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Başındakiler de ‘kutsal’ olmadığı gibi-sadece insandır. Fazlasıyla sorumlulukları olan ‘fani’ insanlardır. Hiçbir ayrıcalıkları yoktur. Ve yasalara karşı sorumludurlar.

Deprem de ‘kader’ değildir.

Bilimsel analizler sonucunda analitik olarak tüm ayrıntıları açıklanmış doğa olayıdır.

En basit tabirle: ‘Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına denir.’

Bu tanımı anlamak için, inanın dört işlemi, çarpım tablosunu ve bir de yanında 29 harfi bilirseniz tanımın ne olduğunu anlarsınız.

***

Bilim insanları eğer bu bölgede bir deprem olacağının bilgisini veriyorsa ve zamanı dışında-hangi şiddette olacağını tahmin ediyorlarsa, artık geriye, devletin bu bölgedeki evlerin ölçümlerini yaparak dayanıklı olup olmadığını belirlemek suretiyle süreci yönetmekle ilgili bir görevi yerine getirmesi kalıyor.

Evet, ortada bir enkaz var. Altında ve etrafında insanlar var.

Bu enkazı kaldırılmasının ve etrafındakilerinin korunmasının sorumlusu devlettir.

Ama zamanında…

Yoksa, tabiri caizse enkazın altında kalır.

Müslüm Gülhan / BirGün

Polonyalı arama-kurtarma ekibi enkaz altından 14 kişiyi canlı olarak çıkardı

Yunanistan Golden

NationalTurk - Londra

NationalTurk Haber Merkezi, En Son Haberleri Gündemi, Spor Haberlerini, Ekonomi, Seyahat, Magazin, Politika ve Son Dakika Haberlerini en doğru ve objektif şekilde size ulaştırır. NationalTurk | Objektif | Bağımsız | Farklı

Bir yanıt yazın

Maldivler Turu
Back to top button